19 Haziran 2010 Cumartesi

MERHABA ANNEMİN DOSTLARI







Fotoğrafları bir türlü bilgisayara atamadığım için Fatma Pınarı sizinle tanıştıramamıştım. İşte benim Fatma Pınarım. Diyorki: Hepinizi annemin karnından tanıyor ve seviyorum. Ellerinizden öpüyorum.

16 Haziran 2010 Çarşamba

İNCELİKLER


Buralarda 3 ayların başlangıcı "şivlilik" adı altında kutlanır. Gece çocuklar, hatta büyükler fener alayı yapar. Kağıttan çeşit çeşit fenerlerin içine mumlar koyar yürürler. Ertesi gün çocuklar kapıları çalar "şivlilikkkk" der; evin sahibi onlara şeker, çukulata, gofret, lokum nevi şeyler ikram eder.
Bu akşam eve girerken çocukların fener alayı yaptığını farkettik. Babaları zaten bizimkilere horozlu bir fener almıştı bile. Bizimkileri kapıda gören karşı komşumuz, Emine Abla (ki kendisinden ve çocuğu olmadığından geçenlerde size bahsetmiştim) bizim Sinemi (mor menekşe olurlar kendileri) yanına çağırmış. Sinem eve elinde 2 tane fener ve mumlarla döndü: Emine teyze bunları verdi,dedi. Çocukları fener alayı yaparken görmüş ve sinemim de katılsın fener alayına demiş.
Canım Emine Abla, sevgiyi fedakarlığı, inceliği bilmek için doğurmak ve hatta büyütmek gerekmediğini gösterdin bize. Nasıl içim yandı sana bir bilsen, ağlattın beni. Nasıl istedim senin de çocukların ve torunlarının olmasını. Ama bir yandan da asıl, çocukları olup yüreğinde senin kadar sevecenlik taşımayanlara üzüldüm. İyiki varsın Emine Abla, inceliklerinle dünyamızı ışıttın; fenerler karanlık gökyüzünü aydınlatırken.
Rabbim,
Hani anlar vardır, kısacık, bir soluk hızında ama yüreği minnete boğan. Buda öyle bir andı. Gönlümüze sevgisiyle mutluluk veren ve bize örnek olan Emine Ablamıza mutluluklar ver. Hiç yalnızlık çekmesin, hep ektiği sevgi tohumlarını biçsin.
Guguk Kulun.

12 Haziran 2010 Cumartesi

BİR SBS SONRASI

Bir SBS ailesi olarak abartmadan erken yattık dün gece. Herbirimiz yataklarımızda birbirimizden habersiz uyuyamadık, debelendik, dualar ettik hem yavrumuza hem cümlenin yavrularına. Mor menekşem yanımda yattı. Ablası onun için bir sürü dualar okumuş. Ezanlardan sonra mor menekşe de ben de sebepsiz uyandık ama itina ile uyuyamadığımızı birbirimizden gizledik (güya). Papoş hanımsa yanımızda mışıl mışıl uyudu Türkiyenin anlamsız eğitim sisteminden şimdilik habersiz, memesi ağzında. Birkaç gündür yavrucağızımın yüreği pır pır, göğsüne sığmaz olmuştu da belli etmemeye çalışıyordu.Gece herkes ayrı ayrı dua ediyordu. Babası, ben ve ablası o üzülmesin istiyorduk, mutlu olsun istiyorduk. Alacağı puan bizim için hiç önemli değildi. Birtek önemli olan onun nazenin yüreciğiydi bizler için. Ama biliyorduk ki o bizden gizlese de iyi bir puan almak istiyordu. O ise biliyordum ki dua ediyordu: Allahım ne olur, iyi bir puan alayım ailem mutlu olsun, emeklerimiz zayi olmasın. (şuan gözlerim doldu). Gece rüyasında kendini sınavda görmüş hep. Sabah artık hakikaten telaşlı ve gergindi. Biran önce sınav salonuna gitmek istedi hep. Zayıftır benim mor menelkem, çıtı pıtı, yüreği de bir o kadar nazenindir. Onu sınav binasına uğurlarken, sarılırken, sabahın o saatinde güneş gözlüklerim gözümdeydi, ağladağımı görmesin diye. Anneler sessiz sessiz ağlamayı iyi becerir. Düşündüm içim yandı yavruma, yavrulara. İnanın robot gibiydi hepsi, sanki çocuk değildiler, ruhları küçülmüş, buruşmuş grileşmişti, tıpkı momodaki gri adamlar gibi. Anneler babalara ablalara abilere baktım, hepsi benimle aynı durumdaydı. Herkesin elinde bir şişe su, şekerler, dudaklarda dualar, gözlerde ümitler. Arabayla sınav yerine giderken, yanımızdan geçen arabalara baktım çoğu sbs ailesiydi. Hepine el sallamak istedim, hepsine korna çalmak istedim. Keşke hep birlikte muhteşem bir pikniğe gidiyor olsaydık dedim içimden. Sonra şükrettim biryandan. Yavrumuz sağlıklı, yanımızda dedim. Ama bir yanım hep isyan etti bu yaşananlara. Oncağızımı içeri yolladım. Daha 12 yaşında, sırtında büyük bir yükle. Bir yıldır yaşadığı yorgunluğu, stresi, kilolarca ağırlığındai çantasını, geceleri dershaneden dönünceki bitmişliğini...Oturduk spor salonuna, kimi örgüsünü getirmiş, kimi kitap okuyor, kimi yanındaki aile ile sohbet ediyor...kimi benim gibi açmış dua okuyor. Zaman geçmezki başka türlü, Rabbimle hasbihal etmeden. Önümdeki kadın: ufff zaman geçmek bilmiyor dedi. Ben de: içerde ter dökmekten iyidir deyince gülümsedi. Papoş hanıma gelince pusetinde kah etrafı izledi kah uyukladı, ablacağızını bekledi. Saat onbir çeyrek olunca salon boşalmaya başladı. Herkes ciğerparesini kapıda bekler oldu umutla. Bazılarının elinde fotoğraf makinası, telefonlar vardı; çıkış anını ölümsüzleştirmek için. Ben de fotoğraf makinasını çıkarınca, sarı papatya: amaan anne sanki hatırlamak isteyeceği bir an da, fotoğrafını çekeceksin dedi, herzamanki mantıklılığı ile. Ona boşuna kapıya bakma, bizimki zil çalmadan asla kağıdını vermez ve yavaştır, çabuk gelmez dedim. Güldük. Nitekim haklı çıktım, ortalık sakinledikten sonra göründü kapıda çıtır pıtırım. Tabiki çektim resmini. Sabah kapıdan çıkarken de çekmiştim. Hepimizin gözü, gözünde. Acaba mutlu mu mutsuz mu. Hiç bir şey sormadık. Neyapmak istersin dedik. Ama keyfi iyiydi, gezmek istedi. Ohhh çektik içimizden. Biz yemeklerimizi sipariş ettiğimizde, babası telefonla internetten cevapları öğrenmişti bile, kontolleri yapıyordu. heyecandan duramadı orda, ben gidip gezeyim dedi. Hepimizin yüreciği pıt pıt attı, neolur Allahım dedik ne olur mor menekşemiz mutlu olsun. Şükür rabbimize 2 yanlışı var. Koştum yanına söyledim. Hem seviniyor hem de o yanlışları da yapmasaydım keşke diye hayıflanıyor yavrum, dikkat hatası yapmışım diyor. Biz ona: şükret yavrum, bu sınava girebilecek kadar sağlıklıydın ve sınavdan da sağlıkla çıktın, bize bu yeter. Aferin sana sonucunda çok iyi dedik. Sarı papatyam anlattı babası ile beklerken bir çocuk çıkmış, ailesi nasıl geçti deyince sevinçle matematikten en fazla 5 yanlışım var demiş çocuk. Sonra öğrenmişlerki yavrucağız hem çalışır hem okula gidermiş ama çalışması nedeni ile devamsızlıktan sınıfta kalmış. İçimiz acıdı, keşke bırakmasalardı, keşke birileri ona destek olsaydı da çalışmak zorunda kalmasaydı dedim. Hem içimiz acıdı hem halimize şükrettik.
Ufff anlat anlat bitmez. Hala gözlerim doluyor.
Size sesleniyorum ülkemizin yöneticileri:
"Onlar daha çocuk sayın hükümet yöneticileri, sayın Milli Eğitim Bakanı. Siz de annesiniz sanırım, bizi anlar mısınız ki?" Bugün etrafımda gördüklerim çocuk değildi sanki, robot gibiydi. Ailelerin yüreklerindeki telaş gözlerine dillerine vurmuştu. Ordamıydınız? Görmüyor musunuz??. Çocuklara ne yaptığınızın farkında mısınız?. Onlar biliyor musunuz ki bir daha hiç çocuk olmayacaklar, hiç 12, 13, 14 yaşında olmayacaklar. Büyüdüklerinde sek sek oynamak, top oynamak, sokaklarda koşmak istemeyecekler bir daha. Sayın yöneticiler çocuklarımızı görüyor musunuz? Onlar bu güzel cumartesi sabahı pikniğe gidecekleri yerde sizin tercihleriniz nedeni ile bu stresi yaşadı ve yıllarca yaşayacaklar. Görebiliyor musunuz???

11 Haziran 2010 Cuma

SBS


2 yıl sarı papatyanın SBS stresini yaşadık. O bitti 3 yıl mor menekşeninkini yaşayacağız.....Artık gonca gülümün zamanlarına ne düşünür bilinmez yüce MEB.....Yarın mor menekşem SBS ile müşerref olacak. Benimse 3. SBS anneliği tecrübem. İnanamıyorum böyle bir sınavın varlığına. Çocukları bu yaşta bu sterse sokup, dershane bağımlısı yapan, yetmeyip özel derslerle cüzdanlarımızı boşaltan, cüzdanlarımızı kemirmekle yetinmeyip bizi de strese sokan MEB'na yürekten "teşekkürü" borç bilirim (Nimet Hanımın kulakları çınlamıştır umarım, en gıcığından). Hele hele bizim küçücük çocuklarımızı ince elekten geçirip, çocukluklarını mahvedip, onları eğitecek olan öğretmenleri çocuklarımızın seviyesine göre ayarlamayan MEB'na inceden "selamlarımı" yolluyorum.Umarım, birgün bu yanlışlıklara son verilir. Ve çocuklarımız, sınav stresi olmadan eğitimlerine devam edebilirler.

8 Haziran 2010 Salı

YERİNE GETİRİLECEK SÖZ


Bugün bir sözüm var yerine getirilecek, önce kendime sonra sevgili Sndrfknella'ya. Belki de evrene verilmiş bir söz taaa önceden. Belki de hayata gelmemin tek nedeni bu önemsiz gibi görünen ama pek önemli olan şey. Karşı komşum: Emine Abla, dünya tatlısı, sevecen, canayakın, güler yüzlü, eli açık Emine Abla. Bana istemeden sardunyalar veren Emine Abla (ki şuanda tam da karşımdalar). Çocuğu olmamış Emine Ablanın. Bense bildiğiniz gibi yakınlarda 3. kızıma sahip oldum. Elbette ziyarete geldi. Ben çocukların evi çok dağıttıklarını, kıyafetlerini oraya buraya attıklarını anlatırken tamda: boşver atsınlar, ne güzel işte, atsınlar bırak dedi. Durdum kaldım; anlamıştım kırdığım potu ama geçmiş olsun. Yüzünde o hüzün, şefkat, kabullenmişlik, tevekkül ve bütün bunların getirdiği yücelik duygusu karışımını gördüğüm anda anlamıştım. Emine Abla dünyalar tatlısı; her gördüğünde: hadi gir bir çay içelim der. Ve lakin benim heeep yapılacak işlerim vardır. Kibarca bahanemi belirtip, giderim. O olgunlukla karşılar, bilir aslında belki bunların birer bahane olduğunu ama öbür sefere yine güzel davetini yapar. Sndrfknella'nın yazısını okuduğumda, içim bir hoş oldu, sizlerde okuyun (http://eyvahyasotuzbes.blogspot.com/). Mutlaka çevremizde o Teyze gibi birileri vardır ama bizim de heeep işlerimiz (bahanelerimiz) yoğundur. Ve bir gün onlar yapayanlız uçuverirler gerçek mekanlarına. Ne acıdır yapayanlız ölüvermek. Yazarken bile tüylerim ürperiyor. Kimse böyle bir gidişi haketmez. Herkesin hakkıdır ardından bir el sallaması, şefkatle bakan bir göz, elini tutan bir el.
Bir film izlemiştim idama mahkum bir katile, bir rahibe veriyorlar. Ölüme kadar olan sürecini daha kolay geçirsin, belki yaptığından pişman olsun ve belki affedilmiş olarak gitsin diye zoraki ölümüne. İlk başlarda rahibeyi istemiyor ama sonra onsuz olamıyor. Aslında o bir katil, vahşice birini öldürdü ama film boyu onun acısını, korkusunu izleyince ona acıdığımı farkedip ve onu anladığımda ne kadar korkunç bir durumda olduğunu görüyorum; yüreğim daralıyor. Ölüme giderken rahibe onun için dua ediyor, ağlıyor, gözleri gözlerinde.........Bence, kim bilir, yazarken bile düşünüyorum hala ama sanırım herkes bunu hakediyor.......
Bi düşünün... Belki de sizin de yakınlarınızda bahaneleriniz nedeni ile gözardı ettiğiniz yalnız bir teyze, amca, ......., kadın, çocuk, kedicik vardır. Bir zamanlar evrene verdiğimiz sözü tutsak...Ne güzel olur dimi?
Ben şimdi Emine Ablaya gideceğim, hoşçakalın.

5 Haziran 2010 Cumartesi

OSHO


Çok uyanık olmadıkça, özgür bir şekilde hareket edemeyeceksin. En iyi ihtimalle, hapishane değiştirirsin. Birinden diğerine geçersin ve ikisi arasındaki yürüyüşten keyif alabilirsin. Dünyada olan da budur. Hapishane değiştirmenin verdiği küçük bir özgürlük hissi vardır. Bir hapishanden diğerine -aradaki yürüyüşte- kendini iyi hissedersin. Sonra yine aynı tuzağa düşersin, farklı bir isimle. Tüm ideolojiler bir hapishanedir, onların farkında ol.
Osho

2 Haziran 2010 Çarşamba

SOBEEE

Oturup düşündüğümde, daha doğrusu rahmetli dedemin dediği gibi "şapkamı önüme koyup düşündüğümde" aynı olayı en az iki farklı şekilde değerlendirebiliyorum. Bazen, bu iki değerlendirme birbirine taban tabana zıt olabiliyor. Bazen, en sonunda düşündüğümde bu farklı alternatiflerin bir noktada birleştiğini görüyorum. Ama sanki son zamanlarda, bu farklı bakış açılarında iki farklı kişiyi görür oldum. Biri daha baskın. Diğerine pek fırsat tanımıyor. Daha acımasız, sivri dilli, olayları negatif yönüyle gören, eleştiren, yargılayan, kınayan. Sanki ortalığı sarmış; tıpkı ayrık otu gibi. Seviniyorum; en azından onu diğer otlardan ayırtedebildim. Zararlı olduğunun; sinsice tüm güzellikleri sarıp boğduğunun farkındayım. Ama henüz tüm bahçeyi kaplamış değil. farkettim ki, birini yargılama fikri o anda aklından geçtiğinde acaip bir haz duyuyor. Böylelikle diğerinin kendi kendisini yargılamasına ve özeleştiri yaparak farkındalık sahibi olmasına engel oluyor. Çünkü eğer buna engel olmazsa yaşama amacı kalmayacak, kuruyup gidecek. Artık onu sobeledim:D Elbette bir tarlayı ayrık otlarından öyle hemence temizleyemezsiniz. Öyle bir kök salar ki toprağa, o kadar hızlı, kolayca yayılır ki. Oysa zordur meyve yetiştirmek. Zahmet ister, emek ister, su ister, güneş ister.....Ama çok tatlıdır. Sobelendin içimdeki yargılayıcı, kınayıcı, eleştirel ben. Seni dışlıyor değilim. Belli ki içime mevzilenmişsin, yayılmaktasın. Ama seni gördüm ve olumlu benin de farkındayım. Belki sizler gibi daha bir sürü bencik daha var içimde. Hepinizi görüyorum:D