Değilmiki insanları en çok mutsuz eden "mutlu olmalıyım", "daha da mutlu olmalıyım", "hep mutlu olmalıyım" arzuları?
Ne ki şu mutluluk dediğimiz, peşinde dili sarkmış havhavlar gibi bir ömür boyu koştuğumuz şey peki? Ne menem birşey ki, varlığını hissetmediğimiz her anı mutsuzluk damgasıyla karaladığımız?
Sanki kısacık anlarda sınırlı bu mutluluk lezzeti: karşındakinizin yüreğinizi siz dile getirmeden anladığı o anda, sizin bunu onun gözlerinden anladığınız anda, onun sizin anladığınızı anladığını ince bir gülümsemeyle anlattığı anda, beklemeden verebildiğiniz anda, hiç işinize gelmediği halde doğruyu yaptığınızı bilmenin gururunda, iç dilinizle uyumlu bir şarkı da gülümsediğinizin farkında olduğunuz anda, herşey kötü gidip dururken, bütün bunların bitimliliğini hatırlayabildiğinizde..........................
Hem bir kere yakaladık diye o mutluluğu sahiplenmek, kaybından korkarak, mutsuzluğu bile bile davet etmek niye?
Daha da fazla mutlu olmayı istemek? Yoksa mutlulukla ego hazzını mı karıştırır olduk acaba?
Bizler mutluluğu yakalamak, mutsuzluklardan deliler gibi kaçmak için mi geldik bu dünyaya? eğer öyleyse bu yaşamdan ziyade bir savaş.
Yoksa daha basitçe, evrene saçılmış mutluluk zerrelerini yakalamadan görebilmeyi öğrenmek için mi? Sonra da yola devam etmek için mi?
Ne ki şu mutluluk dediğimiz, peşinde dili sarkmış havhavlar gibi bir ömür boyu koştuğumuz şey peki? Ne menem birşey ki, varlığını hissetmediğimiz her anı mutsuzluk damgasıyla karaladığımız?
Sanki kısacık anlarda sınırlı bu mutluluk lezzeti: karşındakinizin yüreğinizi siz dile getirmeden anladığı o anda, sizin bunu onun gözlerinden anladığınız anda, onun sizin anladığınızı anladığını ince bir gülümsemeyle anlattığı anda, beklemeden verebildiğiniz anda, hiç işinize gelmediği halde doğruyu yaptığınızı bilmenin gururunda, iç dilinizle uyumlu bir şarkı da gülümsediğinizin farkında olduğunuz anda, herşey kötü gidip dururken, bütün bunların bitimliliğini hatırlayabildiğinizde..........................
Hem bir kere yakaladık diye o mutluluğu sahiplenmek, kaybından korkarak, mutsuzluğu bile bile davet etmek niye?
Daha da fazla mutlu olmayı istemek? Yoksa mutlulukla ego hazzını mı karıştırır olduk acaba?
Bizler mutluluğu yakalamak, mutsuzluklardan deliler gibi kaçmak için mi geldik bu dünyaya? eğer öyleyse bu yaşamdan ziyade bir savaş.
Yoksa daha basitçe, evrene saçılmış mutluluk zerrelerini yakalamadan görebilmeyi öğrenmek için mi? Sonra da yola devam etmek için mi?
3 yorum:
nankörüz aslında hem de öyle çok nankörüz ki. mutlu olduğumuz halde farkında bile değiliz çoğu zaman. çüzkü az geliyor bize; mutluluğun çok ve uzun sürdüğüne dair bir inanca saplanıp kalmışız. oysa mutluluk anda değil midir ve o an'ı çoğaltıp, uzatıp da yaşamak sadece ve sadece bizim elimizde...
Evet mayacım, artık anladım ki mutluluk anda, belki birkaç saniye, birkaç dakika ne bileyim birkaç saat. Onun farkına varmak, doya doya yüreğinde o anı hissetmek yeterli gibi geliyor artık bana. Ama anı çoğaltıp ya da uzatmak düşüncesini kafamdan tamamen sildim, belki yapılabilecek tek şey o anı oluşturan güzelliği görüp, bunu sunan tanrıya şükredebilmek.
bunun ötesinde, bak şöyle şöyle davrandım, bu şekilde davranırsam yeniden mutlu olabilirim beklentisi yanıltıcı geliyor. çünkü o anda spontanlık ve beklentisizlik kanunlarını çiğnemiş oluyorsun, ikici belki de en önemlisi de, bu mutluluğun mimarı olarak kendini görüyorsun. Arka plandaki kocaman matrixi gözardı ederek. ve ardından iyi bir şamar gecikmeden geliyor.
Yorum Gönder