2 Şubat 2009 Pazartesi

RÜYA GİBİ GEÇTİ





Belki kısa olduğu için, belki güzel olduğu için çok çabuk geçti şu tatil. Yoo, yo öyle Roma'ya, Paris'e falan gitmedim: tamamen evimdeydim, çocuklarımla birlikte. Uzun zamandır böyle bir tatil hayal ediyordum; bana çok iyi geldi. Bissürü şey yaptım. Örgü ördüm, goblen işledim, kitap okudum, çay içtim, müzik dinledim, köpeğimi sevdim (o da bu tatilden çok memnun kaldı tabi). Sevdiğim blogları takip ettim tabi birde. Ohhh be ev gibisi var mı? Bissürü paralar verip alıyor ve döşüyoruz ama bitürlü o evin keyfini çıkaramıyoruz. İlk defa uzuuun uzun camın önündeki koltuklarımda oturabildim perdeyi açıp. Öyle öğlenlere kadar falan da uyumadım en geç 8.30 da kalktım, gün çabuk tükensin istemedim. Gerçi zaten geç kalkabilenlerden ve gündüz uyuyabilenlerden değilim. Erken yatıp, erken kalkmayı severim. Sanki güneşle kalkıp, güneşle yatmak gibi. Çiftçi olurmuş aslında benden, doğayı ve bitkileri de çok severim.
En güzeli de ne biliyor musunuz? Çocuklarımla doya doya beraber olabildim. Sohbet ettik, yemek yaptık, oyun oynadık ve gezdik (tabii buarada bazen didişdik de). Ne kadar büyüdüklerini bir türlü algılayamıyor yüreğim. Gözlerim görüyor, aklım biliyor ama yüreğim laf anlamıyor. Sanki bir temassızlık var yürekle aklımın arasında. Bi zamanlar minicik elleri ve ayakları olan bu bebeklerimin bu kadar büyüdüğüne inanamıyorum, kendimin 2 çocuk annesi olduğuma da... Prenseslerimin olgunluklarına şaşıp kalıyorum...Aslında anlıyorum ki; ben onları değil, onlar beni büyütüyor. Mor menekşem bana "küçücük annem" diyor. Sarı papatyam benden daha mantıklı ve tutumlu davranıyor. Onlarda kendimi ve eşimi görüyorum, hatalarımızı, güzel özelliklerimizi. Bu genler ne garip şeyler. Çocuklarımız bize ayna tutuyorlar sanki. Kendi babamı düşünüyorum. Beni, tek çocuğunu ne kadar çok sevdiğini, babaannemi düşünüyorum...kızamık olduğumda sabaha kadar sırtımı kaşımasını...Onlara sevgimi, şükranlarımı yolluyorum. Biliyorum ki duyacaklar. Onları daha çok anlıyorum, anne oldukça hayatı daha çok anlıyorum.










3 yorum:

Kedila ve Meşe dedi ki...

merhaba,

Benzer tatları buldum yazılarınızda kendiminkilerle, bazen sanki ben yazmışım gibi tanıdık geldi:)Sanki dünyaya pencerelerimiz yakın yerlerden açılmış gibi..

Sevgiler..

guguk kuşu dedi ki...

Ne garip değil mi? Ben de bu nedenle blog oluşturmak istemiştim zaten. Bazen kendimi çok yalnız hissederim, anlaşılamadığımı düşünürüm. Sonradan anladım ki anlaşılamamam farklı frekanslardaki insanlarla beraber olmamdan kaynaklanıyormuş. Ve ben yıllarca deli gibi boşu boşuna kendimi anlatmaya ve onlara anlamaya çalışıp yorulmuşum. Piişman değilim, olan herşeyin bana bir katkısı olduğuna inananlardanım ama daha kolay, yormayan, lep demeden leblebinin anlaşıldığı birliktelikler de yaşamak istedim. Hani ne güzeldir...sen daha söylemeye başladığında o hemen anlar ve en derinine kadar devamını getirir ya da daha sen söylemeden önce söyleyeceklerini sıralayıverir..hani bi gülüşürsünüz, yokuş aşşağı akan nehirler gibi zorlamasız. Ama anladımki kedi sevenlerle, adında kedi olanlarla pencerelerimiz hakkaten pek bi yakın. Seni bulduğuma çok sevindim.

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Ne kadar güzel.
Ben de evde olup oğlumla vakit geçirdiğim zamanları çok seviyorum.
Sevgilerimle...