27 Ocak 2012 Cuma

YENİLMEZ KADIN-NEHİRİDA ya


Yüreğindeki o küçük güzel şey hiç sönmeden mutlu yaşaman dileği ile. Seni yenilmez kılan şey aslında o kolay incinir gibi görünen, naif, hassas SEVGİN.

SON TAHLİLDE


Son tahlilde bir insanın tüm perdeler kapandığında bu hayat sürecinde başarılı olup olmadığını belirleyen kriter nedir acaba? Başarı diye tanımladığımız nedir? bana göre başarı bu özel, mucizevi hediyeyi heder edip etmediğimize göre belirlenir. Bu hediyenin hakkını verebildik mi veremedik mi? Bana göre bir tek başarı kriteri var: mutlu olduk mu olmadık mı? Gün olup bir lokma ekmeği 5 kişi paylaşmış olmamıza rağmen, geceleri soğuk yatağımızda ısınmaya çalışmamıza rağmen, hayat üstümüze üstümüze gelse de, öyle büyük kariyerler yapamasak da..........mutlu olabildiysek, işte o zaman başarmışızdır bu işi. Ben düşünüyorum......şuan itibarı ile MUTLUYUM. 

25 Ocak 2012 Çarşamba

NE ETSEM NE YAPSAM :(



Hakikaten bir kuş olsam, kanatlansam mesela şahin olsam, şöyle kocamannn, heybetli kanatlarım olsa. Süzülsem, pikeler yapsam, yana pike yapsam, alçalsam, alçalsam....hoooppp fırlasam yukarı. Martı da olabilirim ama ayağım karaya deysin istediğim için şahin ya da kartal olmayı tercih ettim. Kocaman dağlara yükselsem, dağ göllerinden su içsem.....Üfffff bu hayaller bile içimdeki sıkıntıya çare olmuyor. Ne etsem?

20 Ocak 2012 Cuma

AYNI KABUS

Yine aynı kabus........yeniden. Kabusu 2. kez görmek daha zor. Çünkü önceden tecrübelisin. Bu konu söz konusu olduğunda iptal oluyorum. Hayatta beni bu hale getirebilen 2. şey. bu. Uyanmayı beklemekten öte yapabileceğim birşey yok. Bu konu açıldığında, birşeyler yapmam gerektiğinde elim ayağım kilitleniyor, tuvaletim geliyor. Bu karanlık, korkunç tünelin içinden geçeceğim ve sanırım kimse elimi tutmayacak ve sanırım zaten  böyle olması gerekiyor. Sadece Ona güvenmeyi, Ondan dilemeyi öğrenecğim. Korkudan tüm hücrelerim titreyecek, kalbim patlayacak hale gelecek ve ben Ona yalvaracağım. Sen istersen olur Sevgili Tanrım diyeceğim. Bacaklarım titrerken yürüyeceğim, soluğum içime kaçacak Tanrım elimi tut diyeceğim. Tünelin içinde kalamam ki zaten korkum o. Yürümeliyim ve çıkmalıyım. Biliyorum benim çabam boş. Sen istersen olur. Tanrım ellerimi bırakma:( Işığa ihtiyacım var. Bu son olsun.

19 Ocak 2012 Perşembe

HRANT İÇİN

İnsanlardan adalet beklediğimiz şu günlerde kırgın yüreklerimiz, nasıl da susadık umuda. Nasıl bastı o parmağın o mandala, çıkan kurşunun bedeni parçalayacağını, hayatları parçalayacağını, sevenleri ayıracağını, sevenlerin birbirini bir daha asla öpemeyeceğini, öpemeyen, göremeyen yüreğin de aynı kurşunun acısıyla parçalanacağını bile bile. İnsan olan yoldaki ölü köpeğin üstünden bile geçemezken......İNSAN diyorum:D
Nedense bu müziği dinlerken bu cümleler düştü içimden.
ve lütfen şu güzel yazıyı mutlaka okuyun:
http://wordsthingsandothers.blogspot.com/2012/01/bu-kadar-yetiyordu-bize-cok-da.html
Müzik için teşekkürler: http://soundfall.tumblr.com
Oraya da bir uğrayın derim.

18 Ocak 2012 Çarşamba

HAYAT ZOR MU?


Hani hep konuşuruz aramızda: hayat çok zor. Bir kasvet çöker birden ortama, gri olur oda, gri olur gökyüzü, gri olur ruhumuz, söylenecek söz kalmaz. Sanki o gri gökyüzü iner tepemize biner altında eziliriz. Bakışlarımız donuklaşır. Ümit kapı dışı edilmiştir çoktan.
Hayat gerçekten zor mudur? Sakin zamanlarımda düşünebilirim bunu:D Zor olduğuna inandığım zamanlarda zaten kontrol bende değildir ki düşüneyim:D
Şimdi bu müziği dinlerken hayat ne zor hatta ne çok kolay. Notların bilgisayarımdan çıkıp, kulağıma doğru yol alıp, ordan içerlerde biryerlere yol aldığından başkaca birşey yok ki şimdi. Ulaşmak istedikleri yere gelince bir "dinnkkk" hissi oluyor içime o dinkkk sesinden sonra dalga dalga bir enerji yayılıyor. Düşünecek halim mi kalmıyor, yoksa artık düşünmek mi istemiyorum o anda bilmem hayat zormuş kolaymış:d
Size de iyi "dinnkkk dinkkkler"

Görsel: Canım Aydan Atlayan Kediş 
Müzik Kaynağım: http://soundfall.tumblr.com/

17 Ocak 2012 Salı

14 Ocak 2012 Cumartesi

TRENE BİNSEM, GİTSEMM, GİTSEMMMMMMMM



UUuuupppuzunnnn bir tren yolculuğu yapsam dedim kendi kendime birden. Kappp kalın bir kitap koysam yanıma, yolda okumak için. Sevdiğim tüm güzel müziklerim yanımda hazır olsa. Yanımda kimse oturmasa ve bu yalnızlığın, yolculuğun, kendime yolculuğumun tadına varsam. Öyle yalnız kalsam öyle yalnız kalsam ki: keşke yanımda biri olsaydı diyecek kadar:D Yeşil çaylı ice tea, peynirli biberli sandviç, kaysı, sade soda, nescafe, marshmellow olsa yanımda. Yerimden hiç kalkmasam tuvalet ihtiyacım hariç. Elimdeki kitabı, müzikleri, yiyecekleri unutsam, uçup gitse aklımdan tüm herşey yanımdan kayıp uçan manzaraya takılsam, trenin takırtıları eşliğinde. Mevsimlerden sonbahar olsa, ağaçlar kırmızı, sarı yeşil olsa tıpkı o rüyamdaki gibi, hayran kalsam kayıp giden manzaraya ama elimde tutamasam, tutmaya fırsat bile bulamasam. Nereye gideceğimi bilmiyor olsam, hani tren garına koşup gelsem, önüme çıkan trene atlasam, hiç kimseye sormasam bu tern nereye gider diye. Kimse konuşmasa trende, herkes kendi ile ilgilense, yalancı samimiyetler azalır belki de böylece. Hep inanmışımdır, iletişimsizlik yalancı gülücükler ve sözcüklerden daha iyidir. Gideceğim yeri bilmediğim gibi ordaki hiç kimseyi tanımıyor olsam, kimse karşılamasa beni. Herşeye yeniden başlamak gibi. Böylelikle hiç kırgınlığım, kızgınlığım, kinim ve hatta sevgim olmasa. Kinim yüzünden zehirlenen ruhum arınsa, sevgim yüzünden incinen kalbim iyileşse........Yol boyu köprüler görsem, yaşlanmış köpekler, yıkılmış evcikler, meyve toplayan çiftiçiler, el sallayan çocuklar. Duraklarda birbirini uğurlayan sevgililer görsem, ayrılmakta zorlanan. Ellerinde bavulları ile sabırsızca bekleyenler. O saniye unutsam sonra onları. Acıkınca sandvicimi çıkarsam. Çocukluğumda kitap okurken yediğim keyifle yesem onu, kırıntıların üstüme dökülmesine takılmadan. Sanki yaşam alanım trenmiş gibi yaşasam. Biraz yiyecek, içecek, kitabım, müziklerim ve bir oturaktan ibaret. Ama hiç yerimde durmasam, tren hep gitse. İnsanlarla ilişkilerim en fazla bir tren yolculuğunda olunabilecek kadar yakın olsa, sevsek ama bağlanmasam, bağlanmasak, beklentiler oluşmadan herkes kendi garında iniverse trenden.Yanımdan kayıp giden manzaraya bakarken, trenin tıkırtıları ile gözlerim kapansa, dalsam uykuya.. ve uyanınca bu hikayenin devamını yazsam.

13 Ocak 2012 Cuma



İyi hafta sonları dostlarım.



EMREDİYORUM.......MUTLU OL!

Evren çoookkkk güzel. Mutlu olun.


Görsel: http://syng.tumblr.com

12 Ocak 2012 Perşembe


ŞÜKÜR RABBİM ŞÜKÜR. ŞÜKÜRLER OLSUN VERDİĞİNE, VERMEDİĞİNE......

11 Ocak 2012 Çarşamba

HAYATA FAZLA GELEN KADIN

"Hayata fazla gelen kadın" demiş bana. Yeni bir yıla girerken bakışlarımı başka bir yöne çevirdi bu cümle. 40 yılın sonunda artık bu hayatı yönetme adına kendimi başarısız bulur oldum. Etrafıma şöyle bir bakıyorum da öyle zengin falan değilim, kariyerim oldukça yavaş ilerliyor, bir sürü arkadaşım falan da yok, hatta etrafımda bana kinle dolu bir sürü kişi olduğundan şüpheleniyorum, taşı gediğine koyamıyorum vs vs vs vs.....Şöyle bir bakınca hayat bana ağır geliyor diye düşünülebilir, ki düşünmedim değil. Kendimi hep hayatı bir camekanın arkasından izler gibi izledim sanki çok bi dahil olamadım içine. Çünkü orada bana ait bir yer bulamadım aslında. Bunu da yine kendi beceriksizliğimle ilişkilendirdim. Ne bir siyasi görüşüm var, ki hiç bir zaman net bir tarafım olmayacak, ne dahil olduğum bir grup, ne de fanatikçe savunacağım ideallerim, ağacın altında keyifle kitap okumaktan başkaca bir hayalimde yok zaten. Ben, hepi topu, kendi küçücük cumhuriyetimde sıkışmış kalmış bir guguk kuşuyum. Bu cumhuriyeti büyütmeye niyetim de yok çünkü savaşlardan hoşlanmam. Bütün bunları yazınca mutsuz, umutsuz biri sanmayın beni. Zaten ben böyle mutluyum. Ben dekanın odasına gidip sohbet etmekten hoşlanmam, bizim bölümün müstahtemi ile "akşam ne yiyeceğiz" sohbeti keyif verir bana. 
Anladım ki normal normlar dışında bir hayat anlayışım var ki genel tarafından kabul görmeyen bir hayat biçimi bu. Kimileri bunu aptallık, kimileri beceriksizlik, kimileri yeteneksizlik olarak tanımlayabilir; onlarla da savaşmayacağım, bu yaklaşımımın doğru olduğunu anlatmak için hiç uğraşmayacağım. Belki de haklılar, işin kötü tarafı haklı oduklarını düşünmek bile beni farklı davranmaya yönlendirmiyor.
Biri bana dışarıdan bakıyor ve hiç bir çıkarımız yok birbirimizden maddi ve manevi. Ve bana "hayata fazla gelen kadın" diyor. Ulan ben yetersizliğin hep bende olduğunu düşünüyorken, aslında hayat benimle baş edemiyor belki de. Net sonuca bakarsan bu iyi bir durum değil ama bu bakış açısıyla düşünmesi ve kendisine gelmesi gereken hayat. He he, HAYAT SİLKİN VE KENDİNE GEL ARTIK.BENİMLE YAŞAMAYI ÖĞRENMELİSİN. AYIP, BAK KAÇ YAŞINA GELDİN. BEN SENİN YANINDA SADECE 40 YAŞINDA MİNİ MİNNACIK BİR GUGUĞUM. GÜCÜN BANA MI YETİYOR.

9 Ocak 2012 Pazartesi

MUTLULUK BUDUR


Öyle çok büyük beklentilerim olmadı hiç. Belki bundadır öyle büyük heyecanlarımın, hazlarımın, mutluluk patlamalarımın olmayışı. Hani sorsalar: hayatında en mutlu olduğun an nedir diye? özel birşey bulamam. Kendim de yıllardır düşünür dururum: hangi an beni ölesiye mutlu etti.......hiç bir an. Buna uzun süre üzüldüm ve memnuniyetsiz oluşumla ilişkilendirdim. Oysa ben mutlu olmayı herhangi birşeyin oluşması koşuluna bağlamamıştım. Mutluluk bana göre giden ya da gelen birşey değildir, koşul gerektirmez. ya mutlusunuzdur zaten ya da hep mutsuz. Zaten koşul gerektiriyorsa gerçek değildir, egosal kandırmacadır diyebilirim.
Sadece çocukken oyun oynarken duyduğum hissi mutluluk ile ilişkilendirebildim. Ne bileyim sanki o anların bir kokusu, bir tadı vardı; ad bulamadığım, tanımlayamadığım. Zaten tanımlamaları, isimlendirmeleri, kalıba koymaları da hiç sevmem. O anlar ile ilgili söyleyebileceğim tek cümle belki de tüm evrenden kopmuş olduğumdur, anda kalışımdır. Oyun bittiğinde (ki pat diye biterdi), uzun süreli derin bir uykudan uyanmış gibi olurdum.
Dün bu hissi yeniden buldum içimde. Kızlarımla beraber dışarda yemek yerken ve mikado oynarken. Ve düşündüm kendimi kimin yanında rahat hissediyorum diye. Rahatlık kriterim kasılmadan, kıvırmadan, çevirmeden kendim olabilmem. Tek bir cevap var: KIZLARIM.
Onları bana gönderdiğin için şükürler olsun Tanrım.

8 Ocak 2012 Pazar

BİLDİK ŞEYLER

Sakin ol, dedi. Hiçbirşey sana zarar veremez; zaten hiçbirşey sana zarar vermek için değil....
Oysa ben kırgındım, düzenim altüst olmuştu, yine en başa dönmüştük. Küçücük bebeğimi yine hiç tanımadığım birine emanet edecektim. Ki şuanda ortada yeni biri bile yoktu:D
Bugün düzenin bozulmuş görünse bile hep daha iyiye gitmedi mi? dedi.
Evet öyleydi ama bugün yine bir belirsizlik vardı, bildik endişeler, bildik yılgınlıklar.
Güldü; o zaman sorun yok işte hepsi bildik ve Sevgili Tanrı yine en güzelini yapacak.
O an ona inanmayı çok istedim.Çaresizliğimin üstümden akarken bardağa damla damla tevekkül olarak dolduğunu görüyordum. Sanki öyle hastaydım öyle hastaydım ki elimi kaldıracak gücüm yoktu, görüyordum, kalbim çarpıyordu korkuyla ama uyuşmuşcasına öylece boş boş bakıyordum.

Yeterice yorgundum zaten oldurmaya çalışmaya yeltenmeyecek kadar. Hani öylesine uykun gelir, kanepede, üstünde pijamaların bile yoktur ama ne onları giymeye ne de yatağına gitmeye mecalin yoktur. Uyku çoktan kucağına almıştır seni, kuyuya düşer gibi düşersin yumuşakça uyku minderine...İşte benim halimde öyle, hiç birşey yapamıyorum..İzliyorum sadece ve Ona güvenerek.



6 Ocak 2012 Cuma

İYİ GECELER


İSTEDİKLERİMİ YAPAMADIĞIM ÜSTÜNE Bİ DE İSTEMEDİĞİM BİSSÜRÜ ŞEYİ YAPMAK ZORUNDA KALDIĞIM DÜYADAN KAÇIŞ UYKU. BU DA UYKU ÖNCESİ GÜZEL BİR MELODİ. İYİ GECELER

KİTAPTAN


Düşündüm ki, dünyanın binlerce ezgisini aynı anda söyleyebilsem, çimenleri, insanları, bulutları ve bunlara yeşillikleri, çam ormanlarını, hayvanları, dağları, uzak denizleri ve şu andaki tüm ezgileri de katıp içimde ezgiye dönüştürebilsem o zaman ulu tanrı olurdum. Her bir ezgi de gökyüzünde parlayan bir yıldız olurdu.
Hermann Hesse, Masallar

4 Ocak 2012 Çarşamba

ENDİŞELİ PERİ

"bakınca acı duyduğun bir şeye bakmayı sevmiyorsun ama. bazı şeyleri düşünerek sevmek gerekiyor. benim pek yapamadığım bir şey"
İşte bu cümle okuduğumda bana kocaman bir kitabı devirdiğim duygusunu verdi. Başımı ellerimin arasına alıp, şapkamı önüme koyup ( rahmetli dedemin deyimidir, belirtmeden geçmek istemedim. Ben genellikle herşeyin zıttını yapma eyilimli biri olarak ellerimi başımın arasına alıp diye başlarım cümleye kafamdan sonra bir düşünme arası verip düzeltir öyle söylerim cümlelyi, ne garip şarkılardaki "ben "leri hep "sen "diye söylerim bir de....bunu bir düşünmem lazım) düşünme ihtiyacı duydum. Hiç kıpırdamadan öylece kalıp düşünmeliydim, bugün hayatın akışına dahil bile olmamalıydım. Bana beni bu kadar net anlatan bir cümle ile karşılaşmak şaşırttı beni. Ne güzel benim gibi hisseden birileri var ve neyseki bu duygu durumunu benden daha güzel tanımlayabiliyor. Sevgili Endişeliperiyi tek bir kelime ile tanımlayacak olsam kullanacağım kelime hazır: "DURU". Dün akşam bloğundaki resmini gösterdim büyük kızıma bak dedim ne kadar duru bir kadın. Seni tanımış olmaktan dolayı çok mutluyum endişeliperi hemde çokkkkkk. Yoksa sen gerçekte yok musun benim illüzyonum olabilir misin? Buaralar aklıma takılan soru hep aynı nerde bu blogtaki harika insanlar"????. Bazı blog dostlarımın telefon numaralarını alıyorum ya da onlar benimkini istiyor, adresleşiyoruz ama bir itirafta bulunayım aramaya ve aradıklarında açmaya korkuyorum, sanki burası büyülü bir dünya, sesini duyduğumda pufff herşey uçup gidecek onun dışarıdakilerden biri olduğunu göreceğim. bu beni çok ürkütüyor. telefon çalıyor, çalıyorrrr elim varmıyor açmaya. 
Cümleyi sonra hep beraber tartışırız belki dimi? Sevgili Nehirİda da o yorumunu belki buraya yeniden yazar. Güzel bir gün ne dersiniz?

3 Ocak 2012 Salı

LAYLAY LOMMM

Bayılıyorum şu "tumblr" a. Bi de söylenmesi kolay olsa. Ne güzel insanlar ya sadece bir görsel koyuyor ya da bir müzik. Kısacık yazılar çoğunluğu bir iki cümle. Orası tam bana göre valla ama geldik bi kere buraya dostlar edindik. Ama bu aralar tumblr a takılıyorum. Yeni yeni kişiler buluyorum, yeni yeni güzellikler. Hepsi benim istediğim gibi sade, kısacık ama balyoz gibi. Sanırım kelime kısıtlaması da varmış orda. Keşke hayatta da olsa:D. Keşke senede en az bir günü "tıp günü" ilan edilse. Fakülte olan tıp değil, hani susmaca günü yani. Konuşanı gebertseler mesela. Kimbilir belki çok önemli bir cümle gerekli olur hani herif 10 yıldır kıza sevdiğini söyleyecektir, söyleyememiştir de bugün söyleyesi gelmiştir, söylemezse kaçacaktır söyleyesi. Noolcak şimdi? Tıp günü nedeni ile aşkları mı mahvolsun? Olsun evet 10 yıldır kabız g.t gibi bir seni seviyorum diyemeyen adamın aşkı mahvolsun, kız da böyle sümsük bi heriften kurtulsun. Sayın başbakanım yılda bir gün tıp günü olsun istiyorum. Noolcek geriye 364 gün kalıyor hepsini tepe tepe kullanırsınız.





2 Ocak 2012 Pazartesi

İŞTE YENİ YIL


Yeni bir yıla belki daha hareketli bir müzikle başlanabilirdi. Ancak ben sakinliği severim. Sakinliğin içindeki hareketler ilgimi çeker. Tek hayali yeşilliklerin içinde, bir ağacın altında kitap okumak olan birinden daha fazla ne beklenebilir ki zaten. En fazla yanıma bir kedi yaklaşabilir, onu da kucağıma alır yine kitap okurum. Kedi kaçıp giderse ardından koşmam yani. Bazen ben amaçsız bir insan mıyım, hayatın ordan oraya sürüklediği bir sefil miyim, ideallerim yok mu benim diye düşünmüyor değilim. Özellikle yılın bittiği ve yeniden başladığı zamanlarda. Henüz daha öte bir ideal bulamadım. kim bilir belki de benim kaderim budur. Ağacın altında huzurla kitap okumak. O kadar.....Tek cümle, basit, sade, tumturaksız. Aklıma Big Fish isimli film geldi şimdi. Niye diye sormayın uzun uzun anlatamam. Filmi seyredenler ne demek istediğimi anlayacaktır, seyretmeyenlerin de belki seyretme zamanı gelmiştir.
Bu durumda, yine aynı noktaya vardık aslına bakarsanız, benim öyle liste falan yapılacak kadar maddem yok yeni yıl beklentilerim için. 
HUZUR istiyorum, işte o kadar.