27 Şubat 2011 Pazar

KHA (Kuş Haber Ajansı)

Biliyor musunuz, baharın gelişi çok yakınmış. Çok emin bir kaynaktan aldım bu haberi. Kısa bir süre sonra: ağaçlardaki uykudaki tomucuklar, gerinip esnemeye başlayacak ve rengarenk güzellikleri ile uykudan gözlerini açacaklarmış. Toprak yeşerecek, güneş artık daha fazla gülümser olacakmış. Taptaze bir havaya uyanacakmışız, ılık ve bir o kadar güzel kokan.
Nerden mi öğrendim bunları: Birkaç haftadır ,sabah kalktığımda kuşların bir başka konuştuğunu duyuyorum. Bu sefer bir kulak vereyim dedim, ne diyorlar diye. Birbirlerine baharı müjdeliyorlardı.
Sizlerle paylaşmak istedim. Bahar en sevdiğim mevsimdir, hem son hem ilk olanı, geçiş dönemlerini severim.
Bahara hazır olun arkadaşlar. Sabahları uyanınca pencereyi sonuna kadar açabilmeye, doğaya salıverilecek envai çeşit kokuya, mısır patlağı gibi açacak çiçeklere, daha ince giyinmeye ve yüreğimizdeki bahara. Hazır olun. Ayaklarınız yerden kesilecek. Not: eminim, çünkü, tabiki, kuşlar söyledi. Kuşlar yalan söylemez (hele ki guguk olanları).
Vivaldi - Spring from The Four Seasons (exc.) .mp3
Found at bee mp3 search engine

26 Şubat 2011 Cumartesi

YAŞASIN REZİLLİK

Kedişim mimlemiş. Bize de davete icabet etmek düşer.
Küçükkenki rezilliklerimizi deşifre edcekmişiz. Edelim bakalım. Herne kadar kedişle boy ölçüşmek mümkün olmasa da.......idare edin artık.
Efendim saçları iki yandan bağlı, siyah önlüklü, beyaz yakalı bir ilkokul minişiydim. Tenefüs zili çalınca diğer minişlerle beraber sadece simit satılan kantine koşmuştuk. Paramı vermiş simidimi almış yiyorken o da neeeee, aman tanrım benim verdiğim parayı benim arkamdaki, sınıf arkadaşım Altın'a (vallah adı buydu) verirken gördüm bir an kantinciyi. Bütün sinirim beynime sıçradı. Altın bir yandan keyifle simidin bir ucundan ısırıyor diğer yandan aslında benim olan paraya elini uzatıyordu. Atik davranıp o paraya değmeden parayı kaptım: heyy o benim paramdı dedim. Şaşkınlıkla durdu.....hiçbir şey diyemedi. Yüz ifadem bir o kadar kızgın, ses tonum bir o kadar katiiydi. Yeltenmedi bile: salak o senin değil artık, sen onunla simit aldın. Ben büyük para verdim, kantinci de onu bana, paramın üstü olarak veriyor demeye. Ben de param cebimde, keyifle simidimi yiyerek, haklı olmanın dayanılmaz gururu ile ordan uzaklaştım.
Valla arkadaşlar, burda bence hiç çirkeflik durumu yok. Çünkü onu kandırmak gibi bir niyetim yoktu. O paranın tamamıyla hala benim olduğuna inanmıştım. Sahiplenme manyaklığım hala sürmekte. He he....
İyi oldu be kediş. Şöyleee bir geçmişe dalmak. ÖÖhöööööö durdukça rezillikler aklıma bir bir geliyor. Bize sümük gibi yapışan kızın zeytinlerine işeyip, ona yedirmek mi dersin. İlkokul birinci sınıfta, öğretmeni herkesin yanında rezil etmek mi ararsın, alt komşunun çocuğunun 1 yıllık birikimlerini bakkalda değerlendirmek mi dersin, insanları telefonda işletmek, balkondan koca kıçlı kadııııın diye bağırmak mı.......Ohhh be kediş özüme döndüm sayende.
Yaşasın Rezillik.

25 Şubat 2011 Cuma

BAL BAHANE

Çiçekler, deniz, gökyüzü, ağaçlar........öyle güzel ki. Çam ağacının yanından geçerkenki kokusu, salkım söğütün gölgesi, denizin tuz kokusu ve dalgalarının melodisi, yağmurun şırıltısı ve toprağın kokusu........Hepsi o kadar eşsiz ki her bir çiçek birbirinden güzel. Her bir papatya birbirinden güzelken, insanoğlunun "hayret" duygusunu kaybederek mekanikleşmesi en büyük günah olmasın sakın?
Dün bir çiçeği izlerken düşündüm. Arı olsaydım ben de hiç düşünmez çiçekten çiçeğe konardım, onların kucağında vızıldar dururdum. Hiç şaşırmadım arıların bu keyfine. Bal yapmak bahane. Onlar evrenin keyfini çıkartarak Yaradana şükrünü belirtmekte. Çiçek aracılığı ile Yaradanla oluşan bu içten aşk, bal olup akmakta sonunda. Bizler amaçla aracı karıştırır olduğumuzdan beri bu kadar mutsuzuz belki.


Jan Bertram - Mozart - Sonata in B-flat Major K. 333, III. Allegretto grazioso .mp3


Found at bee mp3 search engine

23 Şubat 2011 Çarşamba

AĞAÇ EV


Bunu İstiyorum. Bu kadar!
Styx - Boat On The River .mp3
Found at bee mp3 search engine

19 Şubat 2011 Cumartesi

EĞER


Eğer,
Eğer hiç anneniz olmamışsa,
Annesiz büyümüşseniz,
Sadece bedeniniz ve beyniniz büyür.
Yüreğiniz o hali ile kala kalır.
Kucağını açıp gülen gözlerle gel dememişse,
Yakalarınızı ütülememişse,
Her anneler gününden bir gün önce,
Lanetler okumuşsanız bu güne......
Yanak yanağa bir resminiz yoksa eğer,
Mezarını dahi bilmiyorsanız,
Hep küçücük bir çocuk kalırsınız.
O kadar da özenmeyin.
Sandığınız gibi değil çocuk kalmak.
Hep doyumsuzdur anne sevgisi ile dolmamış yüreğiniz.
Bir çocuğun mantısızlığı, arsızlığı ile istemeye devam edersiniz,
Kendinizi hırpalar, çevrenizi yorarsınız.
Yine de dolmaz o istek çukuru.
Hep yutar, hep yutar ama boş kalır.
En çok sevilmek istersiniz, ennn çokkk.
En çok sevilmek için hep tavizler verirsiniz,
Kendi kimliğinizi, hatta ruhunuzu satarsınız.
Bir bilye için, bir külah dondurma için,
En sevdiği oyuncağını veren bir çocuk gibi.
Pek bir kırılgandır yüreğiniz.
Tek bir bakışa yerle bir olur da kimsecikler toparlayamaz.
Pek bir yıkıcıdır kırgınlığınız.
Önce kendi ruhunuzu ezer parçalar,
Sonra başkalarınkini.
Eğer,
Hiç anneniz olmamışsa,
Hiç büyüyemez ruhunuz, kalbiniz.
Koca bir bedende eğreti bir yürekle,
Tek kanatla uçarsınız.
Kanadı çift, yüreği anne sevgisi ile dolu olanları izleyerek hep.
Eğer,
Hiç anneniz olmamışsa,
Gidenleri Hiiiiiiiiiççç ama Hiççççççç Affetmezsiniz.

17 Şubat 2011 Perşembe

FATMA PINAR TRENDE





Fatma Pınar nerdeyse 10 aylık olmak üzere. Artık trene binme zamanı geldi diye düşündüm bu hafta sonu. M1 Tepe AVMde alışveriş merkezinin içini gezen bir tren var. Fatma Pınarımı onun içinde hayal ettim, içim neşe doldu. Sonra güldüm amaç Fatma Pınarı mı eğlendirmek beni mi?
Neyse Sinoş, Ben ve başrol oyuncusu Fatma Pınar düştük yollara. Soğuk ve puslu bir gündü (bunu masal kıvamında olsun diye yazdım. Çünkü ben ayşegül kitaplarıyla büyüdüm. Belki Fatma Pınar masalları da birgün böyle ünlü olur? kim bilir?). Ama en azından Ben ve Sinoş heyecanlıydık. Tabiki kızlarım kocamaan olduğu için bu tren, top havuzu gibi şeyleri epeydir unutmuşuz. Önce biletinin nerden alındığını, trenin nereden kalktığını öğrendik. Biletimizi aldık.
Tren kalmak üzereydi. Kaçırmak istemedik, yaklaştık ama yer kalmamıştı. 3 yaş altı çocukların mutlaka velisi ile binmesi gerekiyordu. Kocaman bir çocuğun
kocamaaan annesi de binmişti ve bize yer kalmadı. Gıcık oldum, ne işi vardı onun orda. Söylendim durdum.....vır vır vır..Sinoşum, pamuk kalpli kızım: anne niye öyle diyosun, o da merakını gidermek istemiştir, dedi. Utandım. Evet belki de kadıncağızın (kocamaaan kadın, kadıncağız oluverdi) hayatındaki en heyecanlı tecrübelerden biriydi ve belki de çocukken böyle bir şeye hiç binmemişti. Bazen (acaba sık sık mı?) içimdeki cadoloz faaliyete geçiyor işte:D.
Neyse diğer tura kadar oyalanabilmek için toyzzzu gezmeye başladık. En çok tahta puzzle'lara içim gitti. Ahh bi büyüse hemen bunlardan alacağım dedim Sinoşa. Ahşap şeyler çok sıcak geliyor bana. Neyse ordan çıktık ki tren dolmak üzere; koştuk...Çünkü kapmak istediğimiz biryer vardı. Ohhhh kenarları açık olan o vagon bizi bekliyordu. Küçük tavşanım (ona tavşan kulaklı bir tulum palto aldık da) Ablasının kucağında bindi trene.
Treni sürecek abla Sinoşun zayıflığından dolayı tedirgin oldu yaşının küçük olduğunu sanıp, kaç yaşında ? dedi. Korkmayın 13 yaşında ve gayet iyi bakar dedim. Hemen resimlerini çektim tabiii. Kimbilir ilerde ne güzel bir anı olacaktı. Gucu gucu, bıcı bıcı bıcı, hanimiş hanimişşşşş derkennnn. Bir aile daha geldi, bizim gibi pusetle. Ama çocuk puset yaşını geçmiş bir kızdı ama bedensel özürlüydü (görebildiğim kadarı ile hiç konuşmuyordu, zihinsel problemleri de olabileceğini düşündüm). Bizimkilerin yanına sığıp sığamayacaklaına baktılar. Bindiler. Annesi onu sevgiyle kucağına aldı. Babası eğildi; öptü onu, gitti trenin düdüğünü çaldı ona. İşte o andan itibaren Sinoşla biz donduk kaldık sanki....Gülsek gülemedik, ağlasak ağlayamadık, Fatma Pınarı sevemedik, resim çekmeyi bıraktık, kelimeler boğazımıza dizildi....
Neyse tren hareket etti, el salladım yavrularıma. Annelik böyle birşey demekki.....bebişiniz ilk oyuncak trenine binince arkasından ağlayabilmek annelik....sanki kızlarım gidip gelmeyecekler.....kendimi trenin yanından yürürken düşündüm, güldüm. Anneliği düşündüm, o anneyi düşündüm....çocuk başını dik tutamıyordu, etrafı görebilmesi için annesi sık sık başını kaldırıyordu. Yüreğim yandı, şükrettim, dua ettim, gurur duydum o aile ile.....yaşama tutunuşları ile, acılarını güce dönüştürmeleri ile......
Tren geri gelirken kızlarıma baktım, Fatma Pınarım tatlı tatlı etrAfı seyrediyordu, eğlenmiş gibiydi. Hiç bakmamaya çalıştık diğer aileye...Rabbim güçlerini arttırsın, diyebildim sadece. Sinoşum: anne ne şanssızız eğlenmek için geldik ama yanımıza öyle bir çocuk denk düştü. Nerelere bakacağımı şaşırdım, çok üzüldüm. Annesi devamlı çocuğun başını kaldırıyordu ki o da görebilsin diye etrafını....ahhh şu gözyaşlarım ne zaman dinler, ne mekan....hayat duruyor benim için böyle anlarda ağlaya ağlaya arabaya yürüdüm...Dualar ederek......

İşte böyleeee..Fatma Pınar ilk trenine, biz de hayatın ibretli yüzüyle aynı vagona binmiştik. Yavrumuzdan ibret almıştık. Duaları, şükrü kalbimize merhem edip arabamıza bindik. Hava kapalı ve griydi hala (hani masla kıvamında olacaktı ya:D).
(Bu yazı yaklaşık 1 ay önce yazılmıştır. Bu süre içerisinde Fatma Pınar sık sık trene bindirilmiştir. Kendisi de kendini geliştirmiş; trenden insanlara el sallar, trenin müziği ile oynar hale gelmiştir).

16 Şubat 2011 Çarşamba

ACİLEN RH POZİTİF VİCDANA İHTİYAÇ VAR


Herkes işine dalmışken, ding dong, ding dong diye bir ses çınladı. Önemsemedik; çünkü arabanızı park ettiğiniz yerden çekin, .....bey bilgisayar odasına gelin şeklindeki uyarılardan biri olduğu kesindi. İşilerimize devam ettik. Ding dongun devamında:
-Acilen Rh pozitif bir vicdana ihtiyaç vardır. İlgilenenlerin vakit kaybetmeden ....... bürosuna gelmesi rica olunur.
İşlerimize devam edecekken birden durduk, mekanize yaşamdan sıyrılıp, zihinlerimizi şöyle bir sallayıp, düşünmeye başladık "acil vicdan ihtiyacı" ?????????
Bu da neydi şimdi? Vicdan öyle kan gibi, böbrek gibi, karaciğer gibi verilebilen alınabilen birşey miydi? Ne yani vicdansız, yetersiz vicdanlı insanlar mı vardı? Ve böylesi insanlar hemen yanı başımızda, aramızda mıydı? Ürperdim, çok korkunçtu, onların varlığını ve bana olan yakınlığını kulaklarımla bu kadar net duymuş olmak beni korkuttu. Bir yandan sevindim. Ne güzel vicdansız olduğunu yada vicdanının yetersiz olduğunu farketmişti. Bu sevindirici bir gelişmeydi. Sonra gülümsedim. Acaba içimizde kendi vicdanını paylaşabilecek kaç tane "vicdanlı insan" vardı?
Gary Jules - Falling Awake .mp3
Found at bee mp3 search engine




10 Şubat 2011 Perşembe

ÇİÇEK BAHÇEM




İşte kızlarım:
Küçük Petunyam
Ortanca Mor Menekşem
Büyük Papatyam
Bu dünyaya gelişimin en güzel sebeplerisiniz.


Lyrics | Jim Sturgess - All You Need Is Love lyrics

PAPATYAYA


Dün gece beğendiği şarkı için mesaj yolladı. Bekledi. Bekledi.......uykusu geldi...Bu sonuncu bu seferde çıkmazsa yatıcam dedi. Bu da benden sana olsun:
YOU ARE NOT ALONE PAPATYA
Your mummy:D

you are not alone
I am here with you
Though we're far apart
You're always in my heart
you are not alone

div>

Michael Jackson - You are not alone .mp3


Found at bee mp3 search engine

7 Şubat 2011 Pazartesi

ISPANAĞI YEMEDEN UÇAMAZSIN


Cumartesi akşamı İzmirden dönecektik. Dönecektik diyorum; çünkü dönemedik. Pegasus firması son anda anlamsız bir şekilde uçuşu iptal etti. Havaalanında öylece kalakaldık. Eeeee noolcak şimdi bebekle otobüsle dönecek değiliz ya, diğer uçak salı günü?????? Herneyse canımız sıkkın bir şekilde kayınvalidelere geri döndük.
Evden çıkmadan önce kayınvalidem bize ıspanak yedirmek için epey dil döktü. Ama karnımız o kadar toktu ki, yiyememiştik. Döndüğümüzde havaalanında onca saat beklemekten hepimiz acıkmıştık. Veee tabi ıspanaklar yerini buldu:)
Havaalanında uçağın iptalinden sonra hepimizin aklına gelen şuydu: bak görüyor musun, ıspanağı yemedik, uçak da kalkmadı işte:D
Birşeyler planlarken biz, hayat kendi düzenini kurmuş oluyor çoktan. Eve döndük, ıspanakları gülümseyerek yedik. Hatta başka ne varsa onları da yedik ki başka bir geri dönüş yaşanmasın.
Ancak ertesi gün İstanbul aktarmalı olarak Konyaya dönebildik. İstanbulda da birşeyler yedik:D Hayat planını yapmıştı:
1-ıspanaklar yenecek
2-istanbula gidilecek, hamburgerler yenecek
3-konyaya gidilecek
Budur!

Muzicons.com