
31 Mart 2009 Salı
İKRA

30 Mart 2009 Pazartesi
CEBİMİZDE KEŞKELER, BOYNUMUZ BÜKÜK, YOLA DEVAM....

27 Mart 2009 Cuma
KAOSUN KENARINDAKİ İNSAN

26 Mart 2009 Perşembe
YÜREKTEN TEŞEKKÜR

MİM
.jpg)
1-çocuk ne kadar erken yürümeyi öğrenirse o kadar iyi terbiye edilir.
a) hiç uygun bulmuyorum: çünkü yürümek fonksiyonu bana terbiye işlemi ile çok alakasız geldi.
2-Bütün zamanını çocuklarıyla geçirmek,bir kadına kanadı kopmuş kuş duygusu verir.
a) hiç uygun bulmuyorum: çünkü ben öyle hissetmedim. Onları da kendi zamanlarınıza katınca daha renkli bir ortam çıkabiliyor.
3-Kendi haklarına sahip olabilmesi için, bazen bir kadının kocasını terslemesi gerekir.
a) hiç uygun bulmuyorum: haklarımızı başkalarını tersleyerek elde edemeyiz, daha politik ve nazik olmalıyız diye düşünüyorum. Terslemenin erkekelerde tepki doğurduğunu düşünüyorum.
4-Akıllı bir kadın,yeni bir bebeğin doğumundan önce ve sonra yanlız kalamamak için elinden geleni yapmalıdır.
a) hiç uygun bulmuyorum: ben hayatım boyunca galiba her işimi kendim hallettiğim için böyle bir ihtiyaç duymuyorum. Birilerinin size destek olması hoş olabilir ama bu boyutta bir zorunluluk değil. hatta işime karışılması canımı sıkabiliyor da. O yorgunluk ve heyecanda bi de başkalarının fikirlerini duymak istemeyebilirim.
5-Eğer anneler dileklerinin kabul edileceğini bilselerdi,babaların daha anlayışlı olmalarını dilerlerdi.
a) hiç uygun bulmuyorum: bu çok sınırlandırılmış bir dilek. ben tanrımdan birşey dileyeceksem en genişinden en bolundan dilerim. bir anne olarak çocuklarım için sağlık, mutluluk ve başarı dilerdim. (daha akıllıca değil mi?)
6-Çocuklar bencil olduklarında,hep birşeyler istediklerinde,annenin tepesinin atması çok normaldir.
c) oldukça uygun buluyorum: ama uygun bulduğum sadece tepesinin atacağı kısmı. önemli olan atmış bir tepeyle ne yapılacağı. olayları büyütmemek lazım. karşınızdaki adı üstüne sadece "çocuk" uygun bir konuşma ve ardından sarılmalı bir barışma yeter diyorum. Ötesi olmamalı.
Yav, baktım da bende hiç bişeyi uygun bulmamışım. Menfi miyim neyim:).
Ben öyle katı kurallara karşıyım. Olayların akışına bırakılması ve buarada gözlemlerin yapılması yeterli diye düşünüyorum. Fazla müdahele aile için yıpratıcı olur. Bizim prensesler habire didişir. Evde hep bir dırıltı var. Eskiden çözüm bulmaya çalışıyordum, işler daha bir sarpa sarıyordu. şimdi takmıyorum, çünkü konular çok anlamsız. Çok başım ağrırsa ikisini de yanımdan def ediyorum, hemen susuyorlar.
SEVGİLERİMLE
24 Mart 2009 Salı
BEN SEN BİZ SİZ ONLAR

22 Mart 2009 Pazar
ÇOOOK MUTLUYUM

CAMEKANSIZ HAYAT

Evet efendiiim, yine burdayız işte beraberce. Hikayenin bu bölümünü aslında daha sonra yazmama izin verilse de, ben çaktırmadan yazacağım. Napiiim, çok canım çekti. Hem önce dersimi çalıştım, valla bak intensifying screenlere çalıştım. Soru sorabilirsiniz.
Efendim yıllar yılları kovalar, üniversite kazanılır, okunur, biraz muaynehanecilik yapılır, beğenilmez, fakülteye kapak atılır. Hala gözlük gözümde tabiii. Eeee yılların dostluğu, kolay bırakılmıyor ki. Bu işlerin kısmen içinde olmama rağmen, nedense şu lazer işi hiç aklıma gelmez. Sanki anamın karnından dört göz doğmuş gibi kabullenmişim durumu. Yavaş yavaş bu lazerle çizdirme işinin uzun vadedeki başarılarını görünce eşim kıpırdanmaya başladı. Gel senin şu gözleri çizdirelim diye. Araştırdık, soruşturduk, kendimizce güvenilir bir doktor bulduk. Çocukları izmire babaanne ve dedeye bıraktık, biz ordan istanbula. Öncelikle muayene olacağım ve bazı ölçümler yapılacak ve bunlara göre laser operasyonunun yapılıp yapılmayacağı belirlenecek. Ölüçümler yapıldıktan sonra doktor gülüyor ve sendeki kornea kalınlığı ile 5 kez ameliyat olursun diye. Hem sevindim hem heyecanlandım. Ertesi güne randevumuzu aldık. Akşam üstüydü randevuzmuz, hasaneye ulaştık. Mükemmel bir hastaneydi. İçim biraz rahat etti. Bir de habire gözleri kapalı çıkan bissürü insanı görünce, iyi valla dedim, demek çok sayıda yapılan birşey bu. Neyse yukarı çıktık, sıra bana geldi. Kalbim güm güm atıyor. Eşim bekleme salonunda kaldı. Beni operasyon odasına aldılar. Beni hazırlarken doktor operasyon ve benim dikkat etmem gereken şeyler hakkında bilgiler verdi. Göz kapaklarıma özel klempler yerleştirildi. Damla ile topikal anestezik uygulandı. Mikrotomu gözüme yaklaştırırken: Allahım, gözlerim sana emanet, umarım doğru bir iş yapıyorumdur dedim ve pattt gözümün önünde yıldızlar uçmaya başladı. Kornea kapağı kalkmıştı. Kapağı kaldırırken be de o şeffaf tabakayı görüyorum. Göz kapaklarım fal taşı gibi açık, habire gözüme gözüme gelen bilumum şeyler. Göz küremi oynatmamam lazım. Ne dualar ettim bi bilseniz. Bildiğim surelerin hepsini hızla okudum kesmedi ve: Allahım, doktorun elleri Senin ellerin olsun dedim en son. Laseri uyguladı doktor. Ve aynı şeyler diğer göze uygulandı. Bütün bu işlemler hazırlık safhası dahil 20 dakika falan sürdü. Sonra o şefaf kapakları kapadılar nazikçe ve bol bol serumla yıkadılar. Beni dinlenme odasına aldılar. Gölzerim kapatıldı tabi. ben beklerken yeni bir hasta aldılar. Genç bir erkek ama sanki içerde savaş var, oğlan bi türlü sabit duramıyor sanırım ve doktor habire kızıyor ve sonunda işlemi yarıda kestiler. Bende bunların yaşanmadığına çok sevindim. Herneyse, doktor yanıma geldi ve: sizin kadar sabit durabilen hiç olmadı, vallaha kutluyorum sizi dedi. Gururladım tabiii. (yiyosa kıpırda). Dikkat etmem gerekenleri söyledi, kullanacağım ilaçları verdi ve ertesi günü kontole çağırdı. Biz otelin yolunu tuttuk. Allahım, kör olmak ne zormuş, en zoru da birine bağımlı olmak. Ya adamın beni burda terk edip gidesi gelse, naaparım ben İstanbul ellerinde, kör bi şekilde. Yapıştım koluna, kaçmasına engel olacak şekilde. Öyle belirgin bir ağrım olmadı. Gözüme hiç dokunmamam lazım bu arada. Gece ya dokunursam diye, hiç uyuyamadım nerdeyse. En kötüsü gözlerinizin fena halde sulanması. Neyse geceyi atlattık. Rahatlıkla bakabiliyorum ve görüyorum. (Bak şimdi bile ağlayacağım). O duyguyu anlatamam. hayatımın en mutlu anlarından biriydi. Kontrolü yaptırdık. Herşey mükemmeldi. İstanbulu gezelim dedik, direkt bakış, yani gözlüksüz, yani camekansız.... İstanbula gidilir de balık ekmek yenmez mi, yanında turşu suyu içilmez mi. Martıların şarkıları, deniz misss gibi, teknelerrr. Bir yandan yiyorum bir yandan denizi izliyorum, uzaklara bakıyorum, çoook uzaklara. Bakmakla kalmıyorum, görüyorum. Tekneler geliyor, martılar uçuyor, insanlar konuşuyor, ufku görüyorum. Gözlük yok artık. Tanrım inanılır gibi değil. Halamı aradım. Hala dedim şimdi denize bakıyorum, karşıdaki martıların gagasını bile görüyorum...Gözlüğüm yok artık. Beraberce ağladık...mutluluktan tabi. Onca yıl gözlüklü bir hayet, bir çeşit esaret. Şimdi özgür gözlerim. Allahım sana şükürler olsun diyorum, bir daha bir daha. Bana bu imkanı verdiğin için teşekkürler sana. Operasyonu sorunsuz atlattığım için ayrıca şükürler olsun. Veee en önemlisi tabi: beni benden çok düşünen, cesaretli ve iyi yürekli bir eşim olduğu için müteşekkirim sana. Bana nasıl güzel baktı. Hakkını ödeyemem canım benim. Gece o da uyumayıp, sürekli kontrol etti beni. Benimle birlikte mutlu oldu. Dua ettim ona. Dua ettim bu uygulamayı bulana ve doktoruma.bana yeniden ışığı verdiler sanki. denizi, martıları, ufku verdiler. İstanbul'u çok seviyorum. Kaldığımız otel muhteemdi. Galata Kulesinin tam yanında, Anemon otel. Galata kulesi muhteşemdi. Otelin roof barı harikaydı. Deniz, İstanbul ayaklarınızın altında. tavanı camdan. Koca koca martılar konuyor ve size bakıyor, siz de ona. İnsanlar camın yanında kahvesini yudumluyor, gözler dalmış, şehri-deryaya. ben de dalıyorum. Kendi gözlerimle, camsız. Artık İstanbulla aramızda herhangi bir engel yok. Artık, buğulanma derdi yok. Gözlüğü kaybetme derdi yok. Banyoda üstüne oturma derdi yok. Denizde şemsiyeyi kaybetme derdi yok. Heytttt be özgürlük, yaşasıın. yaşasın bilim ve bilim adamları, yaşasın doktorlar ve herşeyden evvel yaşasııın benim tatlı kocammmm.
20 Mart 2009 Cuma
HAYATI CAMEKANDAN GÖRMEK

19 Mart 2009 Perşembe
ARAFTA OLMAK

17 Mart 2009 Salı
İYİ UYKULARRRR

EBEBEYİN VE ORALET

Bugünlerde okulda, kantinden oralet içmek moda olmuş. Bizim küçük prens nam-ı değer cin Ali (çöp gibi kolları ve bacakları ile ona daha iyi bir isim bulunamaz) de bayılıyor öyle kantinin önünde havalı havalı, sıcak oralet içmeye. Hani büyüdü ya seninki. Ancak bi gün çocuklardan biri oraleti üstüne dökünce, tedbir olarak küçük sınıflara yanında bir büyüğü olmadan oralet vermez olmuşlar.
O gün annesine sesleniyor Cin Ali: anneee bana para verirmisin, oralet alıcam da bugün okulda. Büyük prenses (o tam bir prenses annesi gibi yumuşak kalp klubünden): ama küçük sınıflara vermiyorlar ki, yanında bir büyüğün olmadan. Bu arada aralarında sadece 1.5 yaş var, dolayısıyla seninki zoraki ablalardan. Cin Ali çözümü bulmuş: o zaman sen benim EBEBEYİNİM (yerim ben senin lafını) olursun ablaaa, o zaman verir kantinci dimi? Prenses: olmaz, ben de küçüğüm. O zaman İrem ablaya söyleriz (benim büyük prenses), o benin EBEBEYİNİM olur.
yerim ben sizi, yeriiiim. EBEBEYİN miş, oraletmiş. Kantinin önünde havalı havalı dikilip, sıcak oralete üfleyerek içecekmiş benim Cin Alim. Sıcak oralet içince büyünürmüş.
Heyy kantinci amca, boşver döksünler üstlerine, pek bi havalı bu kantin önü oralet muhabbeti. Bana da yazacak şeyler çıkıyor işte.
16 Mart 2009 Pazartesi
ZOR DEĞİL

13 Mart 2009 Cuma
ANLAMAK-2

GÖNLÜNÜZE KUŞ KONSUN

12 Mart 2009 Perşembe
TANRIM BENDEN YANA

10 Mart 2009 Salı
ANLAMAK

MİM

8 Mart 2009 Pazar
ORDAN BURDAN, BİRAZ DA ŞURDAN

- Keyifli, keyifli kırmızı ışıkta beklerken, daha sarının yanmasının saniyesinde belkide yanmadan az önce arkadaki arabadan duyulan daaaaat sesleri. Söylemesi ayıp arabam otomatik, dolayısıyla kalkışlarda gecikmem söz konusu olmuyor. Kırmızıdayken ışığı sürekli kontrol eden pimpirik bi tipim zaten. Sarının anlamı nedir? hazır ol. Yahu geberdin mi? ne bu acelen. Bizim oralarda bi söz vardır, ayıp olmasın ama: tabakhaneye mok mu yetiştirecen. Hani yeşil yanar, bende hiç hareket olmaz, neyse. Dur yaa vazgeçtim ona da neyse diil. Niye mi, yav insanlık hali. O anda dalabilirim, aklıma çook eskilerden bir anı gelir, gözlerim dolmuştur, ya da çok acı bir haber almışımdır telefonla, ya da aniden hastalanmışımdır, belki kalp krizi geçiriyorumdur. Bu saydıklarımın hepsi olasılık dahilinde şeyler. Ya da diyelimki acemiyim, viteste sıkıntı yaşadım. Belki arabam bozuldu. Kahvede lak lak etmeye zaman ver, karşı komşunun kızının ruj rengini çekiştirmeye zaman var, her bir halta zaman var ama saniyenin onda biri kadar beklemek çıldırtıyor beyzadelerimizi. Evet beyzadeler siz yani erkekler bugüne kadar arkadam dııtlayan bi kadın olmadı çünkü. Tabiii, bayan şöförü gördü, biz bi halt bilmeyiz, onlar da alemül ulema ya. Dün düşündüm bunları. Düşündüm o daatlayınca telaşlansam, yanlış bişey yapsam ve kötü şeyler olsa, sebebi ne anlamsız olur: saniyelere tahammülsüzlük ve çok bilmişlik. Bunu her yaptıklarında, daha bi yavaşlıyorum, inat değil mi! Normalde yavaş araba kullanan biri de değilim. Ama bunu hakketiklerine inanıyorum. İyice daaatlıyolar, ben keyfime bakıyorum. Ama gıccık oluyorum bunlara. Niye onlarla beraber yaşamak zorunda olduğumu düşünmeye başlıyorum hemen. Bildiğim bütün kadınsal küfürleri sıralıyorum.
- Gelelim 2. sıkıntımıza. Arabada seyir halinde cep telefonu ile konuşanlar. Adam sanki boş tarlada öküz sürüyo. Ohhhh keyifli keyifli, dalmış gitmiş telefon muhabbetine. Hızı, kağnıya eş değer. Lan sollayacam ama uygun bi yer değil, hiç olmazsa az sağa kay da rahat sollayım dimi? Bazıları bi de hem telefon konuşuyo, hem sigara içiyo, hem araba kullanıyo. Tabi onlara sorarsan bu bi beceri. Yav şu telefonlarını kafalarına implante etseler de kurtulsak. Neymiş bu çözemedeğimiz memeleket meseleleri sohbeti telefonlarla. Bi keresinde önümde bi kamyonet. Yolu ortalamış abi, ohhh bi baktım seninki elinde meyve suyu poğaça kahvaltı ediyo. Ahhh ne çok içimden geçti, camı açıp, "oooo abi sabahı şerifler hayırlı ola, bi ince belli bardakta çay da bana yollasana" demek.
- Yeşil yanmış, araba otomatik olunca, pıt kalkıyosun (ee alet işler el övünür), kopuyorsun arkandakilerden. O da ne yandaki mok sarısı şahinin içindeki bozulmuş duruma, nasıl olurda bu kadın onu geçer, ondan önce kalkar. Bağarta bağarta zavallı içi geçmiş şahini yetişmeye çalışyo. Bi yandan gözü içerde. yav onlar böyle yaptımı, benimde daha bi basasım geliyo (içimdeki trafik canavarını dürtüklüyolar naapiim). sağdan yanaşıyo, yanaşıyo. Ihhhhh araba öhölüyo olmuyo, yılmıyo, yeniden. Sonunda ben basıp gidince bu iç sıkıcı yarış sonlanıyo.
- Bi de akıllı abiler var. Ohh yolu ortalamış. Ne tam sağda ne solda. eh abi akıllı ya. Solun hızına cesaret edemiyo ama sağdan gitmeyi de kendine yediremiyo. Bide mevcut hızına uygun şekilde sağdan giderse, önüne dolmuş falan çıkar, durmak zorunda kalır neme lazım (yani nesine lazım) ortalasın ağam şöyle yolu, ohh havada sıcaksa çıkarsın kolunu camdan, ankaralı turgut baarsın bangır bangır arabadan. Sen sollayıp geçecek olusun adamın damarları kabarır. Nasssı yani, ağır abilere yapılır mu bu? şşşşttt, kadınnnnn. olmazzzzz. Sola kırar hemen.
- Öbür akıllı abilere gelelim, efendim kırmızı ışıkta durulur. Kimi düz devam edecektir. Kimi sola dönecek. Yeşil yanar. Öndeki gitmez. Ohhhoo seninki düz gitmeyecek, sola dönüş şeritinde gerilerde kalmayı kendine yedirememiş, ağır abilerden yine. Yakar solla dönüş işaretini. Hadiiii arkadakile başlar doooot, seninkinde tık yok. Zaten orda yeşil ışık da kısa yanar. Herkes aptal ya sol şeride sıralanırken. Bu henüz kimsenin keşfedemediği kurnazlığı keşfetmiştir ya. Neyse manevra yapar yanından geçersiniz, bi de pis pis sırıtmaz mı ( ahh ulan şöyle iri cüsseli, yarma gibi bi herif olacaktım kiiii).
- Yan yana üç süslü abla. Sohbet derin yolda yürüyorlar. Yana kaymak mümkün değil, hafiften dıtlarsınız, hafiften dokundurmamak için. Seninkiler döner, öyle bir bakış atarki size, kendinizi tecavüzcü coşkun sanarsınız. AAAA nooluyo bakiiim, ne dıtlıyosun, konuşuyoruz şurda dimi hiç saygın yok mu senin. tTbi yaaa orası kaldırım, ben arabayla kaldırıma çıktım, pardon aplalar. Ağzıma biber sürün benim, ellerime cetvelle vurun... Allahımmmm beni katil etmeeeee. Şeytan in arabadan, dola ellerine şu yolukların saçlarını, vur kafalarını birbirlerine diyo (ah ulan şeytan, dürtme beni).
Yeter yaaa, daha neler neler var kızdığım ama yeter. Sinirlendim be. Amacımdan saptım. İşte böyle arkadaşlar. Karar verdim. Bu tiplere hakkımı helal etmemeye. Öbür dünyada iki elim de yakalarında olsun.
Bu arada bırakalım şu can sıkıcı sohbetleri de, hepinizin mübarek mevlüd kandilini kutlayayım bi ağız tadı ile. Allahım, hepimizi affetsin, böyle güzel günlerin yüz suyu hürmetine. Bizi sonsuz rahmeti ile kucaklasın. Beraberce nice kandili mübareklemek dileği ile (akşam evlerinizde olun haa, bizim prenseslerle size miss gibi kandil simidi yolluycam)
sevgili Guguk Kuşunuz.
6 Mart 2009 Cuma
AMAÇ&ARAÇ

5 Mart 2009 Perşembe
MUTLULUK KOVALAMACASI

ANLAR
.jpg)
CAN CANIM

Şu grip bu sefer iyi vurdu beni. Başımı birazcık öne eğsem burnum köy çeşmeleri gibi akıyor anında şırrrrrr. Hasta bakarken dahil olmak üzere habire kuvvetli hapşuruklarla sarsılıyorum. Hastalarda diyordur ki: çattık haaaaaa. Git ellerini yıka geri gel, fırk fırk burnunu çek, sor bakalım hastaya nesi varmış. Bölümdeki herkes çok yaşa demekten yoruldu valla. Burnumu silmekten burun kanatlarım şişti ve kızardı. kanatlanıp uçacak gibi burnum. Eve gelip karnımı doyurduktan sonra, bütün termoforlarımı doldurdum. Koydum sırtıma, patiliyi, minişi, kalpliyi. Ohhh sıcacık, mayıştım, uyumuş kalmışım. İnanılır gibi değil normal uyku saatim dışında asla uyuyamayanlardanım aslında. Diyorum ya bu hain grip beni epey hırpaladı, alacağı olsun.
Buaralar bakıyorumda bizim can pek bi soğuk bana karşı. Şöyle kırgın kırgın bakıyor gözleri sanki. Kesme şeker verdim, yüzüne bile bakmadı. Çekiş çekiş oynayaalım dedim, sırtını döndü. Allah allahhhhh, nesi var bunun. Onu da mı grip yakaladı acep? Ama şu ara ara: öyle olsuuun, aşk olsuuun cinsinden bakışlarını yakalayınca, sordum dayanayıp: kuşummmm, neyin var bakiim senin, benim oluşum büyüycek albay olcak dimiiii....herkeslerden tatlı oluşummm benim....Hadi be dedi tatlışmış, herkeslerden kıymetliymiş, aylardır blog yazıyosun, bi bize yer vermedin yazılarında. Bide beni oyunla, şekerle kandırmaya kalkman yok mu, o daha bi aşağılayıcı. vayyy dedim pamuk şekerim, hokka burunlum küsmüş annişineeeeee. Sen iste yeterki, blog senin olsun. Küççücük oğlan çocuşum benimmmmm. gel bi öpeyim şu burnuşundan da barışalım. Benden şöyle yakışıklı, coool, harika bi tip olarak bahsedersen olur dedi. Ohhhhh muccck diye öptüm onu. Yinede şöyle mıımmmmmmm'ladı. (kızması). Mımlı bebem benim.
İşte buda benim canım. Can yoldaşım. Uyku arkadaşım. Annişinin kuyruğu. Öylece peşimden dolanır ben salona, o salona, ben mutfağa, o mutfağa.....bu böyle sürer gider yatma vaktine kadar. yatma vakti yatağı açarım, hooop gelir bizimki. Ben dişlerimi fırçalamaya giderken şöyle bi bakar arkadam. Oluşum gelme sen ben hemen gelicem derim. Güvenir annişine, bekler. Bi gelirim ki hain benim yerime yatmış. Kakalarım, mmmmmm'lar, itelerim gitmez. oraya sığışır kalırım. Ben hep bükülüp, yan yatarım o da sırtımın boşluğuna sırtını dayar. Ohhhh sıcacıktır oluşum benim, yumuşacık. Öylece uyuruz. Geceleri bazen ayak ucuma geçer, ayaklarımın üstüne yatar. Ayaklarımı kıpırdatamam. İtelerim, hırrrrrrr, itelerim hırrrrrrrr, yorganın üstünden ısırır seninki beni. Sabahları uyanınca bakar şöyle gözlerime, kapalıysa bi pufffflar, geri yatar, accık aralandığını görürse başlar yalamaya, ağız burun kalmaz bende. O peşimde ben önde ordan oraya gider dururuz. Ben yatağı kapamaya çalıştığımda, hooop atlar yatağın üstüne. En büyük keyfi sabah ööööööö sü, sırt üstü yatar, yuvarlanmaya başlar, sesler çıkarır. Ben de şimartırım onu: haniimişşş benim oluşum, öööööö mü yapıyomuşşşşşş, annesi sevsin onuuuuu. Sonra zıp zıp oynar, ben örtüyü kapamaya çalışırım, o engeller. İşte bunlar bizim ritüellerimizden birkaçı. Onu çoooook seviyorum. Bu eve ilk taşındığımızda nasıl olsa bahçeli, içeri almayalım, deri koltukları kemirir belki dedik. Bi hafta anca dayandım. Onsuz ev olmuyor. Yürürken ayaklarından çıkan şıkır şıkır sesleri özledim oluşumun. Onsuz da uyunmuyorki canım. Bildiğimiz gibi yaşamaya devam ettik. O da koltuklarımızı yemedi zaten. Bi kere yılbaşı çamımıza işemeye kalktı o kadar. Aslandır benim oluşum, paşa paşa, albay olucak, komutan olucak benim pamuk şekerim. Onsuz bi hayatı düşünemiyorum. Aklıma bile getirmek istemiyorum. Hep yanımda ol oluşum. severim ben senin patiskalarını (patişleri), kadifeni (göbüşü), pembişini (burnunun üstü). Çocuklar bağırıyo yine "annneeeee oluşuna baaaak, naapıyooo".
(resimdeki şapkayı kafasına takana kadar bizi mahvetmişti, zor çektik valla, hemen de çıkardı, hain oğlan)
Sevgili Guguğunuz.
4 Mart 2009 Çarşamba
AMAN HA

AMAN ALLAHIMMMMM!!!!

25. İZLEYİCİ HEDİYESİ

BİR BARDAK ÇAYIN ETTİKLERİ

3 Mart 2009 Salı
SEME VE YABANİ KUZU NEREYE GİTTİ
2 Mart 2009 Pazartesi
İŞTE ÖYLE Bİ ŞEY

UYYYYY FADİME DAAAAAA
