31 Ocak 2013 Perşembe

yaşam mı onu tuttu o mu yaşama tutundu


Biraz daha zaman ihtiyacım var. İhtiyacım olan zaman değil aslında, demlenmek. Beklemek istiyorum biraz daha, daha iyi olduğunu görüp bu keyifle yazmalıyım olup bitenleri. Ve bu olanların bende bıraktıklarını. Şimdilik mutluyum. Yaşama tutundu deyin isterseniz, isterseniz yaşam onu tuttu. Herneyse, bu bir mucize; kutularca ilacı yuttu ve kendini 6. kattan attı. Ama yaşıyor..... İyileşmesi için dualar ediyorum. Dualar ediyor insanlar. Alacağımız dersler var. Neolur bu dersleri alalım ama o iyileşsin, eskisi gibi sağlıklı olsun. Birtek şunu söyleyebilirim:

NE OLUR ETRAFINIZA BİR DE BAŞKA GÖZLERLE BAKIN. YÜREĞİNİZİN GÖZLERİ İLE. BELKİ ÇOK YAKININIZDA BİRİLERİ SON NOKTAYA GELMİŞTİR. BELKİ BİR SÖZÜNÜZ, BİR DOKUNUŞUNUZ ONU YAŞAMA BAĞLAR. NE OLUR, LÜTFEN, LÜTFEN, LÜTFEN......


Bir ricam daha olacak sizlerden. 22 yaşındaki bu genç için dua eder misiniz?

25 Ocak 2013 Cuma



Dün homless'ı dinleyerek bir yazı yazmıştım. Ancak inanılmaz bir becerisizlikle yazdığım şeylerin uçup gitmesine neden oldum. Geriye bir tek homless kaldı:) Bütün tembelliğimle "amannn belki de böyle olması gerekiyordur" deyip, bıraktım. 

Bugün sevgili justine'in sayfasındaki şiirde bütün hislerimin bir çırpıda ne kadar güzel açıklanmış olduğunu gördüm. Önce şiir:

"yola çıkmak! yitirmek ülkeleri!
bir başkası olmak süresiz,
yalnız görmek için yaşamaktır
köksüz bir ruhu olmak!

kimseye ait olmamak, kendime bile!
durmadan gitmek, sonu olmayan
bir yokluğun peşinde
ve ona ulaşma isteği içinde!

böyle yola çıkmaktır yolculuk.
ama ben açık bir yol düşünden öte,
bir şeye gerek duymuyorum yolculuğumda.
gerisi sadece gök ve toprak."
 
Fernando Pessoa (çeviri: Cevat Çapan)
http://sarikent.blogspot.com/2013/01/gok-ve-toprak-arasnda-bir-yerlerde.html 
Uzun uzun yazıp , yazdıklarım uçtuğundan mıdır, tembelliğimden midir yoksa şiirin anlatımının yanında benim anlattıklarımın silik kalacağı kokusundan mıdır, söylenecek olanın söylenmiş olmasından mıdır bilinmez aynı şeyleri tekrar yazmak konusunda çok isteksizim. Ancak şu sıralar ben de kendimi şarkıdaki gibi homless hissediyorum. 

Yıllaarrr, yıllar önce bir rüya görmüştüm, her anı, her rengi, her hissi hala buan gibi yaşadığım. Biz, 15, 20 kişilik bu grup olarak vatanımızdan ayrılmaya karar vermiştik. Herhangi bir korkumuz, kaçışımız yoktu. Ya da insanların bizi istemeyişi ya da öteleyişi. Sadece gitme zamanı gelmişti. Bizim olanı ellerimizle kurma zamanı. Yeni vatanımız için uygun yeri bulmak için yürümeye başladık. Yürüdük, yürüdük, yürüdük..Ve geldik. Durun dedim; işte artık yurdumuz burası, buraya kuracağız vatanımızı. Ve işe koyulduk. O anda kendi kendime inanılmaz bir heyecanla "Allahım ne garip, ne heyecan verici yılarr yıllarr sonra insanlar burayı atalarımız kurmuştu diye bizleri hatırlayacak. Buraya ilk gelenler biz olacağız. Yorulacağız, emek vereceğiz ama burası Bizim Kurduğumuz, emek verdiğimiz yurdumuz olacak. Niye ayrılıyorduk eski vatanımızdan. sadece gitmek zamanı gelmişti; o kadar......

Bugünlerde gelinlik kız gibiyim. Hani düğünden birkaç gün öncesi evinizdeki son anları vardır ya, bir buruk olursunuz ama burukluğunuz yeni yuvanıza gidişinizin heyacanını, umutlarınızı örtmez. Garip bir tezatla, çelişki ile ikisini bir arada yaşarsınız. Odamda karşımda doldurulmayı bekleyen koliler var. Ve burada geçirilmiş 20 yıl. Bu 20 yıl içinde yaşananlar. 17 yaşımda meseleki eğitimimi almak için geldiğim bu fakültede, doktora yapışım, öğretim üyesi oluşum, ağlamalarım, gülmelerim, öğrendiklerim, öğrettiklerim. Dün camdan baktım hemen önündeki çam ağacıma, ne zamandır onunla bakışıyoruz, ne müzikler dinledim bu odada, ne yazılar yazdım, tezimle boğuştum, ne küfürler ettim, ne çok gözyaş akııtım ve sakladım bu odada. 17 yaşımda geldiğim fakültede eşimi tanıdım, aşık oldum, sevdim, evlendim. Ne kazıklar yedim, geriye ne dostluklar kaldı. Burası bana gerçekleri görmekten ne kadar yoksun olduğumu, olanın yerine, görmek istediklerime yapışıp hayatı kendime nasıl da zorlaştırdığımı öğretti bana. 

Önümüze bir kapı açıldı, şimdi gidiyoruz. Yeni fakültemizi kurmaya. Şimdi rüyamdaki o hissi derinden yaşıyorum. 

Çarşamba gecesi bir rüya daha gördüm. Rahmetli babamla ankarada denizin kenarında:) geziyorduk. Cebinden bir çift gümüş küpe çıkardı. Çok güzel damla şeklinde ortasında koyu kahverengi taşı olan bir küpeydi. Aslından ben bu küpeleri yıllar önce almıştım sana dedi. Ben de ona: yaşıma uygun olmadığı için vermemişsindir dedim. Ama küpeyi bana vermedi. Öylece bitti bu rüya. Sevgili babacığım küpeler çok güzeldi, her nekadar takamasam da. Ama artık yolda olmaktan keyif almayı, aslolanın yol olduğunu biliyorum.
Gidiyorum...niye? hiç...sadece gitmek zamanı. İşte o kadar. Yeni bir ev mi? hayır artık ev aramıyorum. Yollar çok güzel. Karşımda koliler, arkamda bırakacaklarım, yanıma alacaklarım ve beni bekleyenler...sadece yol güzel, yolda olmak güzel, evsiz olmak güzel. Bu ara süreçte bunu öğrendim.
 

DOSTUM VLADİMİR İÇİN:)

Sevgili Vladimir, ne güzel bir yazı ve öneri olmuş. Ben duanın gücüne inanırım; iyi niyetin gücüne de. Bugünün en güzel şeyi bu öneri oldu. Sevgili Vladimir sen bir dostun için yapmışsın. Ben de senin gibi bir dost için yapıyorum bunu keyifle. Şu dakika itibarı ile iyi niyetimizi muhafaza etmeye çalışalım ve tüm evrende sıkıntı içerisinde olanlara dua edelim.

Dostluk Mimi

Bunları biliyor muydunuz? 
Hassas kişilerin aslında en güçlü olduğunu, her şeyin üstesinden tek başlarına gelebildiklerini? 
Başkalarına nezaket gösterenlerin, kaba davranışlara en fazla maruz kaldığını? 
Sürekli başkalarıyla ilgilenenlerin aslında ilgiye en çok ihtiyaç duyanlar olduklarını?
Söylemesi en zor üç sözün “Seni seviyorum!” “Özür dilerim!” ve “Bana yardım et!” olduğunu? 
Biliyor muydunuz? 
Birinin mutlu görünmesi onun her daim mutlu olduğu anlamına gelmez; yüzündeki o gülümsemenin ardına bakarsanız, belki aslında ne kadar acı çektiğini ve gülümsemenin acısının üzerine beceriksizce örtmeye çalıştığı bir perde olduğunu görebilirsiniz.
Şu anda sorunu olan bütün dostlarımız için bir iyi niyet hareketi başlatalım. 
Blogumuza bu yazıyı kopyalayıp yapıştıralım. Belki bir aile sorunları, sağlık sıkıntıları, iş dertleri, o ya da herhangi bir konuda endişesi olanlara ve sadece birinin umursadığını bilme ihtiyacında olanlardan bir tanesi, birimizin blogunda rastlar ve bir anlık da olsa dünyada başkalarını düşünen insanlar da olduğunu fark eder. 
Bunu hepimiz için yapalım, çünkü kimse sorunlardan bağımsız değildir. Umarım bu yazıyı bütün blog dostlarımın duvarında görürüm. Bazılarınınkinde  göreceğimi biliyorum! Ben bir dostum için yaptım ve isterseniz siz de yapabilirsiniz. Çok basit, başka mimlerde olduğu gibi uzun uzun bir şeyler yazmanıza bile gerek yok, kopyalayıp yapıştıracaksınız. O kadar.  :)

22 Ocak 2013 Salı



Gerçek olamayacak kadar güzel. Ya da sadece bu kadar güzel olan şeyler gerçek; gerisi hepten yalan. Alaskayı görmeyi isterdim.



İnanılmaz birşey bu aurora borealis.


Baharın şerefine

civil wars by sevgi şener on Grooveshark




Egonuz küçülür, onun yok olmasına izin verebilirsiniz. Onu aktif olarak siz küçültemez ve yok edemezsiniz. Aktif olarak küçültmeye çalışırsanız kesinlikle egonuzu büyütürsünüz.
  • içinizdeki direnç kalıplarının farkına varın.
  • egonun alabileceği gizli fromları görün.
  • hayatın size verdiğini kabul edin.
Ego sadece zihninizin bir fonksiyon şeklidir. kendinizi zihinle tamamlamadır. Aslında zihnin bir işlev bozukluğudur. İşlev bozukluğu kendi işlev bozukluğuna son veremz. farkındalığın yükselmesi ile yok olabilir. ego kendi kendini eritmez fakat farkındalığın ışığında erir. Gönüllülük evrensel evrimleşme dürtüsüdür, ki başlangıçta egoyu yaratmıştır; onu bu devirde aşmamız için yaratmıştır.

İsteye ego ise elde edemez.

Diğerinde algıladığını kendinde güçlendirirsin. Sizin realiteniz aynısını kendine çeker. Özgürlük diğerlerine kavramsal kimlik yüklemediğinizde gelir.

Yaşama sanatı ön plandaki günlük faaliyetlerinizle ilgilenirken, arka planda herşeyin olmasını mümkün kılabilen, bilinçli varlığa sahip olabilmektir. Düşüncenin ötesindeki kendi varlığınızı hissedebilir misiniz?

Duyu, algılama ve düşünceler bilince yapışmış eklentilerdir. Bu eklentileri kaldırınca bilinç, formsuz yaşam açığa çıkar. Bunun farkına varınca
  • etrafınızdaki şeylere bağlanmaktan
  • kendinizle ilgili zihinsel imajdan (ego) kurtulursunuz.
 Ölüm sadece formun değişim geçirmesidir. İçsel ve dışsal objelerde kaybolmak Allah'ı unutmaktır.

Eckhart Tolle




Allahın gerçek kulları diğerleri ile oturur, kalkar, yer, içer, uyur, evlenir, alır, satar, diğerleri ile zaman geçirir fakat bir an bile Allah'ı unutmaz.


Abu Said






Neredeyse tüm Civil Wars videolarını izledim. Bayılıyorum müziklerine ve kendilerine. Sanki birbirleri için yaratılmışlar. Sanki birbirlerine akıyor; sonra müzikte kaynaşıp tek olup; daha sonra müziğin içinde eriyorlar, aslında kaybolmuyorlar. Anda herikisi de müzik de var ama başka bir formda birleşmiş halde. Bu formun içinde aslında ayrı ayrı hepsini hissedebiliyorum ama bir yeni oluşum içinde. Ne bileyim ben anlatamıyorum...Biri olmasa diğeri olmayacakmış gibi. Bu nedenle onları dinlemek değil hep izlemeyi tercih ediyorum. Hadi gelin bi tane daha izleyelim:


Bi daha


21 Ocak 2013 Pazartesi

F.Pınar: masadan kalkabilir miyim?
Anne: hayır F.Pınar, çünkü yemeğin bitmedi.
F.Pınar: bitirmek istemiyorum.
Anne: ama o zaman büyüyemezsin
F.Pınar: ben büyümek istemiyorum ki
Anne: ama o zaman boyun da uzamaz çam ağaçlarındaki küçük topları koparamazsın, bak dün boyun yetişmediği için kendin koparamadın.
F.Pınar: ama sen beni kucağına alıp yukarı kaldırabilirsin....
Anne:............

Anne: bugün neden uyumadın F.Pınar
F.Pınar: uyumak çok zor
Anne::)

Gece olmuştur, yatağa geçilir ve herzamanki gibi F.Pınar devamlı konuşmaktadır:
F.Pınar:Kelebeklerin benekleri var. Kanatlarında renkli benekleri var. Keşke benim de beneklerim olsaydı. Kelebek olmayı istiyorum. O zaman beneklerim olurdu.
Anne: seni seviyorum F.Pınar

Kucu (F.Pınara bakan teyzesi yani F.Pınara göre kuzu): yemeğini yemezsen anneni arar söylerim
F.Pınar: annem beni dövmez ki!
Kucu:?


Kıssadan Hisse: çocukları kendi haline bırakın:)




İnsanın erişebileceği en yüksek şey hayret etmektir ve eğer en ana fenomen onu şaşırtıyorsa, memnun olmalı; ona daha yüksek bir şey nasip olamaz ve bunun arkasında bir başka şey de aramasın; çünkü sınır burasıdır.

Her alanda, yalnız sevdiğimiz insandan öğrenebiliriz.






Verimsiz gün ve saatleri avarelikle ya da uykuyla geçirmek, öyle günlerde ileride hoşlanmayacağımız şeyler yapmaktan daha iyidir.

Gerçek dikkatin özelliği şudur: Bir anda hiçi her şeye dönüştürür.

http://piktobet.blogspot.com/2013/01/aforizmalar.html  

18 Ocak 2013 Cuma



İzlerken nefesim durdu.

Eyyy müzik, gel ruhumu arındır:)

The oak and the ash (trad) by Jeni Melia on Grooveshark

17 Ocak 2013 Perşembe



Nice olurdu halim müzik olmasaydı.

haa bi de bu arada

İzlemezseniz valla gücenirim.

16 Ocak 2013 Çarşamba




Nasıl bir merhemdir, nasıl bir ilaçtır ki bu müzik en yaralı anlarınızda sizi iyileştirir.

Bugün tanıştım, pek bi memnun oldum. keyifle efendim.
Keşke kedi olsam.


15 Ocak 2013 Salı

SENSİZ ÇAY

Bazen öyle bir an gelir ki, yürek aklın önüne perde olur. Al eline telefonu, çevir evinizin numarasını, kim bilir belki babaannen açar telefonu. Babaanneeee dersin, o da sana kızımmm der. Neden olmasın...... Öyle inanır ki yürek buna, öyle inanmak ister ki. Aslında hepsi bir kabusmuş der konuşmaya devam edersin mutlulukla. Biliyor musun babanne çok uzun bir kabus gördüm, rüyamda sen alzheimer olmuştun, sonra öldün... çok kötüydü babanne çokkkkkk. Sesini duydum rahatladım dersin. O da ömrümü uzatmışsın der. İremi, Sinemi, Fatma Pınar'ı sorar. Ne zaman geliyorsunuz, çok özledim der. Ben de ona sen gel derim, bizim ev kaloriferli, sıcacık otururuz derim. 
Ahhh babaannemmmm. Sen belki beni duyuyorsun ve hatta belki görüyorsun şuan. Ağladığımı da görüyorsun o zaman. Seni üzmek istemem. Ama ben seni çok özledim. Bu gece rüyama gelirsin belki diye avunuyorum. Bak bu akşam senin için kek ve börek yaptım. Çay da demledim. Az sonra İrem dershaneden gelir. Hep beraber içeriz çayımızı ne dersin? Hiç böyle olacağını düşünmemiştim. Sen şimdi benim yanımda olacaktın. Eskileri konuşacak, gülecektik. Ev sıcacık senin yanakların al al olacaktı, saçların herzamanki gibi pamuk helva, pırıl pırıl. Camın önüne oturacaktık salonda, şurdan gelen adam senin olacaktı, burdan gelen benim. Eve yorgun geldiğimde bana nazar duası okuyacaktın, gözlerin yaşaracaktı, uzuuun uzun esneyecektin. Sana nazar değmiş bugün diyecektin, gözlerinden yaşlar akacaktı esnedikçe. Kızlarıma da okuyacaktın. Ben doçent oldum babaanne diyecektim, biliyorum gurur duyacaktın benimle. Ve herkese "onu ben büyüttüm" diyecektin. Beni sen büyüttün babanne. Canım babaannem, güzel yürekli insan. Ve şimdi, ben özlüyorum seni.

Concerto in D minor after Alessandro Marcello, BWV 974: II. Adagio by Johann Sebastian Bach on Grooveshark







Piano Concerto No. 23 in A major, K488 - II. Adagio by Wolfgang Amadeus Mozart on Grooveshark

14 Ocak 2013 Pazartesi

Dün babam düştü aklıma bugün Sen düştün Sufimmmmm. Özlem bazen yüreğe sığmıyor ki.





13 Ocak 2013 Pazar



Yarın bu şarkıyı dinlemeliyim.

Bir de unutmadan Sevgili Babacığım, küçükken bana kutuyla tipitip sakızı aldığın ve ben onları oturup birkaç günde hallettiğim için bana kızmadığından ötürü sana teşekkür borçluyum. Ama inanılmaz bir zevkti o şekerin tadını ağzımda hissetmek, bitince diğerini çiğneyebileceğimi bilmek:) Sağol babacığım ve güzel uyu. Görüşürüz. Sana anlatacak çok şeyim var. Belki de sen burdayken hiç konuşmadığımız kadar, hiç konuşmadığımız şekilde konuşabiliriz. Ne dersin:) Orda ne tür müzikler moda bilmem ama bilirim sen Muazzez Ersoy'u seversin:) ama ben hiç sevmem:) bu durumda gel seninle kahve içerken bunu dinleyelim:)


11 Ocak 2013 Cuma

AŞKA YOLCULUK/SİNAN YAĞMUR

Bu kitap yine can dosttan, en buhranlı zamanlarımda verilmiş bir hediye. Üzerine doçentlik sınavı binince bahsetmeyi unutmuşum; bu gece farkettim. Bizim ortanca kitabını bitirdi bugün (Od/İskender Pala). Yeni kitap istedi. İstersen simyacıyı oku değişiklik olur dedim önce ama sonra aklıma Aşka Yolculuk geldi arda arda benzer kitaplar okumak güzel olabilir diye düşünerek önerdim. Kitaplıktan elime aldığım tüm eski kitaplarımın içini mutlaka bir açarım, hasbihal ederiz onunla. Çizdiğim yerleri okurum; "ne kadar da özlemişim seni" der gibi. Haksızlık etmişim dedim kitaba, paylaşmamışım sizlerle. 

Kurtlarla Koşan Kadınlara bir ara verip, bu kitabın sayfalarına bir yolculuk yapalım o zaman:

"Deve sahiplerine göre ben herzaman güvenilen, işinin ehli ve hakkından fazla ücret almayan biriydim. Köylülerin benim hakımda düşündükleri bunlardı. Bunlar insan olarak benim duymaktan memnun olduğum sözlerdi. Onlar aslında bana güzel payeler verdiklerini sanıyorlardı. İşin aslı ise, bunlar bana has özellikler değildi. Ben herzaman lmam gerektiği gibi davranıyordum. Bütün bu iyi huylar, bir insanın meziyeti değil, karakteri olmalıydı."

"Haddini bilmeyen şimaran, helakini tamamlamak için kutsala çatar, çarpılır. İlahlık yolunde giden insan ekabirliğinden dolayı eb ufak bir kum tanesinde boğulacağını göremez".

"Hayat beni incitmeyecek kadar küçük, kalbimi titretmeyecek kadar cılızdı. Ben elden kaçırmanın beni hayıflndıramayacağı kadar eli boşum. Hiç kimse bir başkasının anladığı kadar olmamalı. Başkasının anlamladırmasından kurtulmadıkça kendiniz olamazsınız".

"Her  güzellik Allah'ın güzelliğine bir delildir. Allah mutlak güzelliktir. O halde bu güzelliğin insanlardaki tecellisini küçük görmek günahtır. Allah'ı sevdiğini söyleyip de insanların kusurlarını ve ayıplarını yerden yere vurarak küçük gören Allah'ın güzelliğini çirkinleştiriyor demektir. Böyle insanların bu dünyaya bir kum tanesi kadar yararı olmaz". (Yanına 3 kere büyük harflerle unutma yazmışım)

"Şimdi düşünüyorum da sevgi bir ışıktı. İnsanın yaşarken yolunu aydınlatan, dünyayı başka bir gözle daha güzel görmesini sağlayan temiz bir histi. İçinde sevgi olanın artık kötülüüğü barındıramayacağı bir duyguydu".

"Neyi severseniz sevin, o sevginin kaynağında Allah sevgisi olmalıydı. Anneme duyduğum o büyük sevginin kaynağı Allah'ın bana bahşettiği bir lütuftu".

"Beni sen esir almadın Hazer. Benden çokçok alsan, ancak canımı alırsın. Ben sana geldim. Allah aşkının ne olduğunu senin gibi bir eşkiyaya anlatmam için Allah yolumu, Yemen'den bureaya çizdi".

"Her gece gözlerini kapatıp uykuya dalarken şöyle dua et: İlahi! Bütün gözler uyudu, yıldızlar dolandı, yeryüzünün hükümdarları kapılarını kapattılar; fakat senin yüce kapın hiçbir vakit kapanmaz. Bilirim. Ne olur kapını yüzüme kapama! Beni kpından kovma! Rahmetini esirgeme!". (Bu duayı her okuyuşumda gözlerim doluyor).

"Anne sözü dinlemek insana peygamber hırkası giydirir".

"Senden yine sana sığınıyor, en güzel isimlerinin hakkı için senden yardım istiyor, sana yalvarıyorum!".

"Cennet Allah'ın güzelliğinin tarifidir. Hz adem'in kovulduğu cennet ahiret cenneti değil dünya cennetiydi".

"Zaten bu dünyada cenneti bulamayan öbür dünyada da bulamayacaktır".

"Haset Allah'a Sen kime vereceğini bilememişsin! küstahlığında bulunmaktır. Kimseye haset duymazsan Allah seni sadece başkalrının şerrinden değil, senin kendi şerrinden de korur!".

"Ya Rab! Elimden gelen herşeyi yaptım!. Elimden gelmeyen için sana el açarım".

"Aşk yolu gönüldür. Gitmek kendiliksiz kendine gitmektir. Bilmek ve bulmaktır. Yani kendi hakikatimizi bileceğiz ve nihayet hakikatimizi açıkça görüp buluşacağız, kayıtsız şartsız aşka kavuşacağız;o halde aşkın yolu önce kendi içimizdeki aşkı sağlamaktan geçiyor. Kendi içimizde aşk ne demektir? Nefsimizle ruhumuz arasındaki kavgaya son vermektir".

"Allah'la olan emniyeti sağlamış olan insanın sevilmiyorum duygusu olabilir mi?".

"Akıl hile doludur, tuzak kurar. Aklın sermayesi korku ve şüphedir. Aşkta ise Allah'a yakınlık mertebesi doğar. Akıl, viran etmek için imar eder. Aşk imar etmek için viran eder. Akıl daima Ben denir. Aşk zahmeti, bana ver der. Akıl bir şey kazanmak için başkasını tanır ve sever, sevil de mesut ol der. Aşk kendinden verir ve kul ol da hür ol der!".  (En çok hoşuma giden cümleler).

"Ey Rbbim! Ey nur, ey Kudüs! Ey ilklerin ilki ve sonların sonu!. Rabbim, iman perdesini yırtan günahlarımı affet. Senden başka günahlarımı bağışlayacak, suçlarımı örtecek kimse yok. Biliyorum ki ben nefsime zulmettim. Sana itaat etmedim. Bütün bunlara rağmen beni unutmadığımdan ve bana lütfettiğinden dolayı, kalbim sana kavuşma arzusuyla yanıyor. Rabbim görüyorsun ki, zincirlerim beni çökertti. Dünya beni aldatı. Gururum ve kayıtsızlığım kalbimi katılaştırdı. rabbim, biliyorum ki sen benim dostumsun. Affet beni ey Rabbim". (Amin)

"Halbuki bir işi nice temenni edip isteyen vardır ki Allah, kudreti ile o istenen şeyi başkasına veir. Bazen de bir şeyi temenni eden kimseye arzularının üstünde şeyler verilir" (Yaşadığım son 2 yılı bir çırpıda özetleyen bir cümle).

Şimdi ortanca okuyacak bu güzel kitabı. Ellerine, gönlüne sağlık Sinan Yağmur.








.

9 Ocak 2013 Çarşamba


Veeee bir kitap daha bitti.



"Kızlara hertürlü tuhaflığı-ister sevimli, isterse sevimsiz olsun-görmezden gelmeleri, onları hoşa gider hale getirmeleri öğretilir. Bu anlamda onlara bilerek yok ediciye boyun eğmeleri öğretilmiştir. Bir anne kurdun yavrusuna öfkeli gelincik ya da sinsi bir çıngıraklı yılan karşısında "nazik olmayı" öğrettiğini düşünün......"

"İnsan acılarının çoğunun nedeni, özensiz bir yetiştirlmeye bağlanabilirse de, psişede elbette, doğuştan gelen contra naturam, yani " doğaya karşı" bir kuvvet vardır. Bu contra naturam boyutu, olumlu olanın karşısındadır: Gelişmeye karşıdır, uyuma ve vahşi olana karşıdır. O iççimize doğan, yıpratıcı ve öldürücü bir muhaliftir; en iyi ana anababa bakımının olduğu durumlarda bile, işgalcininbiricik gayesibütün kavşakları çıkmaz yollara dönüştürmektir"

"Gördüklerine dayanma yeteneği kadının derin doğasına -bütün düşüncelerin, duyguların ve davranışların beslediği yere- geri dönmesini mümkün kılar".

"Yokedicinin delice mesajı şudur: bilincin yüzünden ölüyorsun". "Yokediciyi sezgilerimizi ve içgüdülerimizi koruyarak ve onun ayartmalarına direnerek koruyabilirz. Düş kırıklığına uğradığımız, eziyetler karşısında güçsüz kaldığımız, dondurucu soğuk ve ayak sesleri ile dolu bir fantazi yaşadığımız zamanları hatırlayıp hayatımızda şimdiye kadar meydana gelen tüm kayıplarımızı sıralasaydık, bunların, psişemizdeki incinebilir yerler olduğunu anlardık. Yokedici, tek amacının sizi mahzene sürükleyip, kendisine kan nakli yaparcasına enerjinizi emmek olduğunu gizlemek için, bu arzu dolu ve ayrıcalıksız kısımları cezbeder".

"Yokediciyi avutmayı reddettiğimizde güücünün posası çıkar ve biz olmadan hareket edemez. Kadınlar yokediciden işlerine yarayanları alıp kalanı bırakarak onun hakkından geldikçe yoğunluk, canlılık ve dürtüyle dolduklarını görürler. Yokedicinin öfkesi yeryüzündeki büyük bir işi başarmak için ruhsal bir ateşe çevrilebilir. Yokedicinin kurnazlıktaki ustalığı, olguları belli uzaklıktan gözleyip anlamak için kullanılabilir. Yokedicinin öldürücü doğası, bir kadının hayatında ölmesi gereken ya da dışarıdaki hayatında ölmesini gerektiren şeyleri öldürmek için kullanılabilir".

"Ona saldıranın güçlerini söküp almakta ve bir zamanlar kendisine karşı kullanılmış olan bu güçleri tersine çevirerekkendisi için en uygun ve yararlı şekillerde kullanmakta özgürdür. Vahşi kadın budur".

"Meryem Ana! ne kadar çok kadın, kadınların kendi gücünden korkuyor"

"Öyle basit şeyler var ki; asla bilinemezler".

Şimdilik yoruldum. Yazmaya devam edeceğim. Bunu bir borç biliyorum. Çünkü bu tip kitap alıntıları ve yorumları yapan bloglardan çok faydalanıyorum.
  

8 Ocak 2013 Salı




Sevgili Allahım, ne güzel kar yağıyor. Fatma Pınarcığım nasıl da mutlu. Müzik harika şimdi bir fincan kahve ile taçlandıracağım mutluluğumu sizinle paylaşmadan edemedim.  Ursula K Le Guinin bir sözü ile noktalıyorum.

"Bir mum yakan, bir gölge yaratır". 
Bence bu cümlenin sonuna noktadan çok bir ünlem yakışır aslında.

7 Ocak 2013 Pazartesi

Hold your breath
Make a wish
Count to three

Come with me
And you'll be
In a world of
Pure imagination
Take a look
And you'll see
Into your imagination

We'll begin
With a spin
Traveling in
The world of my creation
What we'll see
Will defy
Explanation

If you want to view paradise
Simply look around and view it
Anything you want to, do it
Wanta change the world?
There's nothing
To it

There is no
Life I know
To compare with
Pure imagination
Living there
You'll be free
If you truly wish to be

If you want to view paradise
Simply look around and view it
Anything you want to, do it
Wanta change the world?
There's nothing
To it

There is no
Life I know
To compare with
Pure imagination
Living there
You'll be free
If you truly
Wish to be



Pure Imagination by Glee Cast on Grooveshark










Kar yağıyor, belki tutar.

4 Ocak 2013 Cuma

Hep yaşıyorum bunu. İnternetteyim, yandaki barı aşağı çekiyorum; sonra bir bakmışım ki umduğumdan daha ilerideyim. İlk anda kafam karışıyor. Sonra sinirlenerek barı yukarı çekip ulaşmak istediğim yere ulaşıyorum.
Umarım anlatmaya çalıştığım şeyi doğru ifade edebilmişimdir. Zaman kavramını düşündürdü bu olan şey bana. Sizin elinizde bir bar onu aşağı yukarı oynatarak istediğiniz noktaya ulaşmaya çalışıyorsunuz. Görünürde kontrol sanki sizin elinizde. Oysa geri planda bir de temel olan internetin hızı var. Birden hızlanıveriyor, barı çekme hızınızdan, oranınızdan bağımsız bir şekilde ilerleyip kendinizi ummadığınız kadar aşağı veya yukarıda buluyorsunuz. Seçebildiğiniz şey aşağı da ya da yukarıda olmak ama ne hızla ve nekadar aşağıda ne kadar yukarıda olacağınızı belirleyen internetin hızı. Aslında en güzeli yandaki barı konrol edersek temelde akan hızı da algılayabilmek mümkün.
Ne bileyim aklıma geliverdi işte.


 

3 Ocak 2013 Perşembe

-Çok düzgün bir hayatları var
-O kadar düzgün ki, hayat bile denilemez:)

2 Ocak 2013 Çarşamba

Ağlamak istiyorum:)
Aslında istediğim şey ağlamak değil ama şuan başka birşey yapamadığım için geriye kalan en uygun seçenek ağlamak.
Üzgün müyüm: hayır.
Daha başka birşey bu
Çaresizlik desem: tam da değil
Kurtlarla Koşan Kadınları okuyorum, sevgili Fortunataya bu kitap beni sallayacak demiştim. Sallamak ne kelime:) boğazımı sıkıyor hatta daha da ileri gidip daha da aşşağıdan trakeanın akciğerlerden hemen ayrıldığı noktadan sıkıyor, boğuluyorum. Eeee okuma o zaman diyorsanız, diğer eli ile de beni karşı konulmaz gücü ile kendine çekiyor.
Herşey de insanın yüzüne yüzüne böyle dan diye vurulmaz ki ama.
Düşünün tam bir bok çukurundasınız.
Ama ölmek gibi bir lüksünüz yok.
Ve o lanet olası içinizdeki şey her zaman olduğu gibi size:
Sevgili Guguk, bunun çıkış yolu var diyor.
Diğer yandan kitabın tabiri ile deforme olmuş animusunuz boşver bok yemek iyidir diyor.
Ağlamaktan daha iyi bildiğiniz bişey var mı?
"100 yıl önce psikanalizde ‘normallik’ diye bir kavram vardı. Topluma uyum sağlayabilme becerisi… II. Dünya Savaşı’ndan sonra Nazi Almanyası’nda olduğu gibi, toplumların da hastalanabileceği görüldü. Yani ‘topluma uyum sağlama becerisi’ olarak tarif edilen normallik bir sağlıklılık ölçütü olarak kullanılmaktan çıktı, normallik bir süreç olarak tanımlanmaya başladı. Son zamanlarda ise bu sözcük tedavülden kalktı, çok da isabet oldu. Artık hepimiz arızayız."

"Günah işleme eğilimi ile günah işlemenin ayrı şeyler olduğuna katılıyorum. Günah işleme eğilimi, “Yapabilirim” diyebilmektir. Bu bir bakıma insanın kendi gölge arketipini kabullenmesi anlamını da taşır. Günah işleme eğilimimizin olduğunu kabul etmek bizi hafifletir. Bence bu, günahın eyleme dönüşme olasılığını da azaltabilir."

"İnsan, gölgesiyle sizin maske dediğiniz personası arasında çatışma olmadığı zaman huzur buluyor. Bir de şu var; gölgesiyle barışık insanlar daima daha çok aranırlar, yaptıkları yadırgansa bile. eytan tüyü mü bilemem ama gölgenin olduğu yerde hayat vardır. O insanların cazibesine kapılanlar, aslında hayata doğru çekiliyorlar. ‘Arızalı’ dediğimiz insanları düşünün; ya eleştiririz onları, ya da onlardan geçiniriz. Bir bakıma, “Madem ben çıldıramıyorum, bir çılgının dünyasından geçineyim” hali… “Bu iki insan nasıl arkadaş olabilir ki” dersiniz ya, bu tür ilişkilerdir onlar."

"Fakat gezegenimizin tek bir oluşum, tümüyle canlı bir organizma olduğunu artık biliyorum. Biz gördüklerimizi canlılar, cansızlar, insanlar, hayvanlar, bitkiler diye sınıflandırmışız ama evrende böyle bir sınıflandırma yok, sokaktaki kaldırım taşının içindeki atomlarda bile ‘dans’ sürüyor. Özgürleştirici bir keşif oldu bu benim için. Öğrendiğim ikinci şeyse şuydu: Olaylar, biz onlara baktığımızda vuku bulur. Ortak şeyler gördüğümüzü sanırız ama muhtemelen bu bir yanılgı . Hepimiz kendi geçmişimizle, kendi zihnimizle, kendi gözlerimizle görürüz. Beynimiz bize, milyarlarca uyaran arasından bizzat seçtiklerini sunar. Farklılıklarımız da zaten bu seçimde ortaya çıkar."

Engin Geçtan 

"Çevremizdeki milyonlarca nesnenin hep farkındayızdır -şu değişen şekiller, şu yanık dağlar, motorun sesi, gaza basma duygusu, her kaya, ot, çit direği ve yol kıyısındaki atık parçalar- tüm bunların farkındayızdır; ama alışılmadık bir şey olmadıkça ya da bize, görmeye hazırlandığımız bir şeyi yansıtmadıkça gerçekten bilincine varamayız. Bunların bilincine varamıyorsak ve hepsini anımsamıyorsak bunun nedeni belki de kafamız bir sürü gereksiz ayrıntıyla dolu olduğundan düşünemeyecek hale gelmemizdir. Tüm bu farkına vardıklarımız arasından bazılarını seçmemiz gerekir ve seçip de bilincimizi yönelttiklerimiz farkına vardıklarımızın asla aynısı değildir; çünkü seçme işlemi onları değişikliğe uğratır. Çevremizdeki, farkına vardıklarımızın oluşturduğu uçsuz bucaksız araziden bir avuç kum alır ve bir avuç kuma dünya deriz. "

Robert M Pirsig, Günümüzün Aklı