27 Ocak 2010 Çarşamba

YİNE DÜŞÜNDÜM DE...

"Olmayanı olduramazsın"
Guguk

23 Ocak 2010 Cumartesi

ALLAH KİMSEYİ ELDEN AYAKTAN DÜŞÜRMESİN



İnsan lavaboları ovmayı ister mi?


Dolaplara acı acı bakıp düzeltmek ister mi?


Bir bardak suyu gidip almak bu kadar zormudur?


Aylardır çarşıda yapacağı bir işi erteler mi?


Evet.


Hepsini yapar,


Yatakta bir taraftan diğerine bile dönmek bu kadar zorken,


Yataktan tek başına kalkamazken,


Tıpkı ters dönmüş kaplumbağa gibi debelenirken,


Yardımsız çorap ve ayakkabılarını giyemezken,


Bunları istemek ne büyük lükstür.


Hayal edersiniz,


Bir doğum yapayım,


Evin tüm dolaplarını düzelteceğim, diye.


Allahım, bana merhamet et, gücümü zamanı gelince geri ver.


Ve kimseyi elden ayaktan düşürme.


Amin.


19 Ocak 2010 Salı

CANIMA


Bakıyorum, gülüyorsun, yanakların tombiş tombiş:D
İzliyorum, yerinde duramıyorsun, hızlı hızlı bulaşıkları yıkıyorsun.
Eğilip, bebekle konuşuyor, ona bizleri anlatıyorsun,
Valsler bulup dans edip beni eğlendirmeye, rahatlatmaya çalışıyorsun.
Dokunuyorum, sıcacıksın.
Göğsüne dayandığımda kalbinin tık tıklarını duyuyorum.
Bilgisayarını kurcalarken, seni uzaktan izliyorum.
O sinirli sinirli, dikkat kesilmiş,
Dudak büzüşüne gülüyorum.
Kazağını kaldırırken kokluyorum.
Aynı sen gibi kokuyor.
Bazen dırdırcı oluyorsun,
Gülüyorum, az sonra geçecek biliyorum.
Belki de haklısın dırıldanmakta.
Sonra karabasanlar üşüşüyor.
Ya atlatamasaydın,
Neredeyse 8 ay olacaktı,
Diyorum ve daha ötesine gidemeden duruyorum,
Düşüncesine dayanamıyorum.
Gözlerime, burnuma, boğazıma, vücudumun her noktasına acı hücüm ediyor,
Korkular başıma üşüşüyor.
Akan gözyaşlarıma engel olamıyorum.
Şükürler ediyorum, burdasın, yanımdasın, bizimlesin.
Bütün bunları düşünmem birkaç dakikamı almıyor bile.
Ama biliyormusun seni ne çok seviyorum,
Peki anlatabiliyormuyum, gösterebiliyormuyum
Sen benden ötesin benim için
Neşemsin, gücümsün, elimsin, ayağımsın
Yaptılarını hissetirmeden yapanımsın
Sen, sen..
Benim için....
Öyle.....
Bir tanımlama bulamadığım, adını koyamadığımsın

Rabbim seni korusun

18 Ocak 2010 Pazartesi

YİNE DÜŞÜNDÜM DE...

Düşündüm de:
"Kişi sorularınızı belli bir beklenti içinde sorduğunuzu farkederse ve size karşı duygusal bir bağı da varsa, büyük olasılıkla duymak istediğinizi cevabı verecektir. Bu kısa vadede sizi mutlu etse de, gerçekleri öteleyecek, yaşanacak olası gerginlikleri sadece biraz daha erteleyecek ve belki de büyütecektir"
Guguk

İYİKİ DOĞDUN BELGİİİİİN....


Bazen maddesel olarak senden saatlerce, kilometrelerce uzak olan biri sana bir adım ötedekinden daha yakın olur. Yakınlığı ve uzaklığı belirleyen demek ki yüreklerimizden taşan hisler.
Ben de buradan sana kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum kardeşim. İyi ki doğdun, iyi ki varsın. Tüm tatlılığın ve sevecenliğinle bu evrene güzellikler saçıyorsun. Hep mutlu ol.
Guguk

15 Ocak 2010 Cuma

RÜYALAR ALEMİNDEN


Sevgili Nilambra'nın "ilk tutulma..." adlı yazısını okuduktan sonra, yakınlarda gördüğüm, beni çok etkileyen bir rüyamı sizlerle paylaşmak istedim. Uzun zamandır belki de hamileliğim nedeni ile uykularım bozuk olduğu için öyle çok net rüyalar göremiyorum ama bazıları da renkleri ve hisleri ile çok net oluyor. Bu da o net olanlardan biri:
Çok basit bir sebeple, 1 durak ötedeki markete gitmek istiyorum. Ve oraya trenle gideceğim. Ancak tren benim istediğim durakta durmuyor ve gitmeye devam ediyor. Telaşlanıyorum, makiniste soruyorum: iyi de ben nasıl geri döneceğim. Çünkü oraları hiç bilmiyorum ve hiç böyle bir şey planlamamışım. Bana "şurda in, ordan geri dönen trenlere" bin gibi bişeyler söylüyor. Aslında yolun kenarı çok güzel hep yeşillik. Bir durakta duruyor tren. Tren yolu bir ırmağın üstünde. Ben inmişim rayların üstündeyim. Aşağı bakıyorum, aslında korkuyorum, (ben yüksekten korkarım) ama ırmak pırıl pırıl, içinde neşe ile yüzen eğlenen insanlar var. Tren yolunun tam üzerindeyim. Ancak benim adımlarımın ötesinde ray yok, yani adım atabileceğim bir zemin yok. Korku ile bir adım attığımda, benim attığım adımlarla birlikte, her adımla orada ray oluştuğunu görüyorum. Irmak öyle güzel ki içim gidiyor, keşke bende yüzsem diyorum.
İşte böyle bu rüya beni çok etkiledi. Sizlerle paylaşmak istedim.

13 Ocak 2010 Çarşamba

YENİ ZEMİNLER, VERTİKAL İLERLEME, NEHRİN KARŞI KIYISI


Hiç hazır olmadığınız, beklemediğiniz bir durumla karşılaştığınızda, hani yer ayaklarınızın altından çekilmiş gibi olur ya........Boşlukta hissedersiniz kendinizi, basacak bir zemin bulamamanının şaşkınlığı ile affalarsınız. Bu durum, özellikle karşılaştığınız beklenmedik durum, istemeyeceğiniz, arzu etmediğiniz, sizi kıran veya kızdıran özellikteyse meydana gelir. Bugüne kadar oluşturduğunuz değerler silsilesi, kendinizle ilgili inanışlarınız, diğerleri hakkındaki düşünceleriniz gürültü ile çatırdarken, sadece bakar kalırsınız. Çünkü elinizdeki yöntemler, inanışlar bu durumu henüz çözmeye uygun metotlar değillerdir. hatta bu mevcut durumun asıl müsebbibleridirler. Yeni bir zemin oluşturmanız gerekir, size yeni bir bakış açısı sunan bir zemin. Bu şaşkınlık ve tedirginlik anında en sık yapılan hata, o eski zemine geri sahip olma, onu yeniden herşeye rağmen oluşturma çabasıdır. Bence faydasız bir çaba olup, tüketici bir sürece sokar sizi. Hayat sanki yeni süreçlere adapte olma becerisidir bana göre. Bu beceriyle beraber özümüzdeki diğer benleri görür, en uygun olanını dışarı çıkarmayı başarabiliriz. Ve giderek en gerçek olana yakınlaşırız. İşte o yer ayaklarımızn altından çekilipte, "şebelek" gibi ortada kaldığımız anda, izleyici olabilirsek, deliler gibi çırpınmak, tutunmak, geri dönmek, aceleyle yeni ama bilinçsiz zemin oluşturma çabalarından koruyabilirsek kendimizi dikey yönde yeni bir basamağa ulaşabilir, o nehrin karşı kıyısını görebiliriz belki. Bizler zaman yanılgısı nedeni ile hep ilerlediğimizi sanırken aslında aynı basamakta, yatay yönde yürürüz ve aslında bu yatay ilerleyiş dikkatle incelenirse tam bir döngüsel harekettir. Aynı merkezin etrafında döndüğümüz kısır bir çember yani. O kısır döngü bir noktada kırıldığında, sıçrama yapar yeni bir basamağa geçeriz. belki de bu sefer yeni bir döngüye takılırız ama bu artık eski döngü değildir. bir kere ben değişmiştir, hayata karşı tutumlarımız değişmiştir. Yeni bir nehrin kıyısına ulaşırız ve başarırsak bu döngüyü de kırmayı bu nehrin de karşı kıyısını görebiliriz. Neden Olmasın?

12 Ocak 2010 Salı

TİK TAK, TİK TAK, TİK TAK.........................


"Hani, öyle zamanlar vardır. Hiç birşey yapmak istemediğiniz, yapmak isteseniz de yapamayacağınız. Ama arka zeminde, zamanın tik taklarının giderek güçlendiği. O bilindik ana yaklaşmanın huzursuzluğu, birşey yapamamanın çaresizliği ile birleşip sizi boğarken, hani. Ama bi türlü de ölmediğin, ölemediğin.
İşte o an, o tik taklar silinse fondan. Bırakıversem kendimi. Ne olacaksa olsa da bitse. Belki de zaten bir saniye sonrası bile yok. Yine de ikna olamıyorum"
Guguk

10 Ocak 2010 Pazar

KISACA

"Hata yapmamak değil isteğim, keşke dememek"
Guguk

7 Ocak 2010 Perşembe

BAZI KAPILAR DIŞARDAN AÇILMAZ

Önce sizi hayatlarından çıkarıyorlar. saygı duyuyorsunuz, herkesin hayatında olamazsınız. Eyvallah. Yeni bir düzen kurarken, yeni bir siz oluyor, kendinizin farkında olmadığınız yönleri ile haşır neşir oluyorsunuz. Sonra zaman denilen süreç ilerliyor. Birgün sizi dışarıda bırakan, sizin yeni kurduğunuz, onsuz pek de mutlu olduğunuz hayata, vizesiz dalıveriyor. Sanki hiçbirşey olmamış gibi. Ben o hayattan çıkarılmayı gerektiren huysuz, kaprisli, kendini beğenmiş, vicdansız.........kişi değilmişim gibi. Kendime dönüp bakıyorum, onun beni hayatına almasını gerektirecek herhangi bir kişilik deformasyonu yada onun beni hayatına geri alması için herhangi bir istekcik belirtisi göstermedim, diyorum, içimden......Bakıyorum o da aynı, bildik kişi. E peki o zaman????????
-yeniden dost olabileceğimiz kararına mı vardı?
-biz hiç bunları yaşamadık mı?
-o beni yeni tanıdı ve birden ya bu kötü bir adam değilmiş mi dedi?
Nedenini bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Ben aynı ben değilim belki ama yeni ben onunla dostluk oluşturabilecek biri hiç değil. İlişkimizi daha seviyeli buluyorsa, bu aramıza koyduğumuz mesafenin, sınırların yüzüsuyu hürmetinedir. Ötesi yok. ben yıllarca (10 yıl) 3 kişilik bir dostluğun parçası olduğum "ahmakça" inancı ile yaşadım. Birgün anladımki, durum onlar ve benden ibaretmiş. Kabul ettim, saygı duydum, yeni bir yol çizdim. Bu yolda ilerlerken retrospektif olarak olanları düşündüm, bambaşka boyutta algıladım. Emek verdiğim yeni düzenimden çok memnunum. Onlara elbette bir teşekkür borçluyum: neleri istemediğimi bana gayet güzel göstererek, istediğim yolu bulmamı sağladıkları için. Ama bu teşekkür bir geri dönme şeklinde olmayacak. Bu bir kin, nefret, öc alma değil. Bu= sadece Bu. Bu ayrılık sürecinde, aynı ortamı paylaşırken onlara düşmanca davranmamış olmam da bu geriye dönüşü makul kılmaz. Bu benim olgunluğumdu, evet alçakgönüllü olmayacağım bu sefer. Bunları bloğa yazmak kolay ona anlatma düşüncesi ise uzun süredir beni sıkıyor ama bu sefer ötelemeyeceğim. Burada bunları sizinle paylaşırken aslında düşüncelerimi dışardan gözlemliyor ve bir düzene koyuyorum ve tabiki yorumlarınıza önem veriyorum.
Soruyorum size:
Bu kadar basit mi herşey, gözünde büyüten ben miyim?

6 Ocak 2010 Çarşamba

DÜŞÜNDÜM DE....

Düşündüm de:
"Ne söylediğinizden çok nasıl söylediğiniz daha önemli" galiba.

Guguk

5 Ocak 2010 Salı

SOSYAL UÇURUM


Bu gün, sabah itibarı ile, öğrenci ile birlikte odamda hizmet giriş kartımı arıyoruz. Bir amca geldi:
-dişhekimliği neresi? dedi
-burası, deme gafletinde bulundum.
Amca koşa koşa hanımının yanına gitti ve heyecanla benim odayı göstererek:
-hanıııım gel, gel dişhekimliği buraymış.
Pes dedim, pes. Küçücük, tek göz bir oda nasıl dişhekimliği olur amca. Öyle mutlu olmuştu ki, dişhekimliğini bulmuştu, içerisi boştu, ilk hasta o olacaktı. Eminim onu gören diğerleri de doluşurdu ardından, ben de ben de diye. Ah be amca koca binaya girerken o kocamaaaan yazıyı da mı görmedin. Desem ki amca bura dişhekimliği değil, ama az önce sordum sen bura dedin, bana ne muayene olmadan çıkmam diye mi tutturacaktın daha da ötesinde.
Başka bir gün odamın önünde asistanla konuşuyoruz. Bir kadın önümde durup:
-benim randevum nerde dedi.
-ben nerden bileyim, müneccimmiyim dedim.
Bence bana kızdı, asli görevimi yapmamıştım sanki, onun nereye gitmesi gerektiğini nasıl da bilmezdim, mırıldanarak gitti.
Aklım bu olanları almıyor, bu sadece basit iki örnek. Sanki iki ayrı varlık türüyüz ve birbirimizi anlayabileceğimiz bir dil, bir iletişim yolu bulmak mümkün değil gibi. Onlar da mutsuz, diğer grup onlara kızıyor, bazıları aşağılıyor, yardımcı olmuyor ve bencil. Öbür grup şaşkın yorgun, kendi hayat sorumlulukları zaten yeterince ağırken, bir de kendi sorumluluklarının farkında olmayıp, bu yükü de onların sırtına kakalamaya çalışanlarla uğraşıyorlar.
Ben çıkış yolu bulamadım ve pause'a basıyor ve kısa bir ara diyorum tanrım.