29 Temmuz 2009 Çarşamba

YAKAN ÖZLEM

Hani bir an, hiç alakasız birşeylerden bahsederken, günlük işlerle uğraşırken, hastayı muayene ederken, keyifli bir sohbet anında belkide, aklınıza düşüverir özlediğiniz.
Gözyaşınız öyle bir hücum ederki gözlerinize. Gözlerinize sanki arkadan basınçlı su sıkılmış gibi. Yanar gözleriniz, burnunuz sızlar inceden ve derinden. Dudağınız titrer belli belirsiz. Belki bir damla yaş akar belki o bile akmaz. Ama o acıyı bilirsiniz. Tanıdıktır. Her hüzünde, her acıda her özlemde olmaz. O kişiye, o olaya hastır o yanma ve basınç hissi.
Ne zaman melek babaannemin ne kadar iyi, fedakar bir insan olduğu aklıma geliverse, böyle olurum işte. Cayır cayır yanar gözlerim, yüreğimdeki yangını tariflercesine. Geri gelmiyeceğini bile bile çağırırım onu. "Ahhh bi kere sadece bi kere daha sarılsam ona, yine beni yumuşacık kolları ile sarsa, sevsem kollarını. saçları pamuk gibi bembeyaz ama pırıl pırıl, okşasam onları".
nafile olduğunu bile bile o 1 saniyede geçer aklımdan bunlar. Ama çaresizlik kurutur gözyaşlarımı daha kaynağında. Kala kalırım. Onun yakan özlemi ile başbaşa.
Şimdi nerden geldi bunlar aklıma.... Vesiküler hastalıklardan kızamığı okuyordum. Aklıma ben kızamık olduğumda 1 hafta boyunca uyumadan beni kaşıması geldi. Canım babaannem, meleğim sağol. Hakkını helal et.

28 Temmuz 2009 Salı

DÜŞÜN DÜŞÜN (ç) OKTUR İŞİN

Bin kere düşün,
Bir defa konuş.
Daha iyisi hiç konuşma
Bir daha hiç düşünmek zorunda kalmazsın.

Hiç düşünme.
Bin kere konuş.
Sonra nasıl olsa,
Fazlasıyla düşünürsün.:)

Dilinden muzdarip guguk hazretleri.:(

26 Temmuz 2009 Pazar

DURRRRR

Sen güçlüsün; yaparsın. Mutlaka altından kalkarsın. Halledersin.
Sana bişey olmaz, yüklenebilirim biraz daha.
Güçlüdür oooo, güçlüdür.
Bilirim.

Yapmayın be abiler ablalar. Güçlü falan değilim. Sadece içimde yaşadıklarımı sizlere anlatmıyorum. Çünkü öğrendim ki, her derdin çaresi de kendimde. Öyle zırt pırt ağlayıp, mızıldanmam. Zaten şöyle accık köşesinden dertlenecek olsam, daima karşımdaki benden dertlidir. Bu içimin acımadığı, vücudumda biryerlerin ağrımadığı anlamına gelmez. Biryerlerim ağrıyorsa ilacımı içmişşimdir. İçim acıdıysa Yüce Makama bildirmişimdir çoktaaannnnn. Benim içimde de hiç büyümemiş, habire düşen bir çocuk var. Dizleri düşmekten kabuk bağlamış. Kabuklarının üzerine yeniden düşüp, kabukları da kanayan. Laf anlamıyor ki velet. Düşse de, canı yansa da, kanlar aksa da devam ediyor yola. Dur diyorum. Bu sefer dur; yeter artık içim acıyor. Bayılsana sende herkes gibi. Belki etrafına insanlar toplanır da: aaa zavallı bayılmış, yorulmuş derler. Nerdeee, ne aklı ne kulağı ben de değilki.................O devam eder yoluna, kanaya kanaya, ağlaya ağlaya, yavaş yavaş, hızlı hızlı......................................
Küçük kız, yeter yalvarıyorum. Dur artık. Benim gücüm bitti. Herşeyi unutuyorum. İsimleri, yüzleri, olayları....Dur da bi soluklanalım. Güçlü olmak istemiyorum. İçim kabuk kabuk. Artık eskisi gibi ağlayamıyorumda. Yüreğim de kabuk tuttu desem, değil. Eskisinden çok acıyor. Seni incitmek istemiyorum küçük kız ama lütfen bi mola, hiç olmazsa bir süreliğine.
Yalvarırım.

23 Temmuz 2009 Perşembe

MERAK KONUSU

Neden hep en sevdiğim şarkılar tam ben arabadan inmek üzereyken başlar ki?

21 Temmuz 2009 Salı

KARDEŞİM BELGİN


Ben ne yazıkki tek çocuğum. Dolayısyla kardeş sevgisini tadamadım. Ancak kendini cadı olarak tanımlayan Belgin bana kardeş sevgisini tattırdı. Taaaa uzaklardan mutluluklarımızı ve acılarımızı paylaştık. Hatta onun annesi ile benim babaannemin öbür dünyada komşu olduğu hayallerini bile kurduk. Şimdi üzgün. Elimden ne gelir bilmem. Ama ona sevgimi üflüyorum burdan. Ve onun ne kadar güçlü olduğunu biliyorum. Ha gayret güzel saçlım. Birlikte neler aşılmaz ki. Uzat elini bana. Bi merhaba de hele. Biz burdayız. Yaşadıklarını anlayabiliyoruz. İçindeki güzel gücü hatırla ve kullan. Söz veriyorum sana herşey çoook güzel olacak. Guguk sözü.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

HAYDİN KUMSALA

www.putumayo.com

Hadi arkadaşlar şu sıcak yaz günlerinde hele de tatile gitmemişseniz bu radyo sizi en uzun kumsallara, en mavi denizlere götürecek, ağzınızda kalacak inanılmaz kokteyl tadı da cabası. Belinizde tropikal çiçekler, elinizde kadehiniz dans ediyor gibi olacaksınız. Benden söylemesi:
)

18 Temmuz 2009 Cumartesi

GURURLUYUZ

Selçuk Üniversitesi yönetimindeki Özel Esentepe İlköğretim Okulu 2009 yılı SBS sınavında Türkiye 8. si olmuştur. Okulumuzla gurur duyuyoruz. Burdan sevgili öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizi yürekten kutluyorum. Öğretmenlerimizin insan üstü emeklerine duyduğum saygıyı kelimelerle anlatmam mümkün değil. Allah sizi başımızdan eksik etmesin.
http://www.esentepe.k12.tr/

17 Temmuz 2009 Cuma

PAMUĞUMDAN İNCİLER

Herkes kendi vicdanı ile yargılanır.
(alkış efekti).
Guguğun can dostu Pamuk Hanım.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

BEN BİR BAĞIMLIYIM

Ben bir bağımlıyım. Epeydir bunu birileri ile paylaşmam gerektiğini düşünüyorum. Ancak cesaretimi bir türlü toplayamıyordum. Belki siz dostlarımı kaybetmekten korktum. Ben de herkes gibi bana bişey olmaz diyerek başladım. Alışmam diye düşündüm. Ama hiç de düşündüğüm gibi olmadı. Şimd günde en az bir bazen üç kez alıyorum. Onu aldığımda dünya benim oluyor sanki. Mutlulukla kendimden geçiyorum. Sonrasında tabiki vicdan azabı.
Biliyorum sevgili dostlarım sizi çok üzdüm ama sizlerden yardım bekliyorum. Ben bir bağımlıyım. Belki bu cümleyi sık sık tekrarlar ve haykırırsam ruhum bu sözden ürker ve kendine gelir de şu twister meretinden kurtulurum. Yav hain algida nerden bulmuş bu dondurmayı. İnanılmaz güzellikte. İçi portakallı, dışında kavun ve çilek. Bu üç meyve ne çok yakışıyor birbirine. Bırrrr hem de buz gibi. Az önce bir tane yedim. Uf ya uf, kilo alıcam işte. Ben bir bağımlıyım. bana yardım edin. Hain twister düş yakamdan.

13 Temmuz 2009 Pazartesi

DEĞİŞİKLİK


Sevgili Zaman,

Hızına yetişemiyorum. Ancak koşturmaktan şikayetçi de değilim. Zaten etsem ne olacak ki? Beni takan mı var? Kocamannnnnn evrende bir su damlasından daha küçükken, başka ne beklenir ki:) Boşver zaten bişey olmanın derdinde değilim. 38 yıl içerisinde zamanın kuş gibi uçup gitmesine alıştım da son zamanlardaki yenilikler bombardımanına henüz alışamadım. Hiç bir şey tanıdık, bildik değil. ve her an değişmekte. Dostluklar değişiyor, kızgınlıklar geçiyor, tercihler değişiyor,,,,,,,,,,,,çevre sabit kalsa bile ben değişiyorum. Dur demek mümkün değil. Aslında kötü olarak tanımlamıyorum bu değişikliği. Sadece sürekli bir yabancılık duygusu hissetmek biraz garip. Belki sadece bir geçiş dönemi. Bir süre sonra taşlar yerli yerine oturacak ve ben alışıldık yaşamın güveni kollarına kavuşacağım. Ama içimdeki bir his hiç de öyle demiyor. Alışılan şey belki de değişimin ta kendisi olacak. Eh naapalım. Haktan gelen kabulümüz. Artık direnmek istemiyorum. Nehirle akmanın keyfine varmak lazım. Şöyle sırt üstü yatıp, bulutların rehavetli gezintisini izleyerek.....................

10 Temmuz 2009 Cuma

CIK CIKLI AYAKKABILAR

Tam konsantre olmuş ders çalışıyorum. Garip bir ses:
-cık..cık..cık
Neyse canım biz çalışmaya devam edelim.
-cık, cık cık cık
yav bu da nesi şimdi. Hımmm dedektör sensitivitesi pixel boyutlarından etki.....
-cıık, cık...cık,cık,cık
yav ne oluyor deyip, kapıyı açıp baktığımda 2 yaşında bir miniğin kapımın önünde sevinçle yürüdüğünü gördüm. Sanırım yeni alınmış cık cık öten ayakkabılarına bakarak gayet mutlu bir o yana bir bu yana gidiyordu. Her seferinde o sesi daha güçlü çıkarabilmek için elinden gelen çabayı gösteriyordu. Başarınca daha bir heyecanla yeniden koşuyordu.
Ufff ya, uf. ses çok gıcık ama çocuk çok sevimliydi. İşin daha da kötüsü çok mutluydu. Nasıl "şşştt küçük yürüme burda" diyebilirdim. Sonsuza kadar beni bir cadı olarak hatırlardı (aslında çok da yalan değil). Yutkundum. kapıyı kapattım ve devam ettim. Dedektör sensitivitesi aynı zamanda sistem gürültüsünden de etkilenir. Cık...cık....cık, cık, cık....................................
Yav bu anneler babalar niye alır ki bu ayakkabıları. Çocuklarını kontrol edebilmek ve nereye gittiğini bakmadan takip edebilmek için mi acaba? yapmayın anneler babalar. Şu yazın sıcağında zaten zor ders çalışıyoruz. Bi de cık, cık, cık. Hiç çekilmiyo valla. Adam olun çocuğunuzu kendiniz gözlerinizle takip edin. Evlat sahibi olacağınızda bana mı sordunuz. CIK CIK CIK aaaaaaa (Bu da benim sinirlenme cık cık larım).

9 Temmuz 2009 Perşembe

EVREN BİZİ SARSALAR




Sevgili Öyk'nün "http://beyazkedi-silbastanbaslamakgerekbazen.blogspot.com/2009/07/blog-post_08.html" yazısına katılmadan edemedim. Aynı şeyi ben de gözlemledim. Sadece blog dünyasında değil, etrafımdaki benzeri görüntüler beni bu yazıyı yazmaya itti.


Düşündüm acaba bu bıkkınlık mı, küskünlük mü, yorgunluk muydu. Peki herkesin nedeni birbirinden farklı mıydı yoksa benzer miydi? şöyle bir incelediğimde kırgınlık ve şaşkınlık duyguları daha ağır basar geldi gözüme. Öyle bir şeyle karşılaşmışlardı ki, önce çok kırılmışlardı sonra hiç beklemedikleri bir anda, hiç beklemedikleri bir kişinin yaptıklarına, söylediklerine kırılmışlardı. Gibi geldi bana.


Hayat döngüsel, hayat değişken. En basit örneği hergünkü gece gündüz ve her yılki mevsim döngüsü. Eğer hala hayatta kalabilmişsek gecenin sabahına uyanırız ya da kışın bitişindeki baharı izleriz ama belki bunları çok kanıksadığımızdan herhalde döngüsel yaşadığımızı farketmeyiz.


Bana yeni bir döngüye girdik gibi geliyor. Sanki değişme zamanı. Tam da son dakikaları. Hani tam tırtıl kozasından çıkacak, iyice sıkışmış, civciv yumurtayı çatlatmak üzere. Bazılarımızda böylesine evren tarafından sıkılıp sıkıştırılıyor.


Aslında hep yapmak istediğimiz şeyler vardır da çeşitli bahanelerle bunu bir türlü yerine getirmeyiz. Evren pek çok şans verir de, biz nefsimize yenik düşeriz. En sonunda evren bir annenin kararlılığı, objektifliği ve şefkati ile bizim yapmamız gereken şeyi üstleniverir ve bizi tutar omuzlarımızdan sarsalar. kendine gel der, zaman sonsuz değil. Bunu yapmaya gücün var, yapman gerektiğinin farkındasın. HADİ!.


İşte sanki yaşananlar bu. Farkındalık sahibi olup, yine de nefislerine yenik düşen bizlerin sallanmaktan sarsılmaya geçtiğimiz bir zaman dilimini deneyimliyoruz belki de. Kızmayalım, kırılmayalım, bu anları iyi ya da kötü olarak tanımlamayalım. Bari bu sefer bırakalım kendimizi evrenin kollarına. Sarssın bizi. O sarsdıkça üzerimizdeki atalet külleri dökülsün. Gönül aynamız parlasın. Bütün güzel özelliklerimiz daha bir belirgin hale gelsin. Ne dersiniz?

6 Temmuz 2009 Pazartesi

MUTSUZLUK TOPLAYICILARI


Nedendir bilinmez, bazıları (bazı insanlar diyemeyeceğim, insanlık vasfını hakketmeyen bu "şeylere") başkalarının üzüntüleri, acıları ile mutlu olurlar. Herkes güzellik, sağlık, ümit, kır çiçekleri, midye kabukları biriktirirken, "o şeyler", başkalarının acılarını toplar. Onları yüreklerine yükler, müsait bir zamanda halının üstüne döker, bakar bakar neşelenirler.

Yaşasın,,,,,,o da mutsuz, heyyyyy bu da parasını kaptırmış, oh oh şu sınavında başarısız olmuş, oleyyy şu da hastalanmış, yaşasınnnnnnn. Niye ki, mutlu olabilecek şeyler mi tükenmiştir evrende? Kır çiçekleri açmaz mı olmuştur, güneş kaf dağının ötesine mi kaçmıştır, büyücü kuş cıvıltılarını mı çalmıştır ve asıl sevgi, merhamet, vefa gibi erdemler iptal mi olmuştur?

Acaba tanrı evrene yeteri kadar mutluluk saçmamakta mıdır da bu "şeyler" mutluluk sayısını kıt sanıp da diğer insanlar mutsuz olunca kalan tüm mutluluk onların mı olacak sanmaktadır? Bilmezler mi "bu şeyler", mutluluk paylaştıkça çoğalır ve kimse kimsenin kısmetini alamaz. Anlamazlar mı, yaşam kimsenin asla bir başkasının önüne geçemeyeceği düz bir çizgidir. Nasıl bir oyun bu, kötü şeyleri biriktirip, güzel şeyler elde edeceğini sanmak?

Bilmiyorum bunları tanrım, boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor. Sanki aynı evreni paylaşmıyoruz ya da en azından aynı evrensel prensipleri. Öğrenmek istemiyorum Tanrım, hem de hiç. Öğrenirsem çok kırılırım Tanrım, çok incinir kalbim. Korkarım herkesten ya onlar da "o şeylerden" se. Tanrım yalvarıyorum beni onlardan yapma, adlarını bile ağzıma almak istemiyorum ya bana da bulaşırsa. Allahım ben mutsuzluk toplayıcısı olmayayım. Kır çiçeklerini, midyeleri, parlak taşları toplayayım. Yüreğimde sevgiler, merhamet, ümit ve vefa kalsın geriye sadece. Korkuyorum tanrım herkes ya "o şeyler" gibi olursa. Ama olmaz biliyorum tanrım buna izin vermezsin. O yüzden seni çok seviyorum ya.

Tanrım onlardan uzak kalmam lazım. ama dua edebilirim onlar için. İyileştir onları ne olursun. Gerçek mutlulukları görebilsinler. farketsinler ki mutluluk kucak kucak heryerde dolu. Anlasınlar ki, onların mutlu olması için diğerlerinin mutsuz olmasına gerek yok. Tanrım yüreklerini aç onların, ferahlık ver yüreklerine. Hücreye tıkılmış zavallı ruhları rahatlasın, kanatlansın ve sana doğru gelsin. Ne olur, neolur Tanrım..........

3 Temmuz 2009 Cuma

CANLA DONDURMA YEMEK

seviyorum canla birlikte dondurma yemeyi ama ilk ben yalamalıyım.
öyle tatlı ki, edeple sırasını beklemesi
sırası geldiğinde hızlı hızlı yalaması
öyle güzel ki, benim sıramın gelmesi,
dur bekle bakalım, şimdi sıra benim demek.
öyle tatlı ki, sıra ona geldiğinde,
hızlı hızlı yalarken, arada çaktırmadan dondurmaya koca bir ısırık atması:)
sırasını beklerken sürekli dondurmaya bakması
dondurma bittikten sonra çubuğunu da yemeye çalışması
iyi ki varsın can
iyi ki canım