28 Mayıs 2010 Cuma

GUGUĞUN RÜYASI

Rüyamda blogcular istanbulda buluşacakmışız. Bir kalabalık bir kalabalık.........Biri beni hemen tanıyor: aaa evet guguk kuşu...., siz beni hatırladınız mı? diyor ama nafile ben birtürlü hatırlayamıyorum onu. Ben "hayatın anlamı" diyor biraz kırgın biraz üzgün. Aaaaa diyorum evet hatırladım, yorum yazmıyorum belki ama sizi okuyorum...gönül almacasına. Keşke diyorum bloglarımızın isimlerinin yazılı olduğu yaka kartlarımız olsa. Sonra çıkıp bildiğim blogları sayıyorum, deliler gibi merak ederek, tanışma arzusu ile: ilk aklıma gelen " ruhumun pusulası " oluyor sonra "xibalba" oluyor ama neyazıkki onlar gelmemişler sonra "sufi saja" diyorum ve yaşasın sevgili sufim, nam-ı değer tontini hem de eşiyle birlikte orda. Nasıl kucaklaşıyoruz bir görseniz; tam düşündüğüm gibisin sufim diyorum ona.
İşte böyleeeee, blogla yatıp blogla kalkan guguk

22 Mayıs 2010 Cumartesi

PAPOŞLA ANNESİ (1)

Çok tatlı bir papoş varmış. Annesini emerken hep annesi ile gözgöze bakarlarmış. Annesi ona sıkı sıkı sarılırmış. Papoş birden bırrtttt yapmış:D annesi gülmüş. "Seni gidi sen mi yaptın bu bırrrtı " demiş. Papoş gülmüş. Annesi gülmüş. Papoş bir bırttt daha yapmış ve gülmüş. Öğrenmiş; bırrtt yapınca gülünür. Annesi de gülmüş. İyi ki papoş varmış.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

ANLAMAK, KABULLENMEK

Benliğimizi yakan, sınırlarımızı zorlayan şeyler bizi rahatsız eder ve mümkün olduğunca onlara karşı savunmaya geçer yada kaçmanın yollarını ararız.
Oysa ondan kaçmak, kurtulmak yerine acaba anlamaya mı çalışmalıyız?
Kabullenmek demiyorum. Anlamak ve kabullenmek ayrı mekanlar. Kimbilir belki de anladığımızda kabulleniriz, ki o zaman bu yine kabullenmek olmaz, kabullenmek bir zorlama içerir ama anladıktan sonra hiç bir zorlama yoktur.
Acaba bizi zorlayan şey niçin karşımızdadır? Madem Tanrı bize taşıyamayacağımızdan fazlasını yüklememekte, o zaman bunu taşımalı ama taşırken anlamaya mı çalışmalıyız?
Bu zorlama hayatımızda neden var?
Yoksa bizim simyamız mı olacak.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

KAYBOLUP GİTMEK


Hani sıkı sıkı tutunursun dala, aşağısı dibi görünmez uçurumdur. Rüzgar sallar, dal elini keser, yavaş yavaş ellerin tutamaz olur. Kanıyan elinle daha bir sıkı tutunursun, tutunursun çünkü sana tutunan daha başkaları da vardır, canından öte, yüreğinden kıymetli. Ama rüzgar çok kuvvetlidir, yaraların çok acılı. ???? Sonra, biran bırakayım, ne olursa olsun dersin, kaybolup gitmek istersin boşluğun içinde, boşluk seni yutsun istersin, sanki hiç yaşamamış gibi...ama gidemezsin
Bu illüstrasyonu bugün sevgili Fortunatanın yazısında gördüm, Anlatmak istediklerimi tanımlar belki diye düşündüm. Ekledim.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

ASIN DA BİTSİN İŞKENCE

Çok başarılıyımdır suçluluk duymakta:D Bu konuda bana nobel, altın portakal.....her ödülü verebilirler:D Birşey isterken bile "keşke istemesem mi", birşey aldığımda "keşke almasaydım", "keşke demeseydim", ""hay allah kırdım galiba", "benim yüzümden oldu", "hiçbişeye yaramıyorum"......ve bunun gibi binlerce ama binlerce cümle kafamın içini doldurur, beynimi kemirir, ruhumu öldürür ama kendime engel olamam.
Öyle çok suçluluk duyarım ki, suçluluk duyduğum için bile suçluluk duyarım.