29 Mayıs 2009 Cuma

ŞÜKÜR

RABBİM,
Kısa bir mektup olacak. Yapılacak çok işim var. Ama bu işlerin ne kadar önemsiz olduğunu bana gösterdiğin için Sana müteşekkirim. Onu, sevdiceğimi bana ikinci kez bağışladığın için Sana şükürler olsun. Rabbim, beni altında ezileceğim bir imtihanla imtihan etmediğin için şükürler olsun. Sana layık olabilmek için daha dikkatli olacağıma söz veriyorum. Kulum, elbet şaşıracağım, tembelleşeceğim, unutacağım. Ama biliyorum ki, affedensin, yüce merhametine sığınıyorum. Düştüğüm yerden, oyalanmadan yürümeye devam edeceğim: tabi ki hepsi Senin izninle.................Sana olan şükrümü anlatmaya yetecek bir kelime bulamıyorum; zaten aramıyorumda. Sen benim kalbimi benden iyi bilensin.

22 Mayıs 2009 Cuma

İKİ CİHAZ İKİ METOT


İnsanoğlunun elinde hayatı, kendini, insanları anlamak onlarla iletişim kurmak için iki tane cihaz var bana göre: AKIL VE YÜREK. Bu cihazların da iki tane işletim sistemi var: DÜŞÜNMEK VE HİSSETMEK. Yürekle hissedilir ve akılla düşünülür şeklinde genel bir yargı vardır. Ki doğrudur. Ancak zaman zaman kişiye ve duruma göre değişik modifikasyonlar gerekli olur. Bazen akılla sevmek gerekir. Tekrar tekrar kırıldığımızda, karşıdakinin bizi çok da umursamadığını farkettiğimizde sevmemek ya da nefret etmek iki seçenek olur genellikle. Ama ben insanların yapı itibarı ile sevgisiz olamayacağına inanırım. nefretin de en çok kendimizi acıtacağına. Öyleyse aklımızla sevmek en iyi, en optimal yaklaşım. Aklınızla severseniz, sevginin içinde kendinizi kaybetmezsiniz. Severken, olanları, hataları ve nerede durmak gereketiğini görmeye devam edebilirsiniz. Ve sonunda yüreğiniz yara almaz. Nerfret ve sevgisizlik yükünü de taşımamış olursunuz. Bazı durumlarda da yüreğimle düşünürüm. İçimdeki sert ben, çok yargılayıcıdır bazen ve hatta belki de haklıdır. Ama Yaradanın merhameti bile bu kadar büyükken, benim kendi acziyetim içinde yargılayıcı olmam affedilir gibi değil. İşte böyle zamanlarda yüreğimle düşünürüm. Bu hem karşımdakini rahatlatır hem de benim vicdanımı. Bazılarını yüreğinizle seversiniz evlat sevgisi, anne sevgisi ve yar sevgisi gibi. Öyle seversiniz ki, siz artık siz değilsinizdir. Siz sevgi olursunuz. Hiç bir karşılık beklemeden, hataları affederk seversiniz, hatta hataları görmeden. Bazı insanlara karşı da daima akıl temelinde düşünerek davranır ve yaklaşırsınız. Bu insanlar sizin ancak bahçe demirlerinize yaklaşabilecek kadar size yakın olmasına izin verdiklerinizdir. daha ötesine onları almazsınız. Tecrübeleriniz vardır onlar hakkında. Onlarla olan tüm iletişimlerinizi düşünsel temelde yaparsınız.

Burda önemli olan konu hangi cihazı hangi metotla kullanacağınızdan ziyade, hangi kombinasyonu kime kullanacağınız karar vermek. eh bu da size kalmış. tecrübeleriniz sizi doğruya ulaştıracaktır.
İşte böyle sevmediğim birşey kalmadı hayatta:)
(Canım mayama burdan öpücükler yolluyorum, bütün bunları bana düşündürttüğü için, mucccckkkk)

20 Mayıs 2009 Çarşamba

YÜREKTEN YÜREĞE



Yürek yürektekini görür.


Akıl hesapları bilir.


Yürek akla kulak vermez.


Akıl yüreği beğenmez.


Sevgi yüreğin işi


Akla yer yok sevgide.


Ben seni yüreğimle gördüm.


Yüreğimle sevdim.


Sana kızan, kırılan hep aklım oldu.


Affeden hep yüreğim.


Aklımı susturup yüreğimle anladım seni.


Gördüm ki yüreğinde yüreğim var.


Aklımı susturdum.


Aklın işi matematik.


Aşkta ise 1+1 yine 1.


Aşkta sen varsın.


Sen de yüreğim.

19 Mayıs 2009 Salı

FİKİR AVI


Bazen öyle güzel fikirler geliyor ki aklıma, inanamıyorum kendime. Aha artık aydınlandım diyorum sevinçle. Hayatım kurtuldu, bloguma yazayım da bari herkesinki kurtulsun diyorum. Oturuyorum bilgisayarın başına. Yazıcam ama fikir uçmuş, neydi ya bu fikir? Nerye gitti 60 saniyenin içinde. Hay allah sıkı sıkıda tutmuştum kuyruğundan:( Size de oluyor mu bilmem ama ben sık sık yaşıyorum bu gelme ve kaçmaları. Madem kaçacak niye geliyor anlamıyorum. Yoksa ben yanında 60 saniyeden daha fazla durulmayacak birimiyim? Oflaya puflaya düşünüyorum ama nafile seninki çoktaaan kaf dağının ötesine varmış bile. Amaaan diyorum, kendi bilir. Gelir gene, eee tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanı değil mi? Ben de Mevlana edası ile " gel, yine gel, ne olursan ol gel" şeklinde hayata katılıyorum yeniden ve aydınlanmamış olarak:)

18 Mayıs 2009 Pazartesi

KENDİMİ SEVİYORUM


YAŞASINNNNNNNNN, İYİKİİİİ DOĞDUUUMMM BENNNNNNNNNNN.

KENDİMİ ÇOK SEVİYORUM, HAYATI ÇOK SEVİYORUM, BAHARI ÇOK SEVİYORUM.

HERŞEY ÇOOOK GÜZEL OLACAK. Layyy layyyy Lommmmmmm:))))) aaaa galiba kanatlarım çıkıyoooo, mutluluktan herhalde. ben nerelere uçarım şimdi bunlarla, kaf dağının taaaa ardına bile:)))

16 Mayıs 2009 Cumartesi

DAHA ÖTESİ YOK


İyi niyetle:


-Sana hediye ettiği gülleri getir hep aklına, dedi. O seni çok seviyor buna eminim.


-Biliyorum, onları unutmadım ama........


-Ama ne?


-O güller bir dostluğu başlatmak için yeterli olabilir ama devam ettirmek için yeterli olmuyor.


-............


-Onları hiç bir zaman unutacak değilim zaten. Herkesin mutlaka iyi özellikleri ve yaşanılan güzel anlar vardır. Ama bunlar bir dostluğun devamı için yeterli olmayabilir. Sadece düşman olmamızı engellerler özelliktedir. Aramızda daima bir mesafe olmalı. Sevgiyle kalabileceğimiz bir mesafe. Daha ötesi ise asla..... Ben buna "sevgi koruma alanı" diyorum. Anlamsız duygusallıklara gerek yok, kandırmacalar diyarında yaşayamayacak kadar kendimin farkındayım. Evcilk oyunu gibi ilişkiler yaşım için çok geride kaldı. Küstüysek küsmeli, kızgınsak kızmalı ve seviyorsak sevmeliyiz. Tanımlamalar çok açık. O bir demet çiçek elbette güzeldi, bana verdiği değerin bir belirtisiydi. Ancak, o kolay verilebilen bir hediye. Evet ben zor olanı istiyorum, dürüstlüğü.................İşte bu yüzden dostluk değerlidir. Zor olduğu için, fedakarlık gerektirdiği için. Tıpku pamuk kalplimle benim dostluğumda olduğu gibi. Biz her konuda aynı düşünmesek de, bazı huylarımız birbirimize yabancı ve sıkıcı gelse bile, temel değerimizi dürüstlük olduğu için, aynı yolu el ele gönül gönüle yürüyebiliyoruz.Kalın


-Belki onunla da olur?


-Olmaz, o onKalınaylanmak istiyor, konuşmak değil. Aslında o da bana çok kırgın ama ifade etmeye cesareti yok. Ne şiş yansın ne de kebap istiyor. Kırgınlığını ifade ettiğinde beki beni kaybetmekten, belki de benden duyacaklarından korkuyor. Ben böylesine bildiğim halde bilmemezlikten geldiğim, maskeli ilişkileri yürütemem. Dostluk güzelliktir, bir yük değil. Onunla olan ilişkimiz ise aklıma ve yüreğime bir yük.


-Seni kaybetmekten korkması, seni sevdiğinin bir belirtisi değil mi?


-Hayır, değil. Korktuğu şey beni kaybetmek değil temelinde kendi ile tanışmaktan korkuyor.


-Anlıyorum.


-Dostlarınla da zaman zaman tartışabilirsin ve anlaşamayabilirsin. Dostluk her konuda aynı fikirde olmak değildir. Birbirini anlayabilmek ve kendini dürüstçe ifade edebilmektir. Tercihlerimizi yapabilecek yaşlardayız. Ne istediğimizi, neyi istemediğimizi biliyor olmalıyız artık. Eğer dostluk adına temel beklentimiz karşılanıyorsa, fedakar olabilmeliyiz diğerleri için. Fedakarlıkla taviz vermeyi ayırt edebilmeliyiz. fedakarlıkda insan verdiği şey için pişmanlık duymaz ve gizliden gizliye onu karşısındakine kullanmaz. Herşeyden önce kendini bilmek gelir. Kendini bilen insanlar herşeyin iyisi olurlar. İyi anne, iyi arkadaş, iyi doktor, iyi çocuk..........


-Bakalım zaman ne gösterecek.


-Hiç bir beklentim yok. Gülümsedi.

15 Mayıs 2009 Cuma

DERDİNİZ ŞARKÜTERİ OLSUN




Allahım dün geceden beri düşünmekteyim: hani peynir, zeytin, salam pastırma nevii, kahvaltılıkların satıldığı dükkanın adı neydi. Nerden mi geldi aklıma. Aydan Atlayan Kedinin peynir adlı yazısını okudum. Yorum yazacağım......Bu kelimeyi hatırlamam lazım. Ama yok. Yav züccaciye miydi? yok orda cam eşya satılırdı. O zamaaaan, mensucat mıydı? yok, peki mensucat neydi? ne billiim işte aklıma geliverdi. Şimdi bi de onu düşünmeyeyim. hatırlatiiim, bi de bu arada gecenin birinde oluyor tüm bunlar. Bir yandan zavallı uyuz cadımın sağ gözünün tık tıklarına çare düşünüyorum, diğer yandan şu kahvaltılıkların satıldığı dükkanın adını. Mefruşat mıydı? değildi, mefruşat, perde falan gibi şeylerin satıldığı yerdi. Öfffff, google a mı yazsam: sevgili google şeysi, hani, şu pastırma, salam, peynir gibi kahvaltılıkların satıldığı dükkanın adı neydi? Yav gecenin bi vakti, konu tam bir lay lay lom. Korktum valla bilgisayardan bi el çıkar, sıkı bir tokat aşk eder suratıma diye:). Neyse sabahı sabah ettim işe gelir gelmez sordum: yav hani şu peynir, zeytin, pastırma gibi kahvaltılıkların satıldığı dükkanlara ne denirdi? gayet umursamaz ve hiç düşünmeden verilen bir cevap, google ın tokadı gibi: şarküteriiiiiii. hay senin gibi şarküteriye:). Ama bi rahatladım, bi rahatladım ki sormayın. Saatlerce tuvaletini tutmuş birinin tuvalet bulması gibiydi:).
Yav derdin neydi bu şarküteriyle demeyin. Ne güzel yorum yazacaktım kedime. Hani girersiniz o şarküteriye, miss gibi kokar. Allahım envai çeşit peynir, yeşili, siyahı, tuzlusu, tuzsuzu zeytinler, kangal kangal sucuklar, sıra sıra sosisler, kaymaklar, tereyağları, ballarrrrr. En güzeli de misss gibi, yumuşacık pastırmalar. Yanında da fırından yeni çıkmış, sıcacık, yumuşacık ekmek. Allahhhhh kimse tutmasın beni. İşte bütün derdim buydu dostlar. Umarım hepimizin tek derdi bu olur. Gecenin bir vakti, kediciğe yorum yazılacaktır, kelime hatırlanmaz, öğrenilir ki şarküteridir. Derdiniz şarküteri olsun dostlarım, gönlünüz şen.
Guguk Kuşunuz.

14 Mayıs 2009 Perşembe

PENCERELER


Onlar suçlu, sen suçlusun, o suçlu
Bu işler hep böyle, hayat böyle, kader böyle
Belki değişir insanlar, belki değişir hayat, neden olmasın?
Diyelim ki o değişti, onlar değişti sanıyormusunki herşey farklı olacak?
Olmayacak,
Çünkü sen aynısın,
Aynı yerden bakıyorsun, aynı yöne bakıyorsun, aynı patikadan düşünüyorsun
Oysa sen değişsen, herşey değişecek
Başka pencereleri göreceksin
Başka pencerelerden başka yerleri, başka yönleri göreceksin
İçinde bir cereyan varsa, esip duran
Dışarıdaki pencereleri kapatarak o cereyanı kesemezsin
Gücün yetmez, evrenin pencerelerini kapatmaya
Tükenirsin
Ama içindeki pencereyi kapatınca cereyan kesilir
Herşey durulur
Sakinleşirsin
Peki kolay mı?
Hayır
Ama değer:)




13 Mayıs 2009 Çarşamba

GÜNÜN İNCİSİ


"Her düşündüğünüzde, zihinde bir patika oluşturursunuz. Yanlış bir şekilde düşünürseniz, yanlış bir patika oluşturursunuz. Ve zihin, tamamen yanlış bir şekilde birleştirilmiş hassas bir elektrikli makina haline gelir".
Maurice Nicoll
"Ve fikirler, yargılar, bilgiler açılmış olan bu patikadan yürümeyi alışkanlık haline getirirler. Artık hep bu yolu kullanırlar. Dolayısyla varacakları yer de hep aynı ve yanlış olacaktır".
Guguk

12 Mayıs 2009 Salı

BU SEFER DE BÖYLE OLSUN

Herkesi üzdüm galiba:((((((((((
Ama bunu birkez olsun göze almalıydım.
Çok korkarım insanları üzmekten. O yüzden kontrollüyümdür hep. Bu yüzden pekçok maskem var dolabımda. Üzülmedim ki maskesi, yooo hiç kırılmadım maskesi, olur böyle şeyler maskesi.......Ve dolabın dibine tıkılmış, bastırılmış acılarım, kırgınlıklarım, kızgınlıklarımla dolu ağzına kadar. Yapı olarak kimseye kırgın kalabilecek biri değilim. Ama çocuklukta yaşanılanlar daha farklı algılanabiliyor. O zamanları da böylesine tıkıştırınca dolaba, herşey birbirine karışıyor. Yaşadığım herşeyden daha bir güçlenerek çıktığımı düşünürüm. Ama şimdi anlıyorum ki güçlü olmak zor zanaatmiş. Hiç pes etmedim hayatta. Etsemiydim acaba bi yerlerde? Yolun bi yerinde durup bende tepine tepine ağlasamıydım ki? Hiç ergenlik problemim olmadı benim. Olsamıydı ki? Ama o günkü aklımla güçlü olma yolunu tercih ettim. Belki bilinçli bir tercih bile değildi. Öyle olması gerekiyordu ve oldu belki de. Bir gün bi arkadaşım, düşüyorsun, dizlerin kanıyor, dizlerini hemen silip koşmaya devam ediyorsun, koşu bittiğinde yarana pansuman yapıyorsun demişti. Onur duymuştum kendimle ama bu kadar güçlü olmak iyimiydi acaba? yaralarımı zamanında mı sarmalıydım, birilerine gidip "yaram çok acıyor" diye hayıflanmalımıydım? Ama bu hiç aklıma gelmemişti, hala da gelmiyor. Bişey beni hep devam etmeye zorladı, ben de ettim işte. Bu aralar içim bir dolu dolu, midemle yüreğimin arasında bişeyler var. Gözlerimi sık sık dolduran bişeyler. Ve ben yine devam ediyorum. Hayat benim için "life goes on" modunda.
Özür dilerim üzdüysem sizi ama bunu bi kere olsun yapmalıydım. Hem ayrıca bunlardan bende daha çok var:) Hazırlıklı olun:) Ama beni sevdiğinizi bilmek bu kadar sevildiğimi anlamak için bi kerecik bunu yapmaya da değdi doğrusu.
Canım yavrularım, sarı papatyam, mor menekşem, hayatımın gül bahçesisiniz siz. Tanrımın bana hediyelerisiniz. Hergün, her dakika Rabbime şükr ediyorum sizler gibi iki meleği bana verdiği için. Gerçek melekler sizlersiniz. Sizlerin annesi olmaktan onur duyuyorum. Beni hiç üzmediniz. Heryerden sizle ilgili öyle güzel şeyler duyuyorum ki. bazen izliyorum, dinliyorum sizleri ve şaşırıp kalıyorum olgunluğunuza. Allahım diyorum, bu iki meleği hak etmek için ne yaptım? Ne kadar olgunlar, ne kadar merhamet ve sevgi dolular, yavrularım benim. Küçük arkadaşlarım benim. Sizle gezmek, kitap okumak, hamburger yemek, yemek yapmak....hayattaki en büyük zevklerim....Kuşlarım benim, Rabbim yüreğinizin güzelliğini gören, gördüğünün kıymetini bilen insanlarla karşılaştırsın sizleri. Sağlığınıza zeval gelmesin, gönlünüz, ruhunuz hep dingin hep huzurlu olsun. Siz benim hediyelerimsiniz. Allah izin verdiğinizce yanınızdayım, hata da yapsanız, yanınızdayım. Ellerim hep omuzunuzda, dularım hep yanı başınızda. hayatıma neşe kattınız, Rabbim de sizleri mutlu etsin. Yanımda, yakınımda, yanı başımda olun ki, sizin eliniz ayağınız olayım, hayatınızın bir ucundan da ben tutayım. Kıyamadığım yavrularım, iyiki benim yavrularımsınız. Eğer ki başkalarının yavruları olsaydınız çoook kıskanırdım. İçiniz rahat olsun meleklerim, siz evlatlık görevinizi layıkı ile yerine getiriyorsunuz. Sizler benim içime kaçan meleklersiniz işte. Sizlerle böyle sevgi dolu oldum ben. Yüreğimin incileri. Hep mutlu olun. Hakkım size birden bine helal olsun.

10 Mayıs 2009 Pazar


Canım Annem.....
Bizim için bunca yıl hiç usanmadan çalıştın.Hem bizimle ilgilendin,hem evle ilgilendin hem babamla ilgilendin hem de kendi işlerinle,derslerinle ilgilendin.Kısacası evin tüm yükünü sen üstlendin.Derslerimizle igilendin,sırdaşımız oldun,sorunlarımızda hep yardımcı oldun bizim için hem anne,hem de arkadaş oldun.Ama en önemlisi bizim için çok çok çok... iyi bir ANNE oldun.Bunun için çok şanslıyız.Hep yanımızdaydın ve bize hiçbir zaman kızmadın.Sana ANNE diyebildiğimiz için çok şanşlıyız.Eğer başka birinin annesi olsaydın çok kıskanırdık.Ama iyi ki bizim ANNEMİZSİN.Sen can verdin bize.Sen olmasaydın,bizi karnında 9 ay usanmadan taşımasaydın biz de olmazdık.Bunun için sana çok şey borçluyuz.Bence senin içine MELEK kaçmış CANIM ANNEM.O kadar iyi kalplisin ki ....Hep böyle kal CANIM ANNEM.Aslında biz sana bu sürprize sen uyurken yapmayı planlamıştık ama beceremedik,sadece başlığı oluşturabilmişiz.Sonra sen fark ettin ve şimdi devamını yazıyoruz.CANIM ANNEM seni hiçbir şeye değişmeyiz.Seni dünyalar kadar,gezegenler kadar,galaksiler kadar çok çok çok çok.. seviyoru.Senden ayrı kalmak istemiyoruz.Hep yanımızda ol olur mu??Sen ANNElik görevini layıkıyla yapıyorsun.İçin rahat olsun.CANIM ANNEMMM...
YÜZÜNDEKİ GÜLÜCÜK EKSİK OLMASIN....
ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUNNNN........
BAYAN MELEK...............
Bu da bizden sana bir şiir:
Beni kundaklara sardın
Geceni gündüzünü bana verdin
Ah ne atlı ninniler söyledin
Nasıl öderim hakkını anne???
Yürümeyi sen öğrettin
Düştümse elimden tuttun
Beni sıcak göğsünde uyuttun
Nasıl öderim hakkını anne???
Saçımda kurdele,koltuğumda kitabım
Güneşli bir sabaha yürüdüm adım adım
Sevincin en hasını okul yolunda tattım
Nasıl öderim hakkını anne???
Ağlayınca göz yaşımı silenim
Her sabah baş ucuma gelenim
Bütün derlerime deva bulanım
Nasıl öderim hakkını anne???
Adın dilimde sanki bir ayet
Annedir.Sözlerin en güzeli elbet
TANRIM:bütün anneleri gözet
Nasıl öderim hakkını anne???
SİNEM,İREM

8 Mayıs 2009 Cuma

ANNEME METHİYE


Yine geldi malum gün
Mayısın ikinci pazarı hani.
Çocukluktan bu yana
İşkenceyle beklediğim o gün işte.
Annene ne alıcaksın??????
Ardı arkası kesilmeyen sorular
Aynı türk filmi tadındaki cevaplar
Aynı acımsak suratlar,
Aynı bıkkınlık.
Daha çok küçüktüm Anne,
Hatta küçücüktüm
Baabannemim şefkatli kolları arasında resmim
Daha 4 aylıkmışım
Dedem öyle yazmış resmin arkasına
Sen nerdeydin Anne?
Beni kucağına aldığın,
Diğer anneler gibi imrenerek bana baktığın bir resmimiz neden yok
Birlikteliğimizin tek kanıt resmi
Bana hamile olduğun zamanın resmi
Hep sen yoktun,
O resimde de ben yokum Anne
Beni babama bırakırken,
Şu biberonunu çok sever,
Geceleri ninni söyle kızıma dedin mi?
O daha küçücük bir bebek dedin mi,
Benden ayrılmak yüreğini yaktı mı Anne;
Ben şimdi küllerimi savuruyorum gökyüzüne,
Biliyormusun ben anneler nasıl kokar bilmem
Çocuklar düşünce nasıl telaşlanır onu da bilmem
Anneler nasıl kızar hiç bilmem, senin annen sana kızarmıydı anne?
Su çiçeği olduğumda sabaha kadar sırtımı kaşıdı babaannem
İçin rahatmıydı senin,
Beni emin ellere bırakmıştın nasıl olsa dimi anne?
Babamla ayı yogi ve boboculuk oynardım
Senin bildiğin bi oyun var mı anne?
Gözlerin ne renkti peki
Bileziklerin varmıydı kollarında şıkırdayan
Şimdi iki kızım var biliyormusun
Hala bana anne diye seslendiklerinde
İçim ürperiyor
Anne, ne uzak bir kelime
Nasıl bir sevgi anlamaya çalışıyorum
Ama olmuyor anne,
Çünkü bu sefer de ben anneyim, onlar çocuk
Onlarla öğrenmeye çalışıyorum
Olmuyor anne,
Yüreğimin içindeki,
Taaa derinlerde kalan küçük bene ulaşamıyorum
Kırılmasın incenmesin diye onu öylesine sarıp sarmalamışım
Öyle derin kuytulara atmışım ki
Sesini duyamıyorum,
Hiç üzülmedim anne hiiiççç
Ben üzülürsem babannem halam üzülür çünkü
Ben hiç özlemedim seni
Balkonlarda falan da beklemedim
Biliyormusun sana çok benziyormuşum
Bende senin gibi cesurmuyum anne?
Küçücük bebeklerimi bırakıp gidebilirmiyim?
Doktorum diyorki
Geçmişimdeki herkesi affetmeliymişim
Gülüyorum,,,,
ben kimseye kırgın değilim ki
Doktorum şimdiki aklınla kırgın değilsin diyor,
Doktor benden iyi bilir mi anne?
Anne ?????
Kulağıma hala tanınmadık bir lisan gibi geliyor bu kelime
Doğum tarihini bilmiyorum
Tıpkı mezarını bilmediğim gibi
Bilsem noolurki
İçine koyabileceğim bir yüzün,
Anılarım yokki,
Biliyomusun anne,
Beni bıraktığında çok küçüktüm,
Daha çok küçüktüm
Bıraktığın kucak çok emindi anne
O yüzden mi o kadar kolay gittin
Şimdi küçücük değilim,
Çok büyüdüm, artık o emin kollarda yok, babamda, dedemde
Bak ben koca adam oldum
Ama
Biliyomusun anne,
O derinlerdeki, sarıp sarmalayıp kaldırdığım yüreğim
Daha bir inceden acıyor bu gün
Biliyorsan söyle
Bu yüreğin acısı geçer mi anne?
Rahat uyu anne,
Ben büyüdüm,
Çoook güçlü oldum,
Ağlamadım hiç
Hatta öldüğünü duyduğumda bile
Aferin dimi bana anne
Senin kadar cesurmuyum ben de ANNE
İşte bu çiçekler senin için
Ama artık gelme anne,
Büyüdüm ben,
Bıraktığın kollar sıcacıktı, hiç üşümedim
Sadece seni biraz merak ettim
Artık o da geçti anne......................................

7 Mayıs 2009 Perşembe

SON TAHLİLDE


İçimden geldi, yüreğimi, ruhumu, zihnimi iyi olan şeylere açıyorum. Ruhumuzun naifliğine uygun materyallere açıyorum. Hani bahar çiçekleri gibi, yavru kedinin patileri gibi şeyler.............Artık anladımki, şunu yapmamalıyım dedim mi, kısa süre içinde alasını yapıyorum:). Birkaç gündür bu mekanizmanın peşindeki bir dedektif gibiyim. Canım Düşümün de dediği gibi, içimdeki bencikleri red etmeden, görmeliyim, onların da benim parçam olduğunu anlamalıyım. Ama efendiyi doğru seçmeliyim. Dolayısıyla, ben, yapmamalıyım dediğim an, onları dışlıyorum. Ama onlar var; ben dışladığımda, kendilerinin varlığını kanıtlarcasına, görevlerini daha bir belirgin şekilde yapıyorlar. Ben de ağzımın payını almış olarak, vicdan azabı yanımda kar, oturup kalıyorum. :(
Pupa yelken, iyilikler, güzellikler diyarına giderken, gitmeye karar vermişken, bizim yaramaz tayfaları göz ardı etmeyeceğiz anlaşılan. Son tahlilde, onlar da benim yavrucuklarım:). Ben yüreğimi açtım güzelliklere. Güzellikler doldukça, bizimkiler eskisi kadar faal olamayacaklardır belki de. Ama biline ki efendi: GERÇEK, ÖZ, HAS BEN yani O. Neymiişşşşşş, bencikler kakalanmayackmışşşşş, dikkatle izlenecekmişşşşş, yarmazlık yapmaya başladıklarında şşşşt denip, kulakları çekilecekmişşşşşşşş. Bu benciklerin diyetine dikkat edilecekmişşşş. Nefret, kıskançlık, mızırdanma, tembellik diyetlerinden hemen çıkarılacakmışşşşşş.
(Siz eve gidince görürsünüz. Ben şimdi milletin yanında dişlerimi sıkıyorum. Evde canınıza okuycam. sus sus bakim, aaa hala konuşuyo. Eve gidiyim hepinizin ağzını caarrrtttt diye yırtmazmıyım:):):))))).

6 Mayıs 2009 Çarşamba

MUTLUYUM



  • 14 yaşındaki kızım bana nescafe hazırladığı için

  • 12 yaşındaki kızım yumuşacık elleri ile beni severek uyuttuğu için

  • Bana kırılan eşim beni affettiği için

  • Pamuk kalplim beni gönlüyle dinlediği için

  • İş yerimde huzurlu olduğum için

  • Yarın fadimoşa kıyafet alacağımız için

  • Ahmet bey araba aldığı için

  • Junior Ahmet bey ev aldığı için

  • Elif Hilal bu kadar iyi kalpli olduğu için

  • Esra bana sarma, patetes salatası, haşhaşlı çörek ikram ettiği için

  • Füsun Hanım güzel bir kırışık kremi bulduğu için

  • Hüseyin daha az bankodan ayrıldığı için

  • Tuvaleti tarif ettiğim genç bana iltifat ettiği için

  • Enver bey herzaman güleryüzlü olduğu için

  • Öğrenciler beni üzmediği için

  • Menekşelerim açtığı için

  • Bahçeye ektiğimiz çiçekler çıkmaya başladığı için

  • Can geceleri benle uyuduğu için

  • Aşkı okuyup bitirdiğim için

  • Tanrım beni sevdiği için

mutluyum

5 Mayıs 2009 Salı

KISSADAN HİSSELER KUMPANYASI



Uzun süredir dinlediği bir melodiyi dinliyordu. Şaşırdı, aynı anda iki farklı melodiyi mi dinliyordu? Melodinin akıp giden tek düzeliğinde farklı dımbırtılar fardı. Kontrol etti başka bir melodi açık değildi. Dinlemeye devam etti. Akıp giden tekdüzeliğin içinde, gizlenen, gizlenmiş gibi görünen yeni dımbırtılar hoşuna gitti. Şimdiye kadar duymamıştı bunları. Ne güzel bir tezat olmuştu. Nescafe ile krema gibi:) İkisi de birbirlerine çok zıtlardı ama bu zıtlıkları birbirinin güçlü yanlarını daha bir belirginleştiriyordu. Tıpkı Şems ile Rumi gibi:) Sonra anladı ki o zaten hep böyle melodileri beğeniyordu, tek düze akan nehir üzerindeki küçük sıçramaların olduğu şarkılar.....Bi an üzüldü....Acaba böyle kaç şeyi kaçırmıştı hayat yolunda: Durdu, yine düşündü....düşünmesi uzun zaman almadı ve üzülmekten vazgeçti. üzülerek şu anın tadını kaçırmayacak kadar akıllanmıştı. Gurur duydu kendisi ile, aynı çukura düşmemiş, bu sefer çukuru görmüş yanından dolanmıştı. Belki de artık yeni bir kıyıya ulaşmıştı. Biraz da bu kıyıda yürüyecekti.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

GÖLGE OYUNU


Öğrendim ki, gölgeler ikiye ayrılırmış. Gerçek gölgeler ve hayali gölgeler. Gölgenin de gerçeği olur muymuş? olurmuş. Gölge zaten kendisi gerçeğin hayaleti değilmiymiş? değilmiş. Hatta gölge, gerçeği kendisinin gölgesi sanırmış. Gölgelerin bile dürüst olanı bi de olmayanı varmış. Gerçek gölgeler "gerçeklik menzilinde" meydana gelirmiş de, hayalet gölgeler bu menzilden pek bi uzaktaymış. Bu hayalet gölgelere neden olan yapıların gölgeleri, gerçekte olanından daha yukarıda görünürmüş. Tıpkı kaf dağı masalları gibi. :) Ne garip değil mi? kendisi bile gerçek olmayan gölgelerin bile bi dürüst olanı bi de olmayanı varmış. Zor bu gölgelerin işi:). İnsanları gölgelerine bakıp tanıyabilirmiyiz, gölgesi kendisinden yukardaysa, yaklaşmamalımıyız?. Gölgesi bile böylesine yalanken, kendisi nasıldır acaba?? Valla, ben de gölgelerin yalancısıyım:)
(Laf aramızda, radyoloji çalışmak baya işime yaradı:)

1 Mayıs 2009 Cuma

NİYE BENİM AKLIM HEP KARIŞIK????????


Hep merak ettim: kader nedir? belirli bir kaderim varsa, bu çaba niye? ama aynı zamanda, bizlerin bir iradesi olduğu ve hayatımızı değiştirebileceğimiz söylenir. Hani kader belliydi? Her seferinde aklım daha bir karışır gider. Azcık bizim elimizde, azcık değil mi? noktasına gelirim daha sonra. Peki bu azıcıklar ne kadardır? Bilmek istiyorum ne kadarı benim elimde, ona göre çabalayayım bu ahir ömrümde. Nafile çabalarla yormayayım bedenimi ve ruhumu. Bugün düşündüm şöyle bir. Bir geminin içindeysek ve gemi biryerlere gidiyorsa, en fazla geminin neresinde duracağımıza karar veririz, denizi izleyecekmiyiz, yoksa güvertede mi kalacağız. Seçebileceğimiz bu kadarı dedim içimden. Sanki bakış açımızı ayarlamak gibi yani. Denizi geminin ya önünden, ya yanından seyredebiliriz. Bu süre içinde dost edinebiliriz, yalnız kalabilriz, belki gemiden atlayabiliriz. İşte bu kadar gücümüzün yettikleri. Ohh be dedim eğer öyleyse iyi fazla işim yokmuş bu dünyada. Ama sonra aklıma geldi, yav bu gemiye ben kendi irademle mi bindim, peki tek bi gemi mi var? yoksa herkesin gemisi ayrı ayrı mı?


Al sana yeni çelişkiler, yeni sorular. tam da aydınlanacaktım, hay Allah. Bi 38 yılıda bunları düşünerek geçiririm artık. Zaten ondan sonra bunları anlamış olmamın da pek bi anlamı kalmaz. Niye benim aklım hep karışık?