29 Eylül 2011 Perşembe

GÜLÜMSE...E HADİİİİİ


Seviyorum....
Güne güzel başlayanları,
Ne kadar uykusuz olursa olsun, hadi bakalım, kalkalım hele, rastgele deyip,
Elini yüzünü yıkadığı suyla o ataletten arınabilenleri.
Sabah sabah gülen bir yüzle günaydın diyebilenleri,
Onca acıyı, yanlışlıkları biliyor olmasına rağmen,
Güzel şeylerden konuşabilenleri,
Kapınızı açtığında dudağında hep bir gülümseme,
Gözlerinde yaşama enerjisi olanları.
Seviyorum....
Problemlerin içinde kendini kaybetmeyip,
Tünelin ucundaki ışığı takip edenleri.
Ellerinden geleni yapıp, yine de olmadığında,
Vardır bunda da bir hayır diyebilenleri.
Başına gelenlr için sürekli etrafını suçlamayanları,
Cümlelerine devamlı "ama" ile başlamayanları,
Seviyorum.....
Yüreğindeki acıları gözlerinden okuyabildiğim halde,
Acılarını kendilerine yakıt etmiş,
Yaşama tutunmuş,
Başkalarına merhem olmaya çalışıp acılarına rağmen gülebilenleri.
Seviyorum....
Sabah sabah mızıldanmayanları,
Ayaklı kötü haberler gazetesi gibi olmayanları.
Seviyorum,
Klinikte çalan şarkıya ayağıyla tempo tutan hastaları.
Kendi kendine şarkı mırıldanarak gezinen öğrencileri.
Ağız köşeleri yukarı kıvrık insanları.

GÜLÜMSE...E HADİİİİİ


Seviyorum....
Güne güzel başlayanları,
Ne kadar uykusuz olursa olsun, hadi bakalım, kalkalım hele, rastgele deyip,
Elini yüzünü yıkadığı suyla o ataletten arınabilenleri.
Sabah sabah gülen bir yüzle günaydın diyebilenleri,
Onca acıyı, yanlışlıkları biliyor olmasına rağmen,
Güzel şeylerden konuşabilenleri,
Kapınızı açtığında dudağında hep bir gülümseme,
Gözlerinde yaşama enerjisi olanları.
Seviyorum....
Problemlerin içinde kendini kaybetmeyip,
Tünelin ucundaki ışığı takip edenleri.
Ellerinden geleni yapıp, yine de olmadığında,
Vardır bunda da bir hayır diyebilenleri.
Başına gelenlr için sürekli etrafını suçlamayanları,
Cümlelerine devamlı "ama" ile başlamayanları,
Seviyorum.....
Yüreğindeki acıları gözlerinden okuyabildiğim halde,
Acılarını kendilerine yakıt etmiş,
Yaşama tutunmuş,
Başkalarına merhem olmaya çalışıp acılarına rağmen gülebilenleri.
Seviyorum....
Sabah sabah mızıldanmayanları,
Ayaklı kötü haberler gazetesi gibi olmayanları.
Seviyorum,
Klinikte çalan şarkıya ayağıyla tempo tutan hastaları.
Kendi kendine şarkı mırıldanarak gezinen öğrencileri.
Ağız köşeleri yukarı kıvrık insanları.

28 Eylül 2011 Çarşamba

GÜNÜNÜZ GÜZEL OLSUN




Gününüz güzel olsun. İncelikler, güzellikler yolunuzu kessin. Huzur yüreğinizde ikamet etsin. Sevdiğiniz minik bir öpücük atsın sabah size. Özlediğiniz, diğer diyara uğurladığınız sevdiğinizi gece rüyanızda görüp, sıkı sıkı sarılın.Minik bir kedi sabah bacaklarınıza sürünsün. Küçük bir çocuğun şarkısına eşlik edin. Yaşlı bir amcanın bankta tevekkül içinde sessizce etrafını izleyişini izleyin. En sevdiğiniz parfümü sıkıp, deriiin bir nefes alın. Ne biliiim işte güzel bişeyler yapın ve gününüz güzel olsun bu harika videolar da benden size hediye olsun.

HATIRLAYABİLİYOR MUSUN?


Hatırlayabiliyor musun?
Çocukken en sevdiğin kitabın resimlerine bakarken nasıl da kitaptaki resimlerin içine düşüp, kitabın dünyasına karışıverdiğini.
Yüzlerce kez okumuş olmana rağmen bir sonraki cümleyi ezbere biliyor olmana rağmen,
Nasıl da yeniden heyecanla okuduğunu, hiç okumamışcasına.
Hatırlayabiliyor musun?
Bakkala koşarken hani o koocamannn eti pufları almaya,
Ağzının suları nasıl da akardı.
Etipuf eşliğinde okunan küçük kadınlar seni nasıl da bugünün illüzyon zaman diliminden koparır,
Dikey zamanda ulaşılamayana ulaştırırdı.
Hatırlayabiliyor musun?
Parktaki o çam ağacının altında sadece senin için çıkan o birkaç tane renkli çiçeğin
Seni nasıl da şaşkına çevirdiğini.
Bir sonrakilerin çıkışını inanılmaz bir heyecanla beklediğini.
Hatırlayabiliyor musun?
Babaannenin seni eve almasından korkup, gizli saklı mutfaktan peynir ekmek kaçırıp,
Gizlice, sessizce kapıyı kapatıp evden kaçıp saatlerce sokakta oynayışını.
Hatırlayabiliyor musun?
Tek başına evcilik oynarken etraftaki herşeyin ama herşeyin kaybolduğunu, silindiğini.
Oyun bittiğinde sanki rüyadan uyanmış gibi oluşunu.
Peki sana yeni bir bebek alındığında,
Diğerlerini somyanın üzerine dizip, bebekle tanıştırıp,
Bakın ben sizi çok seviyorum ama o daha çok küçük olduğu için,
Bir süre onunla daha fazla ilgilenmem gerekir, anlayışlı olmanız lazım dediğini.
Evet hepsini ama hepsini hatırlıyorum, şuan günlük hafızam çok yetersiz olmasına rağmen.
Aklımla değil, içimdeki bir yerdeki kıpırdayışla, bir sesle, kokuyla, bir hisle hatırlıyorum....
Ve adını koyabiliyorum bu duygunun "kendin olmak" ve " gerçek mutluluk"
Şimdilerde bu içimdeki his, koku, ses benim yol rehberim.
Bu hissi tam o yerde yeniden hissedebiliyorsam......
Evvvetttt işte doğru yoldayım.

27 Eylül 2011 Salı

BİR YASTIKTA 40 YIL

Ne olacak benim halim?
İnsanlara katlanamıyorum. Bu durum aylardır devam ediyor. İnsanların konuştuklarının %99 u bana anlamsız ve gereksiz geliyor. Davranış biçimleri ise beni zıvanadan çıkarıyor. Farkındalıktan o denli uzak oluşları daha doğrusu bunun ne olduğunu bile bilmeyişleri, hayatlarının sorumluluğunu üzerine almak yerine devamlı çevresel faktörleri suçlamaları, farklı bir bakış açısı ile bakmaya gösterdikleri direnç, her konuda haklı olduklarına sonsuz inanışları, reaktif yaşam biçimleri, mızıldanıp durmaları, çözümsel yaklaşımı tamamen reddedip problem-üreten durumunda olmaları. Ben tercih edilmiş bir yalnızlık durumundayım, tabi becerebilirsem. Hayatımın sınırlarını net bir şekilde çizmek ve sadece belirlediğim kriterlere uygun insanları çizginin içine dahil etmek istiyorum ama ne mümkün. İlişkilerinizin devamını herzaman kendiniz belirleyemiyorsunuz. İstemediğim ortamlarda bulunduğumda boğulduğumu hissediyorum, inanılmaz bir kaçma duygusu sarıyor bedenimi ve ruhumu. Konuşmaktan, paylaşımda bulunmaktan zevk aldığım insan sayısı bir elin 5 parmağı kadar bile değil. Aslına bakarsanız bu koşullar altında kendimle kalabilmek inanılmaz bir lüks. Ben buna tercih edilmiş, şuurlu yalnızlık diyorum. Artık boğulma aşamasına gelmiş olmamın en büyük avantajı ise nispeten dur, hayır, benim sınırlarımı aşamazsın demeyi öğreniyor olmam. Henüz öğrenme sürecindeyim, çok başarılı bir öğrenci olduğum söylenemez ama artık okuldayım, farkındayım........
Artık biliyorum ki bazı insanlar sadece bahçenize, bazıları verandanıza, bazıları salonunuza girebilir  ama bazıları bahçe kapısının bile dışında kalmalı. Sürekli tartıyorum......artıları ve eksileri bir kefeye koyuyorum, artılar baskın geliyorsa, baskın geldiği ölçüde hayatıma dahil ediyorum. Ama artık kişileri, durumları içselleştirmemeye gayret ediyorum. Önemli bir anahtarım var artık. YANINDA KENDİM GİBİ OLABİLDİĞİM kişilerle birlikte oluyorum.
Umarım kendimi de yeterince tanıyorumdur. Eeeee...dile kolay 40 yılllık beraberlik.



25 Eylül 2011 Pazar

FARKINDALIK

"Mutluluk; ulaşılacak bir istasyon değil, yolculuğun ta kendisidir" demiş Oscar Wilde.
Kendisine katılıyorum. Bu söz üzerine, neden çok istediğim, beklediğim birşeye kavuştuğumda öyle çılgınlar gibi mutlu olmadığımı, hayatın bildiği gibi sürüp gittiği düşüncesini anladım. Bugüne kadar bu duruma bozulurdum. Hepsi bu muymuş ya... diye hayıflanırdım hep. Ne bileyim hani başımdan konfetiler yağacak, kahkahalar atacağım, kalbim yerine sığmayacak falan sanırdım ama hiç olmazdı. Demek ki zaten olması gereken oluyormuş da ben farkında değilmişim. 
Sağolasın FARKINDALIK.

23 Eylül 2011 Cuma

BU GÜNÜN EN NEFRET EDİLEN İNSAN TİPİ

Öncelikle belirteyim ki, herkesi sevmek durumda olmadığımı düşünüyorum, herkesi sevdiğini ifade edenlere ise gıbta maskesi altında inanmazlıkla bakıyorum. Herneyse, gelelim bugünün en nefret edilen insan tiplemesine:
"Benimle ilgili düşüncelerini yakınımdaki bir başkasına, başkası ile ilgili fikirlerini bana söylemenin dışında en ufak cesareti olmayan ancak kendini arslan zannedip, tavşan kadar yüreği olmayan" tipleme bugünün birincisi olmuştur. Kendilerine duyrulur.

ÖZLÜ SÖZLER

"BİR KAFATASININ İÇERİSİNDE ÇALIŞAN BİR BEYİN VARSA, ÇALIŞAN BEYNİ OLAN BİR BAŞKASI BUNU HEMEN ANLAR"

22 Eylül 2011 Perşembe

ZİNCİRLEME YAZILAR:d

Sevgili Öykü, ne güzel bir hatırlatma yaptı. REM. Benim zamanlarımın en güzel şarkılarını söylediler. REM i dinleyince Ankara gelir hep aklıma.
O zaman ordan devam edelim bugün. Sevgili Fortunata......bak senin için ne var burda demiyeceğim. Uğrarsan göreceksin. Bugün içimden geldi. Bu da benden sana ve buraya uğrayan herkese...

21 Eylül 2011 Çarşamba

PES HEM DE VALLA PES

Nasıl da biliyorsun işini diyeceğim; pek komik hatta ki ayıp olacak.
Olsun ben patavatsızın tekiyim ki çenemi tutamam.
Sen affedicisin bilirim, hep sığınırım buna.
Nasıl da sıkıştırdın beni yine köşeye.
Her kıvırmaya kalktığımda,
Elimi başka bir zayıf dala uzattığımda,
Kendime yüklenme büyüklüğüne saptığımda,
Beni duvarın köşesine köşesine yaklaştırdın.
Yavşayıp çamura yattığımda bastın şamarı.
Zayıf dalları bir bir kırdın elimde.
Ben hallederim dediğimde,
Hallet bakalım gülüşlerini duydum yüreğimde.
Şimdi duvarın en köşesindeyim.
Kıprıdayacak bir mesafenin olmadığı,
Dağın en uç tepe noktasında.
Ne dal var, ne kıvıracak mesafe.
PES diyorum TANRIM PES!!!!!!!!!!
Ellerimi kaldırdım PES işte:D
Sadece Sen varsın ve en doğruyu bilensin.
Öpüldünüz.
Kabul buyurun.

19 Eylül 2011 Pazartesi

İYİKİ İYİKİ İYİKİ

Tanrım iyiki yarattın sanatçıları, iyi ki ruhunun sesinini bazı insanlara gönderdin, onlar aracılığı ile seni duyabiliyorum.

18 Eylül 2011 Pazar

KARAR NOKTASI

Yıllarca tolere ettiğiniz bir durumu ya da durumlar silsilesini artık tolere edemediğinizi farkettiğiniz anda, bir dönüm noktasına gelirsiniz. Bu noktada durup düşündüğünüzde:
1-Yıllardır bu kişiyi veya durumu hep alttan alıp, sırtınızda taşıyıp idare ettiğinizi
2-Bu toleransın size nasıl bir yük yüklediğini ve bu yükün sizi nasıl yorduğunu düşünürsünüz.
3-Yıllardır akıp giden bu karşılıklı iletişimin aslında akıp gitmediğini, sizin tarafınızdan kakalandığını anlarsınız.
4-Kendinize bunu yaptığınız için kendinize kızabilirsiniz ya da
5-Şartlar, o günkü bakış açım böyle gerektiriyordu, böyle oldu ama artık bugünkü ben tolere etmek istemiyor diyebilirsiniz.
En önemlisi hayat size neyi istemediğinizi sunarak aslında istediğiniz şeyin ne olduğunu anlatmaktadır. İşte dönüm noktası bu anda ve bu bakış açısıyla iş görmeye başlar. Değilse, ya kendinizi suçlar, keşke der durursunuz ya da tolere ettiğiniz durum ya da kişiye tabiri yerindeyse dalar, benzer durumlarda da aynı yükü taşımayayım diye gereksiz yere reaktif davranırsınız. Bu da yeni sıkıcı bir siklusun başlangıcıdır. 
Neyi sitemediğinizi anlayarak neyi istediğinizi bulduğunuz an, karar verme anıdır. İstemediğinizi hayatınızın kısmen ya da tamamen dışında bırakma kararı, dışarda bıraktığınız şeyin hayatınızda oluşturduğu boşlukla başetme, istediğiniz düzeni kurarken belki de ödeyeceğiniz bedellerle karşı karşıyasınızdır. Zor gibi görünen bu durum çoğunlukla depresyon gibi algılanır. Oysa tam çıkış kapısının önündesinizdir. Kısır döngünün çıkış noktasıdır bu an. Sıçrama noktası. Hissettiğiniz, bir orbitten öbür orbite sıçramaya neden olacak enerjidir, depresyon değil. En azından bu konuda karşı kıyıya geçeceğiniz kayık, nehrin kıyısında sizi beklemektedir.
İşte tam da o noktadayım.

13 Eylül 2011 Salı

Şuan klinik nöbetçisiyim, çok yoğun hasta ve problem var. Ama ben şimdi "falling in love at a cofee shop"u dinliyorum nescafe eşliğinde...o sevdiğim kısımda gözlerimi kapatmak sureti ile. Bunu da yapmasam şalter atacak......
sağol sevgili fortunata, bodrumda belki denizin kenarında tatilin keyfini çıkarıyorsun şuan; ben de senin sayende öğrendiğim bu güzel melodi ile klinik nöbetimde kaçamak yapıyorum.

9 Eylül 2011 Cuma

SONBAHAR RÜYASI

İşte, en sevdiğim mevsim geldi yine, tüm güzelliği ile. severim sonbaharları......hüzünle bağdaştırmadım hiç sonbaharı. yüreğimi kıpır kıpır yapar, o ılık ılık esen rüzgarı, daha bir kırmızı-kızıl olan güneşi, ben renkli ağaçları severim, kahverengi, kırmızı ve sarı yapraklara bakmaya doyamam....heleki yere dökülen yapraklara basmayı....okullar açılır sonbaharda. yeni defter kokusu, ucu daha sipsivri hiç yazılmamış kalemler, bembeyaz hiç yazılmamış defterler, hiç okunmamış gıcır kitaplar, özlenmiş arkadaşlar. kıpır kıpırdır benim sonbaharım, tarhana kokusu, kurutulmuş biber dizileri balkonda, ne çok anlatılacak şey vardır kankaya.... ekose şemsiyeleri, çağla yeşili pardesüleri severim ben, işte bu yüzden severim sonbaharı. bazen açan güneşi, yağmura hazır gri havaları, yazdan çalınma son güneşleri severim ben. sonbahar gani gönüllüdür. hepsi vardır bohçasında. tekdüze değildir, şaşırtır sizi, sıkmaz hiç bir zaman. şaşırmayı severim ben, değişikliği de....
sonbahar geldi y,ne. ve ben yine burdayım sonbaharı yaşamak üzere. ama eminim babaannemlerin orda da sonbahar mevsimi var:D bu gece yine rüyamda beraberdik meleğimle. gerçi artık hangisi rüya hangisi gerçek anlayabilmiş değilim ama........onu rüyamda gördüğümdeki ve uyandığımda dahi tüm ruhuma sinen hisler mi gerçek bu frekanstakiler mi. tabi her zamanki gibi, bilmiyorum? yanyana oturuyoruz, kollarımız birbirine değiyor. yine yumuşacık kolları.......düşünüyorum... kimbilir, belki, bir on yıl daha yaşar diyorum içimden, bi yandan kızıyorum kendime, neden on yıl olsun ki, buarada bir otobüs geçiyor sol yanımızdan. lanet olasıca huyum....rüya görürken gerçekleri unutmayan zihnim, rüyalaro kontrol edebilme kapasitem, 2 ayrı evrende kalbilme özelliğim, doya doya yaşatmıyor bana bu anı, biliyorum, ölecek ve biliyorum ki ben ona doyamıyorum. bir yalvarış bu...ben ona doyamadım ki ama daha......kolu koluma değiyor......kocamannnnbir camdan dışarıyı izliyoruz, hiç konuşmadan, camda simetrik yağmur damlaları. aaa yağmur başladı bak diyorum, cam buğulanıveriyor tümüyle.....sonra birden bire o buğu soldan sağa silinip gidiyor. aaaa ne çabuk kayboldu buğu diyorum. öyle netleşiyor ki dışarıdaki manzara, pırıl pırıl, yeni takımış gözlükten izler gibi.....o hep izliyor, konuşmadan ama kolu koluma değiyor. nasıl muluyum. sonra bir kapı sesi....uyanıyorum, kızmıyorum kapı sesine, meleğim hiç birşeye kızmazdı......ama çok özlüyorum onu. her sonbaharda, her yazda, kışta, salıda, perşembde, anneler gününde, kandillerde. bazen elim telefona varıyor, telefonu tuşlasam ahizenin öbür ucundan " aaa sevgiiii" diyecek eminim......bayramlarda, akşamüstü canım sıkıldığında aramak istiyorum onu......ve biliyorum beni çok seviyor, kolunun dokunuşundan biliyorum. iyi şeyler yapmış omalıyım, hata yaptığımda bana farklı davranıyor rüyalarımda... hayır bunlar rüya değil. benim belki de tek gerçeğim. o burda benimle ya da ben beceriyorum oraya gitmeyi, ya da bir bir ara zonda buluşuveriyoruz işte. herneyse, hep gel meleğim, hep gel. özleme başka türlü dayanamam. beni orda beklediğini biliyorum. zamanı gelince beni kapıda karşılayacağını da, o sevdiğimkısa kollu elbisen üstünde, omuzlarına atılmış ince beyaz hırkan, pamuk saçların pırıl pırıl, dudağındaki o şefkatli gülüşün:işte onu ben büyüttüm diyeceksin etrafdakilere yine, onu ben büyüttüm. canım, beni sen büyüttün, iyi ki sen büyüttün. yattığın yer cennet olsun. neolur daha sık görüşelim, mesela, sen de uygunsan hergün olur mu? seni çok özledim. ama çok.