1 Şubat 2013 Cuma


Sizinle çok güzel bir hikayeyi paylaşmak istiyorum:

Biri dini bütün, diğeri inançsızlığı seçmiş iki komşunun kapıları aynı avluya bakar. İnançlı kadın, sabah uyanır uyanmaz kapı önüne çıkar ve Allah’a verdiği nimetlerden ötürü sesli sesli şükranlarını sunarmış. Bunu duyan komşunun sinirleri bozulur; o da karşılık olarak pencereden “Allah yok be kadın!” diye usanmadan bağırırmış. İnançlı olan, diğerine hiç aldırmaz, her sabah aynı duayı sektirmeden yinelermiş. Günün birinde, inançsız olan, inanan kadına bir ders vermek istemiş. Gidip torbalar dolusu envai yiyecek alıp, gece gizlice kadının kapısı önüne bırakmış. Sabah olacakları gözlemeye başlamış. Derken, bizim inançlı teyze yine kapı önüne çıkmış, yiyecekleri görünce sevinçle aynı duasını yinelemiş: “Allah’ım verdiğin nimetler için sana şükürler olsun, bu yiyecekleri gönderdiğin için şükürler olsun!” Diğer komşu hemen cevabı yapıştırmış: “Allah yok diyorum be kadın! Tüm o yiyecekleri satın alıp kapına koyan benim ben!” Kadın, kafasını hafifçe çevirip tebessüm ettikten sonra, hiç istifini bozmadan ellerini göğe açıp şöyle demiş: “Yüce Allah’ım ne büyüksün! Hem bana bu yiyecekleri göndermişsin; hem de parasını şeytana ödetmişsin!”

http://www.edebifikir.com/felsefe/acize-bir-mucize-iman-ve-akil.html

10 yorum:

Imota dedi ki...

sonuçta allah alıp koymamış di mi onları.. tek soru , neden bu kadar çok inanan yoksul aç insan var ?

guguk kuşu dedi ki...

bu cevaplaması çok uzun sürecek bir soru:) açlığı, yoksulluğu, acıları inanmaya, inanmamaya yüklemek ne kadar doğru? İnanlar gerçekte ne kadar inançlı? görünenlerin ardındaki gerçekleri görebiliyor muyuz? herkes tok mu olmalı?...bunların cevabını gerekli güzellikte verecebilecek kadar yetkin hissetmiyorum kendimi. kendimce inandıklarım elbette var. ben sonuçta onları oraya koyanın Allah olduğuna inanıyorum. sevgiler.

guguk kuşu dedi ki...

ve herşey bir yana Allaha inan kadın mutlu, tercihi onu tatmin ediyor, kendi ile barışık. Garip olan diğerinin onunla bu kadar uğraşması:)

Zelda Capulet dedi ki...

bunu yazmadan edemeyeceğim sevgili guguk kuşu. bu hikaye bir yana, bu hayatta aslında daha çok inanmayanlar inananların tacizine uğruyor bana kalırsa. bu kadar doğrudan olmasa da inanmayanların kendi haline asla bırakılmadığı bir ülkede yaşıyoruz. bunu bir inanmayan olarak söylüyorum ;-) sevgilerimle,

z.

guguk kuşu dedi ki...

Sevgili Zelda hepimiz hayatı kend tarafımızdan değerlendiriyoruz, buna kendimi dahil ederek söylüyorum.Dünyayı, evreni kendi mutluluklarımız, kendi acılarımız, kendi inanışlarımız kadar sanıyoruz. İnanmak belki sana zor gelecek ama inananlar da ddışlanıyor, öteleniyor, yargılanıyor biryerlerde ülkemizde. Birebir izlediklerim yaşanmışlıklarım olmasa bunları sana yazmazdım. ne acı değil mi kendilerine insan diyenlerin ve belki de inanıyorum diyenlerin kendiyle aynı fikirde olmayanları taciz etmesi. bence bu durumda oturup inançlarının halisliğini bir düşünmek gerekiyor elbette.
Bu tartışmalar bitmez. sağcılar solcular biter, kürtler türkler başlar, o biter, ianan inanmayan ikilemi ile boğuşuruz. eğitimsizliğimizin bir dışa vurumu bu. Biz yine de ümid edelim: kimsenin kimseyi dışlamadığı, yargılamadığı, taciz etmediği bir evren için iyi niyetler besleyelim.
Ben de inanan biri olarak seninle tanıştığım için mutlu oldum:) İnanışımız da inanmayışımızda kendi tercihlerimiz bu tercihlerimize dayanarak diğerinin dünyasını karartma hakkını kimse bize vermez diyorum. sevgilerimle.

guguk kuşu dedi ki...

sevgili zelda yorumunu cevapladıktan sonra hemen profiline ordan web sayfana uğradım:) bir de ne göreyim: radyo z, severek izlediğim, insanlara tavsiye ettiğim, melodilerini dinlerken keyiften keyfe sürüklendiğim, donanımına saygı duyduğum yer ve kişi:) ve birkez daha umutlandım evren adına. sen ve ben kendinece farklı tercihler yapan iki insan birbirimizden keyif alabiliyoruz (en azından ben senden). Birbirilerimizle ilişkilerimizin temelini ayrı düştüğümüz konulardan seçmek zorunda değiliz. iyiki tanıdım seni, daha önceki yazılarımda radyo z yi önermiştim hala öneriyorum, ne zamandır sayfana uğramıyordum, şimdi birikmiş güzelliklerin keyfini süreceğim senin iananmadığın dünyanda:)

Adsız dedi ki...

inanan teyze hergün inandığını bağıra bağıra komsunun gozüne sokmasa...
(e içinden sükret teyze.
resmen pislik yapıyosun komsuna:))

inanmayan teyze de hergün allah yok be kadın diye bağırmasa....
(niye bağırıyosun ki teyze)

ikisi de mutlu olacak.

benim bu yazıdan çıkardığım anafikir,
kadın kadını çekemez kardesim hahahaaa.

guguk naber nasıl büyüdü mü fatma pınar?

guguk kuşu dedi ki...

heyy absalommm, öncelikle fatma pınar büyüyor elbette. çok geveze bir kız:)
ve bulduğun çözüm hiç de fena değil hani:)

Zelda Capulet dedi ki...

yeniden merhaba,

öncelikle elbette burdan keyif alıyorum :-) yoksa burda olmazdım.
haklısın, farklı olanı ötekileştirme meselesi herkesin sorunu bu ülkede. ama doğrusu gittikçe daha "müslüman" bir ülke olarak inanmayanların, farklı din ve inançlardan olanların üzerindeki her türlü baskı daha fazla artık. ben çocuklarıma okulda asla din dersi aldırmak istemiyorum ama onlara din kültürü kisvesi altında basbayı islam öğretiliyor. bu ülkedeki en eğitimli insanların olduğu kurumlardan birinde çalışıyorum ama kolay kolay hiç kimseye inançsızın diyemiyorum. üstelik ülkenin pek çok kurumunda olduğu gibi burada da herkes gittikçe daha müslüman olup mescitlerden çıkmıyor. uzatmak istemiyorum. ama sanırım herkesin üzerindeki ağırlığın ve ötekileştirmenin boyutu farklı. sevgiyle kal guguk kuşu...

guguk kuşu dedi ki...

sevgili zelda,
seni anlıyorum. problem ilişkilerimizin siyaset, inanç, ticari, cinsiyet vs vs temelli olması sorunları yaratıyor. insan temelli bir ilişki biçimine geçmediğimiz sürece kimse kendini güvende hissetmeyecek bu dünyada. hiçbir zaman inanıyorum demek inanmıyorum demekten daha fazla prim yapmamalı, inanmayan rahatlıkla inanmadığını söyleyebilmeli. ben de akademik ortamdayım. daha dün yaşadığım bir olay sonrasında arkadaşa şunları söyledim: burası akademik ortam. burası böyleyken dışarısını düşünmüyorum bile. aslında senin benim bulunduğum ortamlara daha tehlikeli. sonuçta sorun ego sorunu. kendince yüksek eğitimli insanların ego enflamasyonu daha bir çekilmez oluyor, daha kurnaz, daha plancı, daha sinsice incitiyorlar seni....şöyle bir ağzının tadı ile kavga bile edemiyorsun:) inanıp inanmamak bireysel bir tercih. ve insanın inandığı ile arasındaki bir konu. bir başkasını en ilgilendirmeyen konu yani. burayı sevmene sevindim. seninle tanışdığıma sevindim. birgün umalım seninle olan bu ilişki biçimimiz konuşma şekilmiz evrene örnek olur.
ben yıllarca içimden düşündüm. allah var mı yok mu diye sonra izlemeye başladım. izledim baktım Allah yoktu...başka şekilde izledim baktım allah vardı...sonrasında inanılmaz bir çelişkiyle başbaşa kaldım. herikisi de gayet mantıklı geliyordu. bilimsel düşünme biçimi ile zihinle onu aradığımda bu çukurun içine düşüyordum. yanlış metotla sorumun cevabını aradığımı farkettim sonra zlda. bu zihinle çözülebilecek bir konu değildi bu makasla toz almak gibi bir saçmalıktı kısacası. metodumu değiştirmeliydim. zihin yerine yreğimi kullanmaya karar verdim ve bu benim tercihimdi tamamen, kimseyi ikna etmek gibi bir zorunluluğum yoktu. ve kendime sordum bu hayatta amacın ne diye. amacım şuydu bu yaşam süremi huzurla geçirmek. peki allahın varlığına inanmak mı inanamamak mı seni buna ulaştıracak diye sordum bu sefer. inanmak beni huzurlu kılıyordu. ve o gün kararımı vermiştim. belki bu sana bir kandırmaca, züğürt tesellisi gibi gelebilir ve belki de öyle olduğunu göreceğim ölünce. sorun değil. ben amacımı biliyordum, ona ulaşma metodumu da belirlemiştim ve amacıma da ulaştım. zaten bu hikayede inanan teyzenin kendi ile barışık hali hoşuma gitmişti. ama absalomun da dediği gibi hergün diğerinin gözüne sokmadan sessizce de şükür edebilirdi. ama yinede içimdeki birşey bu da onun hakkı, alınganlık eden diğeri dese de. bunlara takılmıyorum. hayatı güzel kılan şeyin farklılıklar ve bu farklılıkları saygı ile karşılamak olduğuna inanıyorum. şimdi yine radyo z ye gideceğim ve günün keyfini çıkaracağım. bakalım zelda bugün bize neler sunmuş:)