25 Temmuz 2013 Perşembe

24 Temmuz 2013 Çarşamba


Ferhat Göçer tarzının dışında bir melodi ama ben bu tarzı O'na çok yakıştırdım. Bakalım, bir de siz dinleyin.......

23 Temmuz 2013 Salı

PUSULA

"Sahte Kişilik'te olduğunuzda, yaptığınız her şey dışsal ve 

yüzeyseldir; bunlar kişisel çıkar, dikkat çekmek, övgü almak ya da 

erdemli görünmek için yapılmıştır. Bunlar dışsaldır ve buna bağlı 

olarak daha aşağıdadır."

Maurice Nicoll

Tıpkı pusula gibi, yol gösterici bir söz.

19 Temmuz 2013 Cuma

Şimdi de Küçük Kadınlar

Arkadaşlar Küçük Kadınlar benim çocukluk hayatımın vazgeçilmez arkadaşıydı. Kaç kere okudum, okurken ne hayaller kurdum, peynir, ekmek, taze soğan üçlüsü ya da çokomel eşiliğinde kitabı aynı zamanda lekeleyerek ne harika zamanlar geçirdim bilemezsiniz:)
Ancak çocukluğumdaki o baskıyı bulamıyorum. Yeni baskılarda kitap yarıda bitiyor. Orijinline sadık kalmış olan bir yayınevi biliyorsanız ve beni bilgilendirirseniz çok sevinirim.
Bu arada tüm ebeveynlere bir uyarıda bulunmak isterim naçizane. Lütfen çocuklarınızın en azından en sevdiği kitap ve oyuncakları muhafaza edin. Asla vermeyin. Hatta belki banyo havlusu, çok sevdiği bir şapkası, anısı olan, el örümü bir yeleği koruyup bunlara küçük bir not ekleyip bir sandukaya ya da bohçaya koyup ona hediye edin. Ben şuan o okuduğum Küçük Kadınlar'ın yanı başımda benimle olmasını hiç bir şeye değişmezdim. Sayfalarını açtığımda orada gördüğüm bir çokomel lekesi, bir domates lekesi, belki sayfa kenarında bir kırışıklık beni o günlere götürürdü.  Çocuklarımıza mali değeri çok yüksek hediyeler alabiliriz belki ama ben hiç birinin bunun yerini tutabileceğini düşünmüyorum. 
Bütün bunları düşünürken aklıma başka bir fikir geldi. Neden belediyelerimiz belli noktalarda kitap kulüpleri oluşturmuyor. Yaş gruplarına göre birkaç tane kitap kulübü oluşturulabilir. Haftada belki 1-2 gün bu gruplar bir öğretmen eşliğinde bir araya gelir. Aynı kitabı okuyup bir araya geldiklerinde okuduklarını tartışabilirler. Muhteşem olurdu. Aynı mahallede, sokakta yaşayan çocukların birbirini tanıması, bilgisayar, televizyon, telefon şeytan üçgeninde kopup, sosyal bir ortamda kendilerine gelmesi için ne güzel bir imkan olurdu. Eskiden halk eğitim merkezleri vardı. Şimdi acaba bunların yerini tutan başka kurumlar var mı?
Neyse çenem düştü yine:)
Herkese bu güzel ramazan gününden sevgiler yollayarak ayrılıyorum...

18 Temmuz 2013 Perşembe

Alice harikalar Diyarına nasıl Gitti ki?



Alice Harikalar Diyarında'yı okumak istiyorum. yayınevi konusunda önerisi olan var mı? 

17 Temmuz 2013 Çarşamba

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Panikleyen Biri Gördüm Galiba Orada



Alıştığım ve bildiğim mekanize işleyişin tamamı ile değişmesi bende başlangıçta ayaklarımın altından zeminin çekilmesi  ve panik hissi yaratsa da; başka bir dünya, başka dünyalar kısacası yaşayış biçimleri olduğunu deneyimlemem ve bu başkalıklar ve değişimler sürecinde sakince akabilmeyi, akarken izleyebilmeyi ve hatta neredeyse izlerken keyif alabilmeyi yaşayabilmem açısında inanılmaz bir eğitim paketi oldu. Pek tabi ki hala panikleyebiliyorum, paniklediğim anları yakalayabiliyorum ve "işte panikleyen biri gördüm galiba orada" diyebiliyorum. Gülümsüyorum:) Three Idıots'da olduğu gibi:

ALL IS WELL, ALL IS WELL, ALL IS WELL, ALL IS WELL, ALL IS WELL, ALL IS WELL, ALL IS WELL, ALL IS WELL, ALL IS WELL...........................................................................................

8 Temmuz 2013 Pazartesi

YÜREĞİNİ TEMİZLEMEK


"Büyük bir ustanın olduğunu duyan ve onunla çalışmak için ustanın yanına giden Lieh-tzu'yla ilgili hoş bir öykü vardır. Usta küçük bir kulübede yaşamaktadır, ve Lieh-tzu kulübenin dışında oturup beklemeye başlar, ancak usta ona hiç dikkat etmez. (Bu Taocu ustaların yoludur, öğrenci istemezler, çünkü öğretecek hiçbir şeylerinin olmadığını hissederler.) Kulübenin dışında bir yıl süreyle oturduktan sonra, Lieh-tzu bu kadar çok beklemekten sıkılır ve çeker gider. Ancak hemen sonra bundan çok pişmanlık duyar ve aslında bir kez daha denemesi gerektiğini düşünerek geri döner. Usta, 'Nedir bu bitip tükenmeyen gidip gelişler?' der. 

Sonra Lieh-tzu tekrar oturur ve kayıpla kazanç arasında bir fark ayırt etmeyecek şekilde zihnini denetlemeye çalışır. Önemli olan, hiçbir şeyi bir kazanç ya da bir kayıp olarak görmeden yaşamaya çalışmaktır.


Konu olayları kazanç ya da kayıp, avantaj ya da dezavantaj cinsinden düşünmeme tutumu ile ilgilidir. Çünkü bir şeyin kayıp mı kazanç mı olduğunu asla bilemeyiz, sadece nesneler hakkındaki beklentilerimizi etkileyen anlık değişimleri biliriz. Bir Taocu değişmez bir doğru olmadığını bilecek kadar bilgedir, bu yüzden onun bakış açısına 'seçmeme' denir.


Lieh-tzu zihnini seçimsiz bir durumda tutmayı dener, bir kişinin hissetme ve düşünme alışkanlıklarını bu yönde değiştirmesi çok güç birşeydir. Lieh-tzu bunu bir yıl kadar uyguladıktan sonra ustası sanki orada olduğunu farketmişcesine ona bakar, ve bir yıl süren ikinci bir uygulamadan sonra, onu içeri girip kulübesinde oturmaya davet eder. Sonra Lieh-tzu'da bir değişiklik olur ve artık bir daha zihnini denetlemeye çalışmaz. Yaptığı şeyi şu şekilde ifade eder:

Bıraktım kulaklarım ne duymak istiyorlarsa onu duysunlar.
Bıraktım gözlerim ne görmek istiyorlarsa onu görsünler.
Ayaklarım nereye gitmek istiyorlarsa oraya gitsin
ve zihnim neyi düşünmek istiyorsa onu düşünsün.

Ve sonra bunun çok garip bir duyum olduğundan bahseder, çünkü sanki bütün bedeni 'erimiş, saydamlaşmış ve ağırlığını kaybetmiştir, ve benim mi rüzgarın üzerinde yürüdüğümü yoksa rüzgarın mı benim üzerimde yürüdüğünü bilemedim.'
İşte, 'yüreğini temizlemek'le kastedilen budur."

Sayın Serpil Şengün Gürsoy'dan alıntıdır.