Ne zaman deniz kenarı bir yere gitsek, mutlaka deniz kabukları toplarım. Sanki bir ritüel. Aslında amaç zaman geçirmek ve nedense oraya ait anıları gözle görünür, elle tutulur kılmak. Çocuklarla: hah işte bi tane daha, burda da var... şeklinde toplarız beraberce. Sonra onları eve getirdiğimde yada torbaya yerleştirirken bakarım. Aslında hepsi birbirine benzer, öyle belirgin bir özelliği ve güzelliği olmayan şeylerdir. Belki birkçı değişiktir, gözüme, tenime hoş gelir. Diğerlerini taşımak bile istemem aslında. Ama sanki onların duyguları varmış da kırılırlarmış gibi atmam. Bir de emeklerime acırım, hani emek emek topladım ya onları:)O kadar topladık boşa gitmesin hadi der koyarım bi köşeye,. Eve götürene kadar kırılır, çantanın diplerine dökülürler.
Bugün düşündüm de: hayatımda da böylesine biriktirdiğim gereksiz ne çok şey var acaba. Yıllarca sürmüş beraberlikler, hani emeğinize kıyamadığınız deniz kabukları gibi ama bilirsiniz ki aslında olmasalarda olurlar, hatta olmasalar daha iyi bile olan cinsten:)
Biyanda karşındakini incitme korkusu. Ama incitmemeye çalışırken arada sırada pırtlayan gerçek bakışlar, gerçek kelimecikler. Size bir şey katmayan, sizi olduğunuz yerden alıp bi adım öteye taşımayan ilişkiler. Günlük geyik muhabbetleriyle devam eden giden dostluğumsular.
Bu aralarki halet-i ruhiyemden midir bilmem ama ruhumdaki kıymıkları tek tek sökesim var. Dolabımdaki fazlalıkları atasım var. Pişman olurmuyum bilmem. Çok fazla şey yığmışım hayatıma ama çoğu bana ait değil, beni tamamlamayan, olmazsa olmaz özelliği taşımayan. Sanki daha az şey olmalıydı, daha az. Ama onları ince kristal biblolar gibi korumalıydım, ya kırılırlarsa diye. Bu hisleri beslediğim kaç kişi var acaba etrafımda.
Aslına bakarsak, herkese bir kusur bulmakta üstüme yok ama işin iyi yanı kendi kusurlarımı da görmezden geliyor değilim. Peki herkesi beğenmek zorundamıyım, peki ya sevmek, hayatıma dahil etmek, bir kere ettim diye onu hep orda tutmak???? Elbette değilim ama şugünkü kriterlerimle baktığımda hayatım epeyce daralacak gibi görünüyor. Ama sanki daha bir sevimli olacak. Hani bahçeli, tertemiz, küçücük, camları yere yakın, camların önünde somyaların olduğu evler gibi. En ufak lüksü yok ama kokusu, renkleri bana ait ve tertemiz. Temizlenmesi yük değil. Oturulabilir bir eşiği olan camın önünde. Hani oturup küçükken iskambil kağıtları ile oynadığım. Silkinmek istiyorum. Dökülsün ben olmayan şeyler, zorla ben yapmaya çalıştığım şeyler. Belkide çok güzeller, şatafatlılar ama bana ait değiller.
Bugün düşündüm de: hayatımda da böylesine biriktirdiğim gereksiz ne çok şey var acaba. Yıllarca sürmüş beraberlikler, hani emeğinize kıyamadığınız deniz kabukları gibi ama bilirsiniz ki aslında olmasalarda olurlar, hatta olmasalar daha iyi bile olan cinsten:)
Biyanda karşındakini incitme korkusu. Ama incitmemeye çalışırken arada sırada pırtlayan gerçek bakışlar, gerçek kelimecikler. Size bir şey katmayan, sizi olduğunuz yerden alıp bi adım öteye taşımayan ilişkiler. Günlük geyik muhabbetleriyle devam eden giden dostluğumsular.
Bu aralarki halet-i ruhiyemden midir bilmem ama ruhumdaki kıymıkları tek tek sökesim var. Dolabımdaki fazlalıkları atasım var. Pişman olurmuyum bilmem. Çok fazla şey yığmışım hayatıma ama çoğu bana ait değil, beni tamamlamayan, olmazsa olmaz özelliği taşımayan. Sanki daha az şey olmalıydı, daha az. Ama onları ince kristal biblolar gibi korumalıydım, ya kırılırlarsa diye. Bu hisleri beslediğim kaç kişi var acaba etrafımda.
Aslına bakarsak, herkese bir kusur bulmakta üstüme yok ama işin iyi yanı kendi kusurlarımı da görmezden geliyor değilim. Peki herkesi beğenmek zorundamıyım, peki ya sevmek, hayatıma dahil etmek, bir kere ettim diye onu hep orda tutmak???? Elbette değilim ama şugünkü kriterlerimle baktığımda hayatım epeyce daralacak gibi görünüyor. Ama sanki daha bir sevimli olacak. Hani bahçeli, tertemiz, küçücük, camları yere yakın, camların önünde somyaların olduğu evler gibi. En ufak lüksü yok ama kokusu, renkleri bana ait ve tertemiz. Temizlenmesi yük değil. Oturulabilir bir eşiği olan camın önünde. Hani oturup küçükken iskambil kağıtları ile oynadığım. Silkinmek istiyorum. Dökülsün ben olmayan şeyler, zorla ben yapmaya çalıştığım şeyler. Belkide çok güzeller, şatafatlılar ama bana ait değiller.
12 yorum:
Inan hayatin daralmiyacak, yenilerine, daha güzellerine yer acilacak, seni ferahlatacak..
Benligine benlik katmayan, seni alip bir adim ileri götürmeyenleri at gitsin..
Ortadan kalabaliklar kalkinca, her taraf isiga boyaniyor bilesin:))
belgincim, buaralar öyle kararsızım ki...acaba nedeni bu hamilelik kaynaklı hormonal tsunami mi?
ama düşündüklerim pek bi mantıklı geliyor zihnime ve de hemde yüreğime. Atmak değil belki tam tanımlama, onları uzaklaştırmak istiyorum. Daha nadiren temasta olmak, belki iş üzere. Ne bileyim bütün kıyafetlerimi yükseeek bi dağa çıkıp, rüzgarla bırakmak istiyorum, uçurtma gibi uçup gitsinler. Daha az konuşmak istiyorum, gereksiz şeyleri kibarlık uğruna bile dinlememek. felan felan işte
sen "sen" olmak istiyorsun kuşum,
bunda hiç bir anormallik yok,
bravo!
en iyisi bu..
peki onca karmaşa, ıvır zıvır arasındaki o BENi nasıl bulcam acaba. dur ya, herhalde gerçek beni koparıp atmaya çalışırsam kıymıklar gibi canım çok acır dimi, belki öyle anlarıma bana ait olanları:)Fulcüm.
Deniz kabukları olayının aynısını yaşarım her seferinde..Ama en sonunda bir dahaki yıl topladıklarımız yüzünden atmak zorunda kalırım.
Tek şart: İçlerinden en güzellerini ayırmak, onlara kıyamamak.
Hayatımız da böyledir.Örneklemeler çok güzel.Zararı yoksa kalanlar kalsın.Yok bir şekilde yıpratıyorsa atılmasından yanayım fazlalıkların..
Sadelikten yanaydımdır ben de mümkün olduğunca. Ama kendim üzerinde tersini denemek büyük bir moral kaynağı oldu bana bu ara..
Sonuçta canımız nasıl istiyorsa öyle davranalım, kimseye hesap vermeden. Nasıl iyi gelecekse öyle..
Bu hayat bizim.
Sevgilerimle...
korkum ya da kaygım hesap vermekten çok zeugmacım, kendi adıma yanlış adımlar atmak. ama adım atmamak ve olduğum yerde saymak da canıma tak dedirtti, belki de yanlış yapmadan doğruyu bulamayacağımı öğrenmem gerek........
Ama bu ruh halinden kurtulman gerek canım..
Sebebini biliyorsun değil mi?
Bol bol yürüyüş yap, sil aklından her şeyi..Endorfin salgılaman gerek..
Mutlu bebekler için :)
Bak nasıl iyi gelecek..
Sevgilerimle Gugukcuğum..
bilmemki zeugma, artık hiç birşeye kurtulmam gereken veya sarılıp yapışmam gereken bir durum gibi bakmıyorum, onun içimden geçişini, gidişini, gitmeyip, tırnakları ile zihnime tutunuşunu izlemeyi tercih ediyorum. bu sefer de öyle yapacağım. artık ne kaçmak istiyorum ne de yapışıp kalmak, izleyici kalacağım bunlara galiba. mutsuz değilim. ama ekstra endorfine itirazım yok tabiki:)
Can KUŞ;
İçinde yaşayan o özel varlık var ya; o seni düzene sokmak sana zarar verenlerden mabedini yani kutsal mekanı olan seni uzaklaştırmak yararlı olan herşeyi hayatına çekmek için değişik hormonlar denetiminde sana yön mü veriyor ne diye düşündüm.Ben de sana biraz fıkır fıkır müzikler öneriyorum sevgilerimle.
doğru be sufim, bazen nede-sonuç ikilemini tersten anlayabiliyoruz evet belkide hormonlarım buyüzden sapıttırıldı:)
o yüzden zeugmaya dediğim gibi olaylara gidişata tepkisel bakmıyorum artık, izliyorum onları, bende hissettirdiklerini.
zaten hep yabancı müzik klasik müzik falan dinlerim, onlar adamı duygusal kramplara sokmuyor:) bak ne güzel bir fikir verdin bana olaya başka bir açıdan baktın bana da düşündürttün işte budur:)
bütün kabuklarımızdan sıyrılsak da kalır mı bir kabuk, hani korunmak adına, korumak adına yüreğimizi...
yürek acısından bu kadar korkup oluşturduğumuz kabuklarla uğraşmak pek akıllıca bir fikir değilmiş galiba evrencim, öbür türlü hiç olmazsa tek atışta biterdi işimiz:)
Yorum Gönder