26 Mart 2013 Salı

F.PINAR

Büyük ablaya kızmış olan F.Pınar'dan:
-SENİN KABUĞUNU SOYARIM!

21 Mart 2013 Perşembe

YÜREĞİNİZE NEVRUZ DOLSUN DİYE

Mostly Classical on SKY.FM

İşte sevdiğim melodi, işte sevdiğim o ışık, işte bahar, semt pazarı, taze bademler..

17 Mart 2013 Pazar



Ölüm.....kelimeler taşıyamaz ki onu kelimelere yükleyeyim. Ben kendim neler hissettiğimi tam anlamlandıramazken. Sanki hızlı esen rüzgar seni peşine taktı; biz de öylece bakakaldık arkandan. Geriye esen rüzgar kaldı tozu toprağa katan. Güle güle Zeynep Anne. İçimdeki birşey artık gözlerinin gördüğünü ve gördüklerinin çoook güzel olduğunu, ayağın takılmadan, kimseye muhtaç olmadan, sendelemeden rahatça keyfile gezdiğini söylüyor. Kim bilir belki kuşlar gibi uçmaktasın bu beden zincirinden kurtulduğundan beri. Mekanın cennet olsun, yuvan peygamberlere komşu olsun, hediyen Rabbimin Cemali olsun. Güle güle Zeynep Annem.

7 Mart 2013 Perşembe

ÜÇ SİLAHŞÖRLER


ÜÇ SİLAHŞÖRLER:)


4 Mart 2013 Pazartesi

NEFİSANIM TEYZE




Aslında sedir daha yüksek olmalıydı diye düşündüm; dışarıyı rahatça görmek için. Çocukluğumda Nefise Hanım Teyzenin (aslında kısaca nefisanım teyzeydi adı, şimdi böyle söylediğimde çocuklar gülüyor. Oysa bizim için o zaman gayet normaldi böyle söylemek. Hatta şimdi de çok normal. Çağ farkı şuan benim aleyhime döndü. Geçmişte aynı şeyleri ben babaanneme söylerdim sanırım. Garip Nezehat Teyzeye yalnızca Nezehat teyze derken Nefisanım Teyze demem. Ama Fatmanım teyzede aynı kategoride olduğuna göre sanırım daha yaşlı teyzelerin isimlerine hanım kelimesi ekleniveriyordu o dönem ve isimle hanım kelimeleri kaynaştırılıveriyordu. Ha bi de Nafiyanım Teyze var; onu hiç anlatmayayım, paragfarın içi dışından daha uzun oldu). Paragraf uzun olunca sedirle bu Nefisanım konusunun bağlantısını unuttum. Hıh tamam tamam hatırladım. Bahçe katı bir evde oturuyordu Nefisanım Teyze, Ankarada, Yenimahallede. 3 katlı, bahçeli bir binanın bahçe katındaydı evi. Zaten Yenimahallede evler en fazla 3 katlıydı, hep bahçeliydi. Bahçelerde meyve ağaçları olurdu, yazın dalından çeşit çeşit meyveler yerdik. Ağaçların altında peynirli, zeytinli, yumurtalı piknikler yapardık. Nefisanım teyzenin evinin camları tam bahçeye sıfırdı. Ve pencerelerin geniş eşikleri vardı. Gider gitmez camın eşiğine yerleşir saaatlerce oyunlar oynardım. İskambil kağıtları ile kızılderili kabilelerinin çadırlarını yapardım, hayallere dalar, gitme vaktinin geldiğini farketmezdim bile. Bir de salonundaki müzik kutusuydu oraya keyifle gitmek istememin nedeni. Tabi Nefisanım teyze de çok tatlı biriydi. Allah Rahmet eylesin. Bahçedeki tüm toprağı yorgan gibi örtmüş sonbahar yaprakları, eve mutfaktan girilmesi, çıtır çıtır yanan soba, saatlerce oynadığım pencere önü, müzik kutusu......çocukluğum. O pencerinin önünde zamanın kayboluşu, zamanın kaybolması ile benim evrenden kopup gidişim. O anları yeniden yakalamaya çalışıyorum. O ana ait hatıralar mutluluğun, huzurun anahtarı benim için. Orda hissettiklerimi hissediyorsam doğru yoldayım demektir. Sonra renk, renk, boy, boy düğmeler geliyor gözlerimin önüne. Renklerine, şekillerine göre kategorize ettiğim, dizdiğim saatlerce oyalandığım düğmeler. Anı yaşadığım hatıralarım. Güzelevlerdeki çocuk bahçesi, sarı çiçekler, onların arasında tek tük bulabildiğim böğürtlen benzeri ekşimsi tatlı küçük meyveler. Her buluşumda mutluluktan uçtuğum. Bana göre adı "oturma park"ı olan parktaki çamın altındaki, sadece benim için çıktığına ve bana göründüğüne inandığım renkli çiçekler. Parka gittiğimizde babaannemler banka oturunca sessizce çamın altına eğilir, çimenlerin arasında çiçeklerimi arardım. Bulduğum andaki heyecanımı, hayretimi hiç bir kelime ile anlatamam. O anda evren sadece o çiçekler ve benden ibaret olurdu. Aslında şimdi daha iyi anlıyorum o hayretin, heyecanın, büyü hissinin nedenini; ben ve çiçekler de kalmazdı o "anda". İşte bu bahsedilen, algılanmaya ve içinde kalınmaya çalışılan "an" denilen şey tam da buydu. Çamın altında çiçekleri bulmam. Sihirdi, büyüydü, benim içindi, hiç birşeye değişilmezdi, parayla satın alınmazdı......Yine tahta masanın altında kendi kendime oynadığım evcilikler. Küçük Kadınları okumak, okurken taze ekmek arası peynir, domates, taze soğan yemek. Onlarca kez okuduğum cümleleri her seferinde heyecanla, artan bir heyecanla okumak, Ayten Hanım Teyzenin çağlalarını çalmak (anlaşılan Ayten Hanım Teyze de nispeten yaşlıydı), Tom Sawyer, Arı Maya...............sobanın çıtırtıları, üstündeki güğümün cıyırtısı, yanında yatan kedim pamuk, somyalarımız, bahçedeki armut ağacının baharda açan bembeyaz çiçekleri, martta azıp armut ağacına tüneyerek konser veren kediler........çocukluğum. Bir süredir farkındayım ki beni hala hayrete sevkeden yüreğime evreni sığdıran bu küçük, küçücük "anlar". Benim olmayan ne çok şey tıkıştırmışım hayatıma. O kadar az şeye ihtiyacım var ki. Aslında bunlara ihtiyaç bile denmez. Evrenin zaten bana sundukları, çabalamadan önüme çıkıverenler. Bana  sadece keyfini sürmek kalıyordu.  Artık elimde bir ışık var, bulacağım şeyi biliyorum. Bu yolda kendime birşeyler eklemek değil giderek eksilerek yürüyeceğim sanırım, üzerimdeki fazlalıkları daha doğrusu bana ait olmayanları attıkça beni bulacağım. Kabuklarımı soydukça hafifleyeceğim, kuşandığım silahları bir bir bırakacağım, bıraktıkça bu silahlara zaten hiç ihtiyacım olmadığını ve olmayacağını bileceğim, zırhlarımı çıkaracağım, çıkardıkça bacaklarım, kollarım özgürleşerek, daha rahat, daha hızlı yürüyeceğim. Derken bir ayna çıkacak karşıma. Bu uzun yolun sonunda kendime bakmak isteyeceğim onca zamandan sonra. Aynada hiç bir şey olmayacak ve bu beni sonsuz huzura kavuşturacak. İşşşşşte bu!, tam da bu! aradığım diyeceğim. Artık tüm evrenin içimden akabileceği bir boşluk oldum. Flütteki boşluğum artk, inanılmaz güzellikteki melodiler çıkacak bu boşluktan. Ve o anda, tıpkı çiçekleri bulduğum anda olduğu gibi, sadece bu kadardı işte, boşuna yaşamadım diye gülümseyeceğim. Ve karşı kıyıya geçmekten hiç korkmayacağım o zaman.

3 Mart 2013 Pazar

KİM ENG


Siz bu "olanın" olduğu "alansınız". Enerjiyi etiketlemeyip, etrafında bir senaryo kurmamayı başarırsanız, hissettiğiniz enerji kötü de olsa kaybolur. Ve hayat değişik değildir. Onun hayatı, senin, benim hayatımızdan farklı değil. Hepsi hayat, hepsi bir bütün enerjidir. Bunun içinde hep beraber birlikteyiz. Fakat öncelikle kendi içimizde olup biteni bilip, kendimize dikkat etmeliyiz.

Kim Eng