31 Aralık 2009 Perşembe

EN İYİ DİLEKLERİMLE


2009' a güle güle, 2010'a merhaba derken:
Canım eşim, yüreğimdeki yeri doldurulamayacak adam, sırtımı güvenle dayadığım, dağlar gibi güçlü, gizli merhamet küpüm, sevdiceğim;
Biricik sarı papatyam, prensesim, güçlü, ne istediğini bilen yavrum, olgun, akıllı kızım, babası gibi gizli merhamet küpüm, varlığı huzurum;
Biricik mor menekşem, nazlı çiçeğim, ince kalplim, ince ve derin düşüncelim, akıllı, sabırlı yavrum, çıtır pıtır kızım, elleri şifalı, huzur şekerim;
Biricik miniğim, yıllar sonra bizi seçip gelmeye karar vermiş küçücüğüm, hayatımın 3. baharı, umut çiçeğim;
Tüm sevdiklerim, dostlarım;
Yeni yıl hepinize sağlık, mutluluk, huzur, neşe, başarı getirsin. Gönlünüzdeki huzur dolu gülümseme, yüzünüze yansısın.

30 Aralık 2009 Çarşamba

ÇÖZÜMSEL ÇÖZÜLMELER


Anladım ki, herkes uçamaz yukarı doğru yada ne bileyim, belki farklı uçma şekilleri var. Belki de tavukcuk, yerden 5 santim yükselip, tozu toprağa karıştırmayı uçmak olarak tanımlıyordur, kendi sınırlılıkları çerçevesinde. Küçük serçe daldan dala özgürce konabilirken, koca kanatlı şahin kimbilir hangi ülkelerin hangi yüce dağlarını gördü. Al başına belayı hani çözüm bulacaktık. Bulduğunu düşündüğün sanki yeni çözümsüzlüklerin annesi. O zaman kendimizi zora sokmayıp, kolay olanı mı kabullensek ki? Bazılarının kanatları yoktur ve uçamaz. Bak ne kolay oldu işte. Çünkü belki de uçmamaları gerekiyordur, orada kalmaları, eşelenmeleri, rendelene rendelene öğrenmeleri, belki yeterince rendelenirlerse derilerinin altındaki o gizli kanatları çıkar. Bak şimdi, yine geldi kanatlar ve uçma gündeme, hiç vazgeçmiyor bu umutlanma şeysi. Unut kanatları canım, uçmayı hiç aklına bile getirme. Olanı yaşa. Uçamıyorsan, uçamıyorsundur işte. Özetle, hayat bu işte, olanı yaşamak. Yaşarken uçamadığını görüp kendini ilaveten rendelememek (bu rendeleme işi de Müslüm babanın arabeskine döndü ama neyse).
Yav siz bu yazının sonucunda bir çözüm ışığı gördünüz mü? Ben parlak bir fikir bulduğumu düşünüp hevesle yazmaya başlamıştım. Ama yazdıkça o ışığın bi parladığını, bir söndüğünü, arada bir hafif ışıldadığını gördüm yalnızca. Sonuç ise yine bi bilinmez. Keşke başlığı "çözümsüzlüğün düğümlenişi" falan yapsaydım.
2009 bitiyor, adı üstünde koca 2010 geliyor; ben bi uçup uçamayacağıma bile karar verebilmiş değilim. Amaaan, herşey Yüce Makamdan diyelim, tevekkül edelim, O neylerse güzel eyler. Ama yine de aklınıza çözüme benzer bişeyler gelirse mutlaka paylaşın. Ben burdayım, müsaitim, sabırla kendi kendimi, azcık da çevremi rendeliyor olacağım (gırç, gırç,.......)
İyi Yıllar arkadaşlar.

28 Aralık 2009 Pazartesi

GÖKYÜZÜNE HASRET

Öyle sıkıştım ki, o tarafa adım atacak olsam onun sivrilikleri, benden yana kaçacak olsam benim keskinliklerim batıyor. Yukarı uçabilmek istiyorum, yükselsem, yükselsem, dağların ardına uçsam.......diyorum.

23 Aralık 2009 Çarşamba

HALİL CİBRAN'DAN

"Kıskananın sessizliği çok gürültülüdür".

"Kıskanç olan beni farkına varmadan över".

Halil Cibran, Kum ve Köpük

Düşündüklerimi Halil Cibran kadar net, kısa ve bir o kadar da derin anlatmam mümkün olmadığı için Ondan yardım alıyorum. Önünde saygılarımla eğiliyorum.
Henüz bir kitabı olmayan ve belki hiç olmayacak olan ama gördüklerini algılayabilen Guguk


21 Aralık 2009 Pazartesi

BEBEĞİME

BEBEĞİME,
Evren senin varlığınla,
Yapabileceğimi düşündüğüm şeyleri yapamayabileceğimi,
Kesinlikle yapamayacağımı düşündüğüm şeyleri yapabileceğimi gösterirken
Zihnimi bu yapılabilecekler ve yapılamayacaklardan uzaklaştırıp
Sabırla kalabilmeyi,
Bu sabır süresince zihinden, düşünceden değil,
Ancak yüreğimden destek alabileceğimi gösterdi.
Ve aslında,
Bütün bunları kendi başıma yapabilmeyi dilemiştim istemiştim,
Ama kendi kendime beceremeyince,
Evren elini "sertçe" uzatıp,
Bana yardım etti.
tuttu beni, sarstı.
Tokatladı, daha ben bir tokadın sersemliğini atamamışken,
Öbürünü attı.
Görünürde acı verici olsa da,
Bütün bunlar tam da benim ilacımdı.
Neyi istediysem, dilediysem,
Şuanda zorlanarak, üzülerek, acı çekerek yapıyorum.
İşte bu nedenle istemenin, gerçekten istemenin,
Mutlaka karşılık bulacağını öğrendim.
Bulduğumuz şeyin,
Sandığımız şey formunda olmayabileceğini gördüm.
Bu illizyonun aslında, isterken sadece sonuçlara, elde edileceklere odaklanıp,
Bunu elde etmek için yapılacakları gözardı etmemizden kaynaklandığını anladım.
Bu sessiz kalış içinde şeylere bakışım değişti,
Sebep sonuç ilişkileri netleşti.
Şimdi sevgili Tanrım,
Seni nasıl sevdiğimi söylemeliyim.
Ara ara salıverip,
Mızırdansam da,
Bakma sen bana.
Teşekkürlerim sonsuz sana.
Beni benden iyi tanıdığın ve ilacımı tam da zamanında verdiğin için.
Ve biliyorumki,
Sen de beni çok seviyorsun,
İlgin bunu gösteriyor.
Bunu farketmemi sağladığın için müteşekkirim.
Sevgili yavrucak,
Daha dünyaya bile gelmeden,
Vesile olduğun mucizeler için,
Sana da binlerce teşekkürler.
Şimdi ailece ve sevenlerimizce dört gözle bekleniyorsun.
Bunu bil ve hisset.
Aslında ben seni büyütüp eğitecektim,
Ama sen daha gelmeden beni büyütüp eğittin.
Şimdi o cennet mekanında, rabbime emanet ol.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Her konuda hem fikir olamayız.

Hatta çoğunlukla ayrı fikirde olacağız.

Bu çeşitliliğin güzelliğinden gelmekte.

Kendi inandıklarınız ve fikirlerinizin doğruluğuna bu kadar inanmanıza değil ama

Bu inanışınızın size sağladığı rahatlığa ve güce imreniyorum.

Hiç bir zaman doğrularımdan ve doğrularınızdan bu kadar emin olmadım.

Bunu patolojik bir kararsızlık durumu olarak nitelemeyiniz.

Hep açık bir kapı bırakmam gerektiğini düşündüm.

Zaman tanımak, fırsat vermek, evrenin ilerleyişini izlemek istedim.

İçimde, biryerlerde yerine oturan bazı inanışlar oldu.

Bunu eminlik, kanun ve kural olarak tanımlamak yerine,

İnanmak olarak tanımladım.

Bu inanç garip birşekilde hep huzurla kolkola oldu.

Kural olmadıkları için yargılama gereği duymadım.

Ama,

Bakıyorum da ,

Herkesin kuralları var,

Doğrularından eminler,

Seslerini yükseltebilecek,

Yargılayabilecek kadar.

Ağlamak istiyorum.

Küstüğümden değil.

Çünkü,

Çok yorgunum.

Kendi inançlarımı açıklamak istemeyecek kadar.


14 Aralık 2009 Pazartesi

ACABA KİM SUÇLU??????????????


Belki yüreğinize ağırlık verecek ama şunları da söyleyeceğim;
Öldürülen kendi ölümünden dolayı sorumsuz değildir.
Ve soyulan, soyguna uğradığı için suçsuz değildir.
Doğru olan, kötülerin yapıp-ettiklerine bakılarak masum sayılmaz.

Zalim zulmünü işletirken, ak ellerin elleri temiz olmaz.

Evet suçu işleyen kimse, çoğu kez, yaraladığının kurbanıdır.

Halil Cibran /Ermiş

8 Aralık 2009 Salı

AÇILIMA BUYRUN

Evet kısa vadede açılımın sonuçlarını görmekteyiz. Yaşanan sokak olayları, 7 şehidimiz ve Serap şehidimiz.
Bu açılımın mimarları şimdide çıkmış ekranlardan yüzsüzce dtp aleyhine laflar ediyor. Sanki kendi alınları akmışcasına.
Evet Fatih Altaylının yazdığı gibi: dtpliler asın serap şehidimizin yüzünün resmini merkez binasına, her girişinizde bakın, her çıkışınızda bakın. Mutluluk anlayışınız buysa mutlu da olun. İstediğiniz şey herneyse, onu elde etmek için geleceğini kurmanın dışında bir hayali olmayan seraba yaptıklarınızla övünün. Otobüsten alevler içinde düşen kızını elleriyle söndürmeye çalışan babanın, yavrusuna derisini bağışlayan annenin acısı yüreğinizi yaksın. Tabi, eğer bir yüreğiniz varsa.
Aynı şeyleri siz, bizleri yönetme görevini üstleneneler, siz de düşünün. Hemen sütten çıkmış ak kaşık iddiası ile televizyonlarda fetva vermeye başladınız. Bu açılımın mimarları olarak sonuçlarını üstlenmeyecekmisiniz. ne bekliyordunuz. Dağdakiler inecek, islah olacak, merhamete gelecek, bu masal da mutlu mesut bitecek.......
Eeeeee yönetici omak, ülke yönetmek kolay birşey değilmiş. Kolay Atatürk olunmaz. İdareci olmak zeka gerektirir, cesaret gerektirir, herşeyden önce vicdan gerektirir. İşte bu yüzden Atatürk unutulmaz!

2 Aralık 2009 Çarşamba

İŞTE YAVRUM


Yaşasın teknoloji. 4 boyutlu görüntüleme ile bebişi görebildik. Nasıl sevdik onu. Yüreğimiz nasıl pır pır etti görünce. Sanki yıllardır tanıyormuşuz da, çook özlemişiz gibi. tekrar tekrar baktık resimlere, videolara. Nisana görüşürüz bebeğim.

ALLAHIN SOPASI

Bu dünyanın da bir adaleti var. Aslında görüyorum da hiç bir şey öbür dünyaya kalmıyor neredeyse. Sadece doğru olmak, sabırla beklemek ve görmeyi bilmek gerek. Siz sadece dediğime bakmayın. Doğru olmak, sabırla beklemek, görmeyi bilmek o kadar da kolay değil belki ama meyvesinin tadını anlatamam. Kafasının içi planlarla dolu, günlük çıkarlarının hesabını yapan, net doğru ve yanlışları olmayıp, duruma göre doğrular ve yanlışlar oluşturanların sonunu görmek, saklayacak değilim beni mutlu ediyor. Kendini zirveye taşıyacaklarına inandıkları planları, karşısındakine zarar verme düşünceleri ile yola çıkanların hazin sonunu izlemek ibret verici. Oysa plan yapmaya gerek yok. Dürüst olmak tek çare ve çok da kolay olan yol. Meyvesi ise inanılmaz tatlı:)