22 Ocak 2011 Cumartesi

BOŞLUĞUN HAYATIMDAKİ AĞIRLIĞI


Bugün Fatma Pınar'a sıkıca sarıldım. İçime sokacak kadar sıkı....Kokladım onu, deriiin derinnn. Yüzüne baktım, dünyanın hattta tüm evrenin en tatlı şeyi oydu. O da bana baktı. Gözlerimle sevdim onu, ellerimle ve yüreğimle. Düşündüm bu dünyada kim ancak birini böyle sevebilir? Böylesine herşeyden önemli tutar bir başkasını, kendinden bile? Anneden başkası olamazdı, anneden başkası bu kadar sevemezdi, bu kadar önemli tutmazdı bir başkasını.....Bunu öğrendim, hem de 3 kere. Tanrıma şükürler olsun. Ama... Ahhh şu amalar yok mu? Ardı hiç iyi gelmez. Evet öğrendim ama geç oldu sanki biraz. Bunu bebekken,çocukken biliyor olmam gerekirken, çok geç öğrendim. Ve üstelik dünyanın en önemli, en sevilen kişi rolünde olmaksızın öğrendim. Onlar benim en sevdiklerim, herşeyim hata evrenin ta kendisi. Biliyorum artık. Ama ben........ben kimin en önemlisiydim? kim benim gözlerimin içinde kaybolmak istedi? beni kim deriin derin kokladı? çok yaralayıcı. Biliyormusunuz, olanlar, yaşananlar değildir en acı olanı; en acı olan, hiççç yaşanmamış olanlardır. Yaşanılanlar onarılabilir belki ama ya yaşanamayanlar? onlar ne olacak? olmayanı onaramazsın da.....yerine birşeyler koyabilirsin hiç demeyin.....elmanın yerini armut tutar mı bilmem ama "olmayan bir annenin" yerini ne tutar ki? kucağında çekilmiş bir resim, ondan kalan bir mendil, sevgi dolu bir bakış, dütüğümde dizlerini ovalayan bir anne? Bunlar hiiççç olmadı. Ben kimsenin evreninin merkezi olmadım. Hep çizginin bir adım dışında bir yaşamım oldu sanki. Kızgınlık mı? Nefret mi? Acı mı?........bunu tanımlamak mümkün değil benim için. İnsan olmayanı, yoku, hiçi adlandıramıyor. Adlandıramadığı, o kocamann boşluğun yerini de dolduramıyor. Dolduramadığı, adı belli olmayan o "boşluğun ağırlığını" kambur gibi taşıyor yalnızca. Bu hissi belki de en iyi anlatan cümle "kanadı kırık kuş" tur belki de.
İrem sarı papatyam, özgür kuş
Sinem mor menekşem, ince yürek
Fatma Pınarım petunyam, mucizem Adını koydum Fatma.....çünkü iki kişi var hayatımda. biri yer aldı bu hayatta tüm özgül ağırlığı ile fedakarlığın, canım babaannem, Fatma babaannem. diğeri........bir boşluk ne kadar hacimsel yer kaplarsa işte...ama boşlukların bile bir hacmi vardır, ağırlıkları olmasa da fiziksel olarak. peki ruhsal ağırlığı........mezarını bile bilmediğim, anılarını paylaşamadığım bir boşluk ama hiç kurtulamadığım ve umulmadığı kadar ağır ve ağrılı........
işte yine burdayım.....

19 Ocak 2011 Çarşamba

HEYYY BURDAYIM İŞTE


Muzicons.com

Everything will be alright....evet sevgili Nehirİda..hayat devam ediyor, gülmek kadar güzel gözyaşların. Kilometrelerce uzağındayım ama seninle birlikte ağlayabilirim: babişlerimiz için. Ağlayabilecek yüreklerimizi kutluyorum. Tüm babişini özleyenlere gitsin burdan.
Heyyyy babişlerrrrrrr, bu şarkı sizin için, küçük kızlarınızdan

15 Ocak 2011 Cumartesi

FATMA PINAR TRENDE

Fatma Pınar nerdeyse 10 aylık olmak üzere. Artık trene binme zamanı geldi diye düşündüm bu hafta sonu. M1 Tepe AVMde alışveriş merkezinin içini gezen bir tren var. Fatma Pınarımı onun içinde hayal ettim, içim neşe doldu. Sonra güldüm amaç Fatma Pınarı mı eğlendirmek beni mi? Neyse Sinoş, Ben ve başrol oyuncusu Fatma Pınar düştük yollara. Soğuk ve puslu bir gündü (bunu masal kıvamında olsun diye yazdım. Çünkü ben ayşegül kitaplarıyla büyüdüm. Belki Fatma Pınar masalları da birgün böyle ünlü olur? kim bilir?). Ama en azından Ben ve Sinoş heyecanlıydık. Tabiki kızlarım kocamaan olduğu için bu tren, top havuzu gibi şeyleri epeydir unutmuşuz. Önce biletinin nerden alındığını, trenin nereden kalktığını öğrendik. Biletimizi aldık. Tren kalmak üzereydi. Kaçırmak istemedik, yaklaştık ama yer kalmamıştı. 3 yaş altı çocukların mutlaka velisi ile binmesi gerekiyordu. Kocaman bir çocuğun kocamaaan annesi de binmişti ve bize yer kalmadı. Gıcık oldum, ne işi vardı onun orda. Söylendim durdum.....vır vır vır..Sinoşum, pamuk kalpli kızım: anne niye öyle diyosun, o da merakını gidermek istemiştir, dedi. Utandım. Evet belki de kadıncağızın (kocamaaan kadın, kadıncağız oluverdi) hayatındaki en heyecanlı tecrübelerden biriydi ve belki de çocukken böyle bir şeye hiç binmemişti. Bazen (acaba sık sık mı?) içimdeki cadoloz faaliyete geçiyor işte:D. Neyse diğer tura kadar oyalanabilmek için toyzzzu gezmeye başladık. En çok tahta puzzle'lara içim gitti. Ahh bi büyüse hemen bunlardan alacağım dedim Sinoşa. Ahşap şeyler çok sıcak geliyor bana. Neyse ordan çıktık ki tren dolmak üzere; koştuk...Çünkü kapmak istediğimiz biryer vardı. Ohhhh kenarları açık olan o vagon bizi bekliyordu. Küçük tavşanım (ona tavşan kulaklı bir tulum palto aldık da) Ablasının kucağında bindi trene. Treni sürecek abla Sinoşun zayıflığından dolayı tedirgin oldu yaşının küçük olduğunu sanıp, kaç yaşında ? dedi. Korkmayın 13 yaşında ve gayet iyi bakar dedim. Hemen resimlerini çektim tabiii. Kimbilir ilerde ne güzel bir anı olacaktı. Gucu gucu, bıcı bıcı bıcı, hanimiş hanimişşşşş derkennnn. Bir aile daha geldi, bizim gibi pusetle. Ama çocuk puset yaşını geçmiş bir kızdı ama bedensel özürlüydü (görebildiğim kadarı ile hiç konuşmuyordu, zihinsel problemleri de olabileceğini düşündüm). Bizimkilerin yanına sığıp sığamayacaklaına baktılar. Bindiler. Annesi onu sevgiyle kucağına aldı. Babası eğildi; öptü onu, gitti trenin düdüğünü çaldı ona. İşte o andan itibaren Sinoşla biz donduk kaldık sanki....Gülsek gülemedik, ağlasak ağlayamadık, Fatma Pınarı sevemedik, resim çekmeyi bıraktık, kelimeler boğazımıza dizildi....Neyse tren hareket etti, el salladım yavrularıma. Annelik böyle birşey demekki.....bebişiniz ilk oyuncak trenine binince arkasından ağlayabilmek annelik....sanki kızlarım gidip gelmeyecekler.....kendimi trenin yanından yürürken düşündüm, güldüm. Anneliği düşündüm, o anneyi düşündüm....çocuk başını dik tutamıyordu, etrafı görebilmesi için annesi sık sık başını kaldırıyordu. Yüreğim yandı, şükrettim, dua ettim, gurur duydum o aile ile.....yaşama tutunuşları ile, acılarını güce dönüştürmeleri ile......Tren geri gelirken kızlarıma baktım, Fatma Pınarım tatlı tatlı etrfı seyrediyordu, eğlenmiş gibiydi. Hiç bakmamaya çalıştık diğer aileye...Rabbim güçlerini arttırsın, diyebildim sadece. Sinoşum: anne ne şanssızız eğlenmek için geldik ama yanımıza öyle bir çocuk denk düştü. Nerelere bakacağımı şaşırdım, çok üzüldüm. Annesi devamlı çocuğun başını kaldırıyordu ki o da görebilsin diye etrafını....ahhh şu gözyaşlarım ne zaman dinler, ne mekan....hayat duruyor benim için böyle anlarda ağlaya ağlaya arabaya yürüdüm...Dualar ederek......
İşte böyleeee..Fatma Pınar ilk trenine binmişti. Biz hayatın ibretli yüzüyle aynı vagona binmiştik. Yavrumuzdan ibret almıştık. Duaları, şükrü kalbimize merhem edip arabamıza bindik. Hava kapalı ve griydi hala (hani masla kıvamında olacaktı ya:D).
(Bu yazı yaklaşık 1 ay önce yazılmıştır. Bu süre içerisinde Fatma pınar sık sık trene bindirilmiştir. Kendisi de kendini geliştirmiş; trenden insanlara el sallar, trenin müziği ile oynar hale gelmiştir).

BABAMA MEKTUPLAR I


Sevgili Babacım,
Biliyor musun senin bana aldığın o saati hala kullanıyorum. Hani Lorus, hani necatibey caddesinde bir mağzadan almıştık. Hani beyaz deri kordonu vardı. Saat numaralarının yerinde renk renk sol anahtarları olan. Hani yanındaki düğmeye basınca: dıt dıdı dıt dıt dıdı dıdı dıt dıt...diye şarkı söyleyen. Hatırladın di mi? Biliyor musun sen onu alalı 23 yıl oldu. Yaa evet haklısın zaman çok hızlı geçiyor. Biliyor musun saati torunların irem ve sinem de kullandı, fatma pınar şimdilik onun kordonunu ısırıp müziği ile eğleniyor. Tabii eskidi biraz ama biz o saati çok beğeniyoruz. Bitek kordonunu değiştirmek durumunda kaldık. İremle Sinemin arkadaşları da çok beğeniyorlarmış saati. Onlar da övüne övüne "o saati dedem anneme almış" diyormuş. Evet 23 yıl oldu.....onu aldığında ben 17 yaşındaydım. Şimdi 40 yaşındayım. 3 çocuk annesiyim ve seni şimdi daha iyi anlayabiliyorum. Ama hala bir çocuğum, senin çocuğun babacım.

Muzicons.com

14 Ocak 2011 Cuma

I AM SAM





Salya sümük ağlayarak, gülmekten kırılarak izlemiştim. Nedense bugün aklıma geldi. İnsanın yüreğinde yaraları varsa, o yaraları kanatan çok şey olabiliyor. Mesela tek başına "BABA" kelimesi hıçkırıklara boğulmanız için yeterli olabiliyor. Hep keşke gerçek hayatta da bütün bunlar yaşanabilse diye diye izlemiştim. AZİM ve SEVGİ elele verebilirse= MUCİZE oluyor galiba. Babacığımın neden ismimi sevgi koyduğunu anlayabiliyorum yavaş yavaş.
Canım Babacığım, çok isterdim sana bunları ağlamadan yazabilmeyi. Ama vicdan azapları bunu imkansız kılıyor. Tek tesellim artık tanrıma emanet oluşun ve arzu ettiğin deniz kenarındaki yaşamına kavuşmuş olduğunu ve artık dik yürüdüğünü bilmem. Tanrım sana en güzel şekliyle bakıyor biliyorum. Artık psikiyatri kliniklerine zorla götürülmek zorunda değilsin, ellerin sigara kokmuyor. Benim gözyaşlarım yapmadıklarıma, yapamadıklarıma, yapmamam gerekip yaptıklarıma. Senin bana hiiiç kırılmadığını da biliyorum. Beni orda beklediğini de. Beni kapıda "kızımmmm" diye karşılayıp, sarılıp sırtımı yoklayıp: iyii kilo almışsın artık kemiklerin sayılmıyor deyip, o meşhur gülümsemenle gülümseyeceğini biliyorum babacım.
Bu şarkıyı sana yolluyorum, beraber ayı yogi ve bobo olduğumuz günlerin hatırına. Seni seviyorum, geç olmamıştır umarım bunu söylemek için. Two of us babacım, kendine iyi bak.

Muzicons.com

13 Ocak 2011 Perşembe

HAYRANIM



Hayranım Ona. Tüm filmlerini soluksuz izledim. Oyun gücüne hayranım. Yüz ifadesine hayranım. Çok yakışıklı olduğunu düşünüyorum. O da bir boğa (öhüm öhüm). İşin gerçeği "deliliğine" hayranım. Yeni filmini bekliyorum. Lütfeeen epey zaman geçti Bucket List in üzerinden. Ölmesinden çook korkuyorum. Yerine koyacak birini bulamıyorum.


Muzicons.com


12 Ocak 2011 Çarşamba

VERDİĞİMİZ RAHATSIZLIKTAN DOLAYI ÖZÜR DİLERİZ


Sevgili Deli Annenin de yazdıklarını okuduktan, bebeği olan başka bir arkadaşı da dinledikten sonra hayallere daldım. Sabah oluyor herkes uyanıyor...bilindik günlerden biri......insanlar uyanıyor, yatakta geriniyor, esniyor......lavaboya gidiyor, elini yüzünü yıkayacak.....aynaya bakıyor! Olay işte tam da bu anda başlıyor. Erkekler kadın, kadınlar erkek olmuş! O esnada sahibi belirsiz bir ses: "sevgili kullarım, hatlarımızdaki karışıklığa bağlı verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı özür dileriz. En kısa zamanda eski halinize döneceksiz.(umarım). Bu arada ufak bir sorun daha var......kadınlar yani eskiden erkek olan yeni kadınlarımızın hepsi bu aksaklıktan dolayı hamilelik dönemine denk gelmiştir".
He He......
Yeni erkeklerimiz de bir problem yok. Çünkü erkek hayatına adapte olmak için özel bir çabaya gerek yok. Televizyonun karşısına geç, kumandayı eline al........uyukla.
Amaaaa
Yeni kadınlarımız, üstelik hamile kadınlarımızdaki yüz ifadesini merak mı ediyorsunuz? Sadece hayal edin..................................
He He verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz.

Muzicons.com

11 Ocak 2011 Salı

KEDİDEN GELEN DÜĞÜN BAYRAM

Sevgili Kedişim mimler de yazmaz mıyım...diyerekten başlıyorum. Hadi bismillah.
  • Dinlerini yaşadığını söyleyen insanlarda sizi en çok ne rahatsız eder?
Bence bazı konular hakkında konuşulmamalıdır. Din ve namus bunlardan en önemli ikisidir belki de. Din nedir? Din Tanrı inancına tutunmamızı sağlayan bir dal, bir aracıdır. Herkes farklı dallardan tutunabilir. Beni en çok rahatsız eden: bu kişilerin başka dinleri ve inanışları veya inanmayışları yargılaması, kendini, kendi inanışını üstün görmesidir. İnanç yürek işidir; karışılmaz. Yürekte yaşanır; deşifre ediliyorsa gerçek bir iman değildir.
  • Sizi siz yapan en belirgin özellik nedir?
Pozitif bakış sahibi olmam. Hayata sorunsal değil çözümsel yaklaşmam. Hayattan keyif almayı bilmem diyebilirim.
  • Etrafınızdaki kişilere saygılı mısınız? neyiniz insanlardan farklı ve ne konuda insanlardan daha çok saygı bekliyorsunuz?
Bu soruya Kedişimin cevabını çok beğendiğimi belirtmek istiyorum. Saygılı olup olmadığımı etrafımdakilere sormak lazım diye düşünüyorum. Fikirlere saygılı olunmasını beklerim. Onaylanmayabilir ama saygıyla karşılanmalı diye düşünüyorum.
  • İnsanın sizdeki tanımı ne, karşınızdaki kişide olmazsa olmaz dediğiniz özellikler var mı?
İnsan.....herbiri birer dünya kendi içinde. Tanrının onu anlamamız için dünyaya gönderdiği küçük tanrıcıklarız...ve en önemli görevimiz bunun farkına varıp, içimizdeki tanrısal gücü hissedip kullanmak. Karşımdan aradığım tek bir özellik var: samimiyet.....gerisi tolere edilebilir.
  • Sürekli birşeyler için hayatı suçluyor musunuz? yoksa olması gerekenler mi yaşanıyor?
Hayatı suçlamak...... komik.....hayatı oluşturan benken...hayatı suçlamak. Birkere, suç yok....hatalar yapabilirim. Tutupta hergün kendimi de suçlayıp, yargılayıp, çarmıha mı gereceğim? Birşeyler olup gidiyor, değiştirebileceğim sadece kendimim.
  • Savaşların asıl nedeni ne, insanlar kendinde neyi yoketti de zulüm yakasını bırakmıyor?
Sahiplenme kaygısından kaynaklanıyor bütün savaşlar. O da kendimizi Tanrıdan ayrı düşünme yanılsamasından. Bence bu hep vardı.....
  • Sizi en çok huzursuz eden eksikliğiniz nedir?
İçsel kontrolümün yani kendi kendimle baş edebilme yeteneğimin daha iyi olmasını isterdim.
  • Size bilinçli bir kötülük yapıldı, tepkiniz ne olur?
Yapılan benim hayatımı ne ölçüde etkiledi bunu düşünür buna uygun bir cevap veririm ya da o kişiyi daha yüksek bir makama havale edip sinsi sinsi gülümseyebilirim. Yapacağım en fazla şey de onu sobelemek olur. Bana yaptığının farkındayım der arkamı döner giderim.
  • Kalbinizin sesi mi, mantığınız mı?
Hep kalbimin sesini dinledim. Pişman mıyım? hayır ama bir süredir mantığımı da bu kadar dışlamamam gerektiğinin farkındayım. Ve uygun endikasyonlarda kullanıyorum. Ancak, duygusal bir insan olduğum için ilk yaklaşımım hep kalbe yönelik oluyor. Bu anlamda, sakin kalabilimeyi öğrenmeye çalışıyorum ki mantığım heyyyy ben de burdayım diyebilsin.
  • Sizce sabretmek nedir, üzerinizde otorite kurmaya çalışan, hakkınızı yiyen birine tepkiniz ne olur?
Bence büyük bir erdemdir. Ama doğru yerde ve doğru zamanda kullanılmak kaydı ile. Otorite mantıklı ise bana zarar vermeye yönelik değilse saygıyla karşılarım. Amaç ezmek, hakkımı yemek ise yaptığını yüzüne vururum.
  • Karşımdaki insan benim için değerli değilse söylediği cümleler de değersizdir? Sizi anlamaya kapalı bir insana kendinizi ifade etmeye çalışmak, memnun etmeye çalışmak, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Asla. Hayata objektif bakmak lazım. Söylenenin değerini belirleyen söyleyen değildir. Böylesi biri ile hiç uğraşmam. Onu kendi haline bırakırım. Pozitif enerji nadir bulunan bir mücevherdir, mücevherlerimi onunla boşa harcayacak değilim. Ama birgün beni anlayabilmesini yürekten diler, dua ederim.....benim için önemliyse tabi.
  • Hangi söz sizi rahatsız eder?
Ama... ile başlayan cümleler de oldukça gerilirim. Çünkü bu hep böyle devam eder ama....ama...
  • Başkasında kınayıp sonra kendinizin de yaptığı birşey var mı?
Neyazıkki ara ara oluyor....Birinin habire saçma sapan araba kazaları yapmasına ohaaaaa demiştim bi kere. Ertesi hafta üst üste 2 kez arabanın lastiğini otoparka girerken kaldırıma çarpıp yardım. (2.kez eşime söylerken, bu kınamamı hatırlayıp, ahh ulan ahhhh dedim)(sonra eşim o kaldırımıın o çıkıntısını düzelttirmek durumunda kaldı he he)

Huhhhhhh ammma zorlandım bee. Soruları kendimce kısaltmamı bağışlayınız. Bugüne dek yazdığım en uzuuuun yazıydı. Yoruldum...imla hatalarım da affola diyerek bitiriyorum.
Bu arada portakallı keki lüpletip ballandıra ballandıra anlatıp bize sarma sarmayan Ebrulime sevgilerimle diyorrrr, bu güzel mimi postalıyorum. Nasıl ama kedişim?

Muzicons.com

9 Ocak 2011 Pazar

?


Bu gece garip bir rüya gördüm.
Bir kız çocuğu 11-12 yaşlarında. İnsanların geleceğini okuyabilen. Karşımızda bir sinema ekranı kocaman. Bana senin geleceğini de okuyayım diyor. İstemiyorum. Ama sonra hadi söyle bakalım diyorum. Alnıma bak diyor, değişiklikler olacak diyor. Evet alnında değişiklikler oluyor. Ne görüyorsun diyor. Küçük kasımpatı çiçekleri diyorum. Nerfet! diyor bunlar nefret anlamına gelir. Sonra kocaman ekrandan izliyorum kendimi, çocukluğumu. Yanımda amcam da var. Annemi arıyorum o sinema ekranında......Anne anneee diye seslenen küçük ben. Hakikaten küçüklüğümde saçlarımı iki yandan öyle bağlardık. İçim üzülüyor, ağlayacak oluyorum ama amcam üzülmesin diye tutuyorum kendimi.......
Bilemiyorum.......

Muzicons.com

6 Ocak 2011 Perşembe

ÖNEMSEMEK&DİKKAT ETMEK


Çocuklarımıza hayatı önemsemeyi değil hayata dikkat etmeyi öğretmeliyiz. Hayatı önemsemek hayatla özdeşleşmeyi ve sorunları getirir. Dikkat etmek izlemektir. İzlediğiniz de dışarda kalırsınız. Önemsemek ve dikkat etmek çok farklı şeylerdir.Böylelikle özünüzü korursunuz.

Muzicons.com

4 Ocak 2011 Salı

"EDİNİLMİŞ VİCDAN"


Farklı insanlar ve uluslarda farklı olan "edinilmiş vicdanlara" sahibiz. Ama hepimiz gömülü halde bir gerçek vicdana da sahibiz. Edinilmiş vicdan insanın kendine duyduğu sevgiden, bu kendini sevme de korkudan kaynaklanır.Kendini sevme, insanların hakkınızda neler düşündüğüne yönelmiştir. Edinilmiş yani sahte vicdan katı, sabit ve mekanik bir şeydir. Oysa gerçek vicdan herşeyi gerçeğin ışığında görür ve her durumu farklı yargılar. Mutlak değil görecelidir.
Maurice Nicoll/Yorumlar

Muzicons.com

3 Ocak 2011 Pazartesi

FİLTRE


Nasıl bir kaos bu?
Kimi sözler, dokunuşlar kulağın labirentlerinde kaybolup, tenden öte geçmeyip gönle işlemezken...
Bazen gönüldekiler söze ve faaliyete dökülmez.
Öylece öksüzce kalır giderler.
Sanki arda bir bariyer ya da belki filtre var.

Muzicons.com

1 Ocak 2011 Cumartesi

GUGUKTAN DÜNYAYA, GUGUKTAN DÜNYAYA



Muzicons.com
Seviyorum bu şarkıyı. Hayranım aslında. Birtürlü karar kılıp oluşturamadığım hitler listemin galiba sanırsam başı. ÜÜfff far far a haksızlık mı ediyorum?neyse bu liste hiçbir zaman oluşmaz, çünkü benim kararlarım anlıktır, süreçlik değil.
Düşündüm de bu dünyacık içindeki bütün "mad"lerle beraber bir uzuun dönüşünü dün gece saat 12.00 da tamamladı. Ve hiç ara vermeden, bir huh bile demeden dönmeye devam ediyor. İçini tıka basa doldurmamıza, onu sürekli hırpalamamıza rağmen dönüyor işte. Bazen ona acıyorum, oldukça yalnız ve bizlerden dolayı baya bi çilekeş olmalı. Öyleyse dedim...bi gönlünü almalı. Ne dersiniz bunu haketmedi mi?
Bu şarkı onun olsun. Sevgili Dünya kafana takma o "mad" lafını. O sana değil bize ithafen. Sen yine gülüp geç. Dönmeye devam et ki, zaman denilen kandırmaca devam etsin. Bizler de yollarımıza.....