9 Ekim 2011 Pazar

YAĞMURLA GELEN

Yağmurun sesi ile uyudum, yağmurun sesi ile uyandım. Öyle kuvvetli yağdı ki gece gökgürültüleri camları salladı. Sabah telaşla botlar üst dolaplardan çıkarıldı, en sevilen çağla yeşili pardesü geceden ayarlandı, evdeki şemsiyeler insanlara yetmedi....yenilerinin alınmasına karar verildi, şöyle çanta boyu, ekoselerinden. Sabah camlar açıldı, yağmurun, toprağın kokusu içlere çekildi. Kerime Abla ıslana ıslana hızlı adımlarla geldi; meğer şemsiye taşımayı sevmezmiş. Bize bahçe patlıcanı ve salatalıkları getirdi. Biz sevdik onu. İçimizdeki kıpırdanıp duran, gıcık olan, sıkıntılanan şey susuverdi geldiğinden beri. Galiba şu milletin elektrik aldım-alamadım meselesi böyle bişi işte. 
Yağmur yıkıyor buraları, temizliyor....
Zihnimi de yıka yağmur, çarpa çarpa, döğe döğe.
Başka türlü laf anlamıyor ki.
Yoldan akan sular gibi, aksın gitsin zihin cücelerim.
Güleyim ardlarından, suyun içinde hala bıdırdanarak, şikayetlenerek, didişerek gidişlerine.
El sallayayım...sallayayım ki bi daha gelmesinler.
Olanlara anlam katmadan,
Olanı olduğu gibi görüp
Gücümün sınırlarını edeple bilip,
Bu sınırlar için şükredip.
Belki de kendimi olduğumca kabul edip.
Islanayım şu yağmur da.




7 Ekim 2011 Cuma

RÜYALAR GERÇEK OLUYOR



Bu aralar, aslında epeydir hayatımdaki olaylar, durumlar, kişiler bu müzikteki notalar gibi. Hızla değişiyor. Speedy Gonzales hızı ile düşünmek, algılamak, kabullenmek veya reddetmek durumunda kalıyorum. Birileri giriyor hayatıma aniden, bir o kadar hızla birleri çıkıyor, yıllanmış dostluklarım bitiyor. Kabul ettiğim şeyi aynı hızla reddediyor, anlamadığım birşeyi birden bire anlayıveriyor, anladığımı sandığım şeyi ise hiiiç anlamamış olduğumu farkettiğimden beri başım dönüyor. İyiler-kötüler, güzeller-çirkinler, doğrular-yalnışlar artık o kadar da net değiller. Bu beni rahatlatıyorken, onlara tuttunarak yaşamaya alışmış olan beni anksiyeteye sokuyor. sanki ayaklarımın altındaki zeminin çekildiği duygusu ile başbaşa kalıyorum, ellerim tutunacak birşeyler arıyor. 
Aslında bir süre önce gördüğüm bir rüyanın izdüşümleri bunlar. Sanki o rüya başıma geleceklerin hepsinin habercisiymiş. Belki burda sizinle paylaşmışımdır rüyamı. Rüyamda birşeyler almak için markete gitmem gerekiyor. Trene biniyorum. Yol çok güzel, sanki sonbahar güneşi var, ağaçlar rengarenk, sarı, yeşil, kırmızı, kahverengi.....zevkle izliyorum ama bir anda çok uzaklaştığımı farkediyorum, marketi de geçiyorum sanırım. Tren bir türlü durmuyor.....çok telaşlanıyorum. Ve sonunda tren bir durakta duruyor ve sanırım burası son durak.....İniyorum yine doğa çok güzel, raylar bir nehrin üzerine kurulmuş, aşağıda nehirde yüzen eğlenen insanlar var, çok neşeliler. Ben yüksekten hep korkarım, aşağı bakmakta zorlanıyorum yine korkuyla. Ve bir bakıyorum rayları oluşturan çubuklar da yok zaten, korkum iyice depreşiyor. Neyin üzerine basacağım ben şimdi? Bir tren yolu var önümde ama rayları yok......korkuyla bir adım atıyorum...adımı öne doğru atmamla birlikte bir ray çubuğu oluşuyor önümde, sonra bir tane bir tane daha. altım bomboş, yanımda kimse yok....
Şimdi daha iyi anlayabiliyorum bu rüyayı.

5 Ekim 2011 Çarşamba

YİTİRMEDEN

ELÇİYE ZEVAL OLMAZ


Ne yazsam bilemiyorum.
Çünkü biliyorum ki ne yazsam, ne söylesem nafile....
Sadece kendimi dinliyorum.
Tıpkı camdan dışarıyı izler gibi.
Gelip geçen düşünceleri görüyorum.
Takılıp kalan duyguları ve bunların bir süre sonra bana ne yapacağını.
Alıyorum elime çekiç, tornavida....
Başlıyorum tamirata....
Kendimle konuşuyorum, ona anlatıyorum bunların daha önce de olduğunu.
Artık eski ben olmadığını anlatıyorum ona kızmadan.
Bir de şöyle bakabileceğini söylüyorum sevgiyle.
Sakinliyor çırpınmaya başlayan yüreği....
Ahh diyor yorgunum..
Küçük, sakin bir orman ve kıyı kasabasında
Deniz kenarında küçücük, tahta çitlerle çevrili, çiçekler ve ağaçlarla dolu  bahçesi olan bir evde
Kitap okumak istiyorum, akşam üstleri deniz kenarında yürümek, geceleri bahçede denizin sesini dinleyerek midye, kalamar, roka yemek istiyorum diyor.
Tanrım, elçiye zeval olmaz.
Hakikaten ihtiyacı var gibi görünüyor.
Bir el atıversen.....
Valla ben onu düşünüyorum.

4 Ekim 2011 Salı

Şu insanları anlamıyorum. Sanırım onlarla aynı ırktan değilim ki olmak da istemiyorum. Belki hayvan, belki bitki belki yaratık olabilirim. Bu insan denilen ırk başkalarının kazandığı parayı çalışmasına oranla hep hakettiğinden fazla, kendi kazandığı parayı da az bulurlar ve oturur bunu konuşurlar.

3 Ekim 2011 Pazartesi

RUHUNA SAĞLIK YANN



Bu kadar olur.
Benim için yazmış bunu Sevgili Yann.
Müziğine bayılırdım.
Sözleri de harikaymış.

2 Ekim 2011 Pazar

KUMAŞ BU KADAR

En kısa zamanda yeniden izlemeliyim.
Belki iyi gelir şu sıralarki halime.
Olabildiği kadar Gugukcum.
Olabildiği kadar.....

Kumaş bu kadar.....