31 Aralık 2012 Pazartesi



Seviyorum bu melodiyi, hep de seveceğim. Ne zaman çalsa gözlerimi kapatıp dinleyeceğim. Zaman...anlamlandıramadığım bir kavram. Bugün 2012 nin son günü. Ne söylenir ne yazılır bilmem. Güzel dileklerde bulunmanın sakıncası yok. Ancak garip birşey, dilemeye kalktığımda hepsi anlamsız geliyor. Yüreğimdekileri ben ve O zaten biliyorken:) Herhangi bir yapılacaklar listem de yok. Öylesine dalıyorum bakalım yeni gelen yıla. Hayrola..Mad World bence gününe uygun bir melodi ne dersiniz?

28 Aralık 2012 Cuma




"klasik müzik eşliğinde, insan sesi olmadan bir saat karşıdaki duvara sabit bakabilirim"

imza: 4 yaşındaki ikizlerin annesi can dost

Bu arada geçen gün eklediğim müziklerin bethoveen favorites for "CHILDREN"  olduğunu farkettiğimde, kendi adıma sevinsem mi üzülsem mi bilemedim:)



27 Aralık 2012 Perşembe

Gerçekte üzülmediğim şeylere üzülüyor gibi, sevinmediğim şeylere seviniyor gibi yapmaktan vazgeçtiğimde tamamı ile gerçek olan acı ve mutluluğu bulacağıma inanıyorum. Bu mış gibi yapmalar ruhumu öldürüyor. Aslında buna öldürmek değil dondurmak demek daha doğru olur. Ki bu daha acı verici. Ve sonra o donmuş ruhumu kaplayan soluk bedenimle kayboluyoruz bir daha kendimizi hiç bulmamaksızın.Tıpkı bir zombi gibi. Evet gerçek mutluluğu ve acıyı bulacağım, ki bu gerçek acı yüreğimi dağlayacak artık bunu da biliyorum ama GERÇEK olacak, hazzı burda işte. Öyle yanacak öyle yanacağım ki.......geriye acı kalmayacak. Yapabilirim. Sevmediğim şeyleri seviyor gibi, sevdiğim şeyleri sevmiyor gibi, ilgi duymadığım şeylere ilgi duyuyor gibi, ilgi duyduklarıma duymuyormuş gibi.........vs vs vs vs vs. Kim bilir bu beni istemediğim şeyleri yapmaktan kurtarmaz, istediğim şeyleri yapmamı da sağlamaz ama KENDİME KARŞI SAMİMİ OLMA mı sağlar ki son tahlilde bu da yeter.

26 Aralık 2012 Çarşamba



 
Yaşlılık ve çocukluk dönemleri hayatın en temel iki evresi. Çünkü insan çocuk ve yaşlıyken cinsiyet kimliğinden bağımsızlaşıyor. Hayata bu bağımsızlık ile bakıyor. Hayat da onlara bu özgürlükle yaklaşıyor. Çocuklarımızı cinsiyet özelliklerini temel alarak, vurgulayarak, belirginleştirerek büyütmemeliyiz. Diye düşünüyorum.



25 Aralık 2012 Salı



Müzik dinlemek ve kitap okumak cana can katar, insana kanat takar:)

Müzik için bir tık: http://hcrystalh.tumblr.com/post/38789406929





24 Aralık 2012 Pazartesi


İşte böyle yağsın.

Romance for Violin and Orchestra in F Major, Op. 50 by Badische Staatskapelle Karlsruhe, Curt Cremer, Susanne Lautenbacher on Grooveshark

 Sevgili kar, Türkiyeyi terk etmeden önce bi de bizim buraya bir uğrayıversen. Haftalardır seni bekleyen bir minik var burda, adı Fatma Pınar. Hergün kim bilir kaç kere:
"Anne, hava çok soğuyacak, kar yağacak, biz seninle kardan adam yapacağız. Böyle böyle yuvarlayacağız, poposu daha büyük olacak. Sen bana evden havuç vereceksin burnuna takacağız, gözlerine kömür koyacağız, atkıyı boynuna dolayacağız, başına şapka da koyabiliriz. Aaaa süpürgeyi unuttuk, dur getireyim (hayalen getirip) tamam oldu işteeeee" diye hayallerini anlatıyor. Bazen arzusu o kadar büyüyor o kadar büyüyor ki anne bugün kardan adam yağacak mıııııı bile diyor yavrucuğum.
Bir de bu yetmez gibi evde bir lise 1 öğrencisi varki, kar yağacak okul tatil olacak hayalleri ile bekliyor. Bak anne istanbulda okullar tatil olmuş, camı açıp bakıp,  burda neden yağmıyor ki diyerek hayıflanıyor.
Lise sonda olup üniversite sınavına hazırlanandan hiiiç bahsetmiyorum ki o bu dünya ile haşır neşir değil ama zannımca kar ona da iyi gelecek.
Onlara acımıyorsan bari bana acı. Mısır aldım, bol yağlı tuzlu patlatacağım, müziğim hazır, kitabım hep yanımda. E hadi artık amaaaaaa


21 Aralık 2012 Cuma

KATİL OLABİLİRDİM ama ÇOK TEMBELİM



Şu sıralar öldürmek istediğim birisi yok. Ancak düşünüyorum da bu acaba aslında herkesi  ya da pek çok kişiyi öldürme isteğimin bir sonucu mu? O kadar çok öldürme işlemi için çok yorgun oluşum, her öldürme eylemimin birbirinden farklı sanatsallık içermesini sağlayacak kadar yaratıcı olmamam, hapishanede koğuş ağasının çoraplarını yıkamak istememem belki de en kötüsü sevimli imajımın yerle bir olacağı düşüncesi beni engelleyen faktörler olabilir. Ahh sevgili masumiyet:)


20 Aralık 2012 Perşembe

KURTLARLA KOŞAN KADINLAR

"Masumiyet safdillikten farklıdır. Cehalet hiçbirşey bilmemek ve iyinin cazibesine kapılmaktır. masumiyetse herşeyi bilmek ve yine de iyinin ceazibesine kapılmaktır."


Daha ne diyeyim daha: FARKINDALIK. Bir de sevgili Haydn, harikasın:)

19 Aralık 2012 Çarşamba

17 ARALIK

17 Aralık......
Ne yazsam ne söylesem basit kalacak korkum beni engelliyor. Derdim büyülü, etkileyici sözler etmek değil. Yüreğimdekileri doğru aktarabilmek. Açıkçası sema töreni öncesi her söz, her musiki beni sıktı; vakit kaybediyormuşuz gibi geldi. Sanki bu ara kelimelerle derdim var:) 
Aslında oturduğumuz koltuklar son derece rahatsızdı. Sürekli pozisyonumu değiştirerek rahatlamaya çalışmak durumu kurtarmadı. Güldüm kendime, onlar orda beyaz melekler gibi dönerken, kendi içlerinde, kendi etraflarında, başkalarının etrafında, evrenin etrafında; döndükçe içlerine dönerken ben hala popomu acıtan sandalye ile savaşıyordum. Sema töreninin başlamasıyla bir düğmeye basıldı ve sanki zaman yavaşlatıldı. Arkamda oturan iki amcanın sohbetleri ilginçti, el öpme ve selamlama törenlerine: eee yeter ama gari dediler. Nasıl da alışmışız hıza, nasıl da zorumuza gidiyor bu yavaşlık diye algılanan "sakinlik, farkındalık".
Adımlarını izledim kendi sakinliklerini, kendi haretlerini kontrol ederken etrafındaki herkesle olan "edepli bağlarını" izledim. El öpmelerini izledim aynı anda büyük küçüğün, küçük büyüğün elini öperken izledim. Sevgi miydi, saygı mıydı, korkumuydu, protokolmuydu sanki hiç biri değildi orda, o mekanda "EDEP" vardı. Edep ya Huuuuu diyordu her halleri ile, şuan yazarken tüylerimi ürperten bir edep.
Orda sanki hepsi görünmez bir bağla ayrılmaları mümkün olmayacak şekilde birbirlerine bağlıydı ve hepsi sonunda O'ndaydı. Ben anlasam da, anlamasam da, yanlış anlasam da her hareketin, her hareketsizliğin bir anlamı vardı. Küçük semazenler gözlerimi yaşarttı söylemeden geçmek istemediğim birşey de bu. Her halleri edep ya Huuuuu diyen küçük büyükler.
Ve son olarak onlarla benim aramda net olarak hissedebildiğim mekanik, fiziksel olarak tanımlayabileceğim bir bağ vardı ki onlar ne zaman selama eğilse benim kafam kontrolsüz olarak onlarla öne eğildi. Bunu yapan ben değildim, kontrol dışı bir harektlenmeydi. Hani puslu kıtalar atlasında: bu sözler bana ait değil, biri bunları benim ağzıma koyuyor diyordu ya...işte tam da öyleydi. Aramızda mesafesi belli bir ip vardı sanki bizi birbirimize bağlayan, onlar başlarını öne eğdiğinde benimkini çekiyordu ip öne.
Dönüyorlardı, dönüyorlardı, dönüyorlardı..döndükçe bembeyaz etekleri ile melekler gibiydiler, en azından bu evrene ait değildiler sonra duruyorlardı. İlk durdukları anda etekleri henüz açmamış gül goncası gibi oluyordu. Dikkatle bakıyordum, bir baş dönmesi yalpalama olacak mı diye, onca dönüşün sonunda; olmuyordu. Dönmeleri gerektiğinde dönüyor zamanı gelince duruyorlar, saf tutuyorlardı. Sanki onlar içinde bir mekanik kurulum vardı nefes gelince nefesi alıp veriyor, ölüm gelince ölüveriyorlardı. Bütün bunları onlara yaptıran Biri vardı. Döndükçe kayboluyorlar, kayboldukça Buluyorlardı. İzledikçe, nasibimiz ölçüsünde biz katılıyorduk ve sonra ne onlar, ne biz.......geriye Edep kalıyordu. 
Herşey bir seramoniydi, kendi içinde anlamı olan. Keşke tören sonrası bir bilgilendirme konuşması yapılsaydı. İnsanlarımız onların birbirlerini selamlamalarını bizi selamlamaları olarak algılayıp alkışladılar:)Çok sadeydi, gösterişten uzak ki insanlar bu sadeliğin, boşluğun arasından MUHTEŞEM olanı görebilsinler. Saf tuttular, omuz omuza, özellikle değdirdiler omuzlarını birbirlerine, cüppelerini öperek gydiler, öperek çıkardılar:EDEP, birbirlerinin ellerini öptüler:EDEP, saf tuttular:EDEP, döndüler, döndükçe kayboldular, kayblodukça buldular.
Ben ne aldım nasibim ölçüsünde. Benim nasibimde, torbamda EDEP vardı. Bu evrenin direği:EDEP, gönüllere huzur:EDEP, bizi biz edecek, bizi bizden çekecek:EDEP, Hakkın cemaline erişterecek:EDEP. EDEP kul olduğunu bilmek, EDEP haddini bilmek, EDEP ayrı olmadığımızı ve olmadığımızı bilmek.
EDEP YA HUUUUUUUU

17 Aralık 2012 Pazartesi






Hava kapalı, sanki sabah uyandığımız an akşamın az öncesi gibi. E yağmur da yağıyor. O zaman bize düşen Mahzar Alanson ile güne keyif katmak.


Dur hele, bir de Pink'ten gelsin ne alaka demeyin, alakasızlıklar en büyük keyfim. Thcibo kahvem fincanımdan tüterken, kalbimde hala dünkü Huuuuuuuuu nidası.

 
:)





Geceye iyi gider:)

13 Aralık 2012 Perşembe






Birileri, birşeyler beni mutlu edecek diye diye beklerken kurur kalırız. Açtım müziği, keyfini çıkarttım. Şairin Roma'nının tadı damağımda. Ahhh sevgili moottah, zeey ve tagan sizlerle yaptığım yolculuk, yüreğime ekip gittiğiniz acı, sevgili bendag'ın bilgeliği, gamenn'in ikiye bölünmüş ruhu, agabu'nun zavallılığı .......nasıl da kardeş olduk sizlerle; ki aklımdan çıkmıyorsunuz. Yeni kitabıma başladım Fortunata'ya dediğim gibi "sallayacak bu kitap beni". Kurtlarla Koşan Kadınlar ile yeni tanışmış iki kişinin birbiriyle iletişim kurmasındaki çekingenlik, anlamsız naziklik var aramızda henüz. Birimize karşı çok tedbirliyiz. Bir yandan aklımda Şairin Romanı, diğer yandan yeni sevgilim yavaş yavaş giriyoruz birbirimizin içine. Bakalım bu kitabın sonuna yakışan tören ne şekil olacak?

11 Aralık 2012 Salı

ŞAHSINA YAKIŞIR BİR TÖRENLE

Evet.. Şairin Romanı bitti. Özel, güzel bir törenle. Güzel bir müzik, bir fincan sıcacık çay, yalnızlığın mahremiyeti ve boğazdan fırlayan bir hıçkırık, gözyaşı kanallarını yırtarak ilerleyen gözyaşları...Bundan güzel bir tören olmazdı zaten. Çok zor oldu ayrılmak. İçim hala sıcacık. Yorgun, argın altına sığındığınız yumuşacık, sıcacık bir battaniye gibiydi kitap. Ne zaman kalbiniz incinse altına büzüştüğünüzde her seferinde sizi aynı şefkatle saracak, iyileştirecek bir battaniye. Teşekkürler Murathan Mungan. Tanıştığımıza çok memnun oldum.


 

ÖZGÜRE MEKTUPTUR


Sevgili Özgür,
En son kağıda mektup yazdığım tarihi hatırlamıyorum bile. Ama bu sana yazılmış bir mektuptur her nekadar sanal ortamda olsa bile. Çok önemli bir konuyu iletmem lazım sana. Çok önemli. Sabahları dinleyebileceğin bir müzik buldum. Pozitif enerji yüklü bir müzik. israrla dinlemeni öneriyorum. Mektup formatından çıkmadan yazıyor olmama dikkatini çekmek istiyorum:) Dinle, dinlerken vücudunun senden bağımsız olarak müziğe uyum sağlayacağını biliyorum. Ve sonra buzz gibi soğuk havaya çık. Müzik kulağına asılı kalacak göreceksin. Yakın arkadaşın, Guguk Kuşu
%&^^!! (bu da sanal imzam).


I'm Yours by Jason Mraz on Grooveshark

10 Aralık 2012 Pazartesi



Kış mevsimini seviyorum çünkü klasik müzik dinlemek daha bir keyifli oluyor bu mevsimde.
Sabah yüzünüze çarpan soğukla birden geliveriyorsunuz kendinize.


7 Aralık 2012 Cuma



Bugün çok güzel bir hediye aldım. Bir kitap: Tohum ve Toprak (Carol Delaney). Kitabın ilk sayfasına bana hitaben el yazısıyla "okumaktan keyif alan biri olarak, yeni dünyalar keşfetmen dileği ile" ile yazdığını görmek içimdeki çağlayanın bir hıçkırıkla dile gelmesine neden oldu. Yüreğim doldu taştı, kitabımı göğsüme bastırdım. Kimbilir bu aralar belki de çok duygusalım, belki ağlayasım var ve belki bir psikiyatriste gitsem depresyon teşhisi koyacak. Bana sorarsanız, hayatın ve aslında var olmanın anlamını keşfetmeye başladım, yeniden çocukluğumdaki hayret duygusuyla ürpermeye başladım. Taşa, ağaca, kuşa, dosta baktığımda derin anlamlar sezmeye başladım.  Kitap Ortaanadolu'da bir köyde gerçekleştirilmiş iki yıllık antropolojik araştırmalara dayanıyor. Kitabın ilk sayfasında "Asıl şiirlerimiz içimizde, onları kazmaktan başka birşey gelmez elimizden" Jonathan Galassi, sözü ile karşılaşmak içimi ürpertti. Bu aralar hep dediğim gibi kelimeler dökersem duygularım incinecek, düşüncelerim kısırlaşacak gibi. İşte öyle.
Sevgili Dostum, saygı duyduğum, değer verdiğim, beraber zaman geçirmekten inanılmaz keyif almakla kalmayıp, varlığının her zaman her anlamda hayatıma değer, bilgi ve tecrübe kattığı Sevgili İnsan sana teşekkür ederim. Farkındayım senin gibi bir güzellik üzerinden Gerçek Güzelliğe şükranlarımı iletiyorum. Evrensel akış bizi önce biraraya getirdi, getirmekle kalmayıp kucağına alıp bizi aynı yere sürüklüyor. Bakalım, seyreleyelim neler olacak. Bunlar tesadüf değil, birlikte yeni bir başlangıcın kapısındayız ve bu başlangıçta seninle birlikte olmaktan çok mutluyum. Sen ve sevdiğim diğer insan bu yeni yolda plansızca yanımda olduğunuz için herşeyin çok güzel olacağına inanıyorum.

6 Aralık 2012 Perşembe


Eskiden düşündüklerimi, anladıklarımı ve duygularımı güzel ifade ettiğimi düşünürdüm. Heyhat gençlik işte.......Artık içimdekileri, aklımdakileri daha net gördükçe ifadenin yetmediğini farkediyorum. Sanki kelimelere döktüğümde başkalaşıyor, çirkinleşiyor ve ben içime ihanet ediyor gibi hissediyorum. O yüzden filmi ve filmle hissettiklerimi anlatamayacağım. İzlenmeye değer diyeyim, gerisi size kalsın. Sadece ağlamaya ne kadar hazır ve ihtiyacım olduğunu gördüm. Ağlarken ardından güleceğiniz, yüreğinizi esenlikle gülümsetecek bir film.




Tam da kış geldi diyecekken tatlı bir sonbahar havası sızdı bu sabah pencereden...
İyi de oldu, hoş oldu....

4 Aralık 2012 Salı


3 Aralık 2012 Pazartesi


Niye bu kadar çok şey öğreniyoruz usta? diye azıcık yakınma tonuyla ve avutulmayı bekleyen çocuk sesiyle sordular Moottah'a. O da böyle durumlar için yanında hazır bulundurduğu sözlerden birini söyledi: "Bilinci artan kişinin kaderi de artar".
"Ama ne kadar çok şey öğrenirsem, o kadar az şey anlıyorum" dedi Zeey.
Moottah gülümsedi. "bak işte tam da bir büyüğün edeceği söz" dedi. Bu sözü söylemek için henüz çok erken, o bilgilerin benliğine yerleşmesi için zamana ve yaşam deneyimlerine gereksinimin var".

Şairin Romanı, sayfa 363.

"Kendin Ol !
İnsanın kendisi olmasının koşulu,kim olduğunu hiç mi hiç bilmemesidir..!"

-Friedrich Nietzsche-


Les avalanches by Ingrid St-Pierre on Grooveshark 

O zaman gitmek lazım biraz.