6 Mart 2009 Cuma

AMAÇ&ARAÇ


Tüm yorgunlukların koşuşturmacaların, gitmelerin, gelmelerin, durmaların bir amacı vardır. İster tüm hayatı içeren, ister anlık pek çok hedefler belirlemişizdir zihnimizde. Gerçi ben bunların pek çoğunun aldatmaca olduğuna inanırım. Sırf önümüze hedefler koyarız ki, hedef peşinde koşarken, değişimler gerçekleşsin.


Aslolan değişmler, etkileşimler, dönüşümlerdir. Simyacıdaki çoban aklına koymuş bi kere, gidip mısır piramitlerini görecek. Hayale bak sen. Kırlarda kuzu gezdirmeyi bırak, mısıra git, piramitlerin dibindeki hazineyi bul. Hayalini geciktirmemeye karar verir. Yollara düşer. Ama işler hiç de onun düşündüğü gibi gelişmez. Ama santiago takmaz bunu kafasına. Olanı yaşamayı bilmektedir (eeee kitap kahramanı ya, öyle olmalı). Kristal dükkanında çalışır, aşık olur, rüzgar estirmeyi ve yağmur yağdırmayı öğrenir, kitaplar okur............................Bu zorluklar nasıl olur da onu yıldırmaz. Düşünsenize yolun başında tüm parasını çaldırmıştır oysa. Çünkü hazineyi kendine saplantı haline getirmemiştir. Hayattaki tüm mutluluğunu o hazineyle eşleştirmemiştir. Önüne çıkanlar bu nedenle, ona engel gibi görünmekten çok, fırsat gibi görünmüştür. Aklı ne dünün pişmanlığında ne de yarının kaygısında olan bu çoban önüne çıkanları iyi kötü demeden yaşamıştır.


Kitabı mutlaka pek çoğumuz okudu. Ben yüzlerce kez okudum. Her okuduğumda imrendim santiagoya. Peşine takılıp gitmelere kalktım.


Hayat koşuşturmacası içinde bazen amaç&araç kargaşası yaşıyoruz. Buna birazcık da ego neden oluyor gibi. İşin içine o girdi mi, hedef birden siz, siz de hedef haline geliyor, yani onunla özdeşleşiyorsunuz. Hedefe ulaşmak mutluluk, ulaşamamak mutsuzluk olarak adlandırılıyor. Durmadan koşarken amaca doğru, neleri kaçırıyoruz acaba. Yoksa bize o hedef diye gösterilen bir aldatmaca da, ona ulaşma yolunda karşımıza çıkacak olanlar mı gerçek hazineler?


Bir hikaye okumuştum. Birisi, bir yola girip kendini geliştirmek ister. Duyarki çoook uzaklarda büyük bir zat vardır. Onunla çalışanlar sonsuzluğa ulaşır. Hemen yollara düşer. varır sonunda zatın yaşadığı yere. Girer yanına: efendim, sizin öğrenciniz olmak isterim der. Bilir kişi: peki der ama şimdi meşgulüm. İçinde zeytinyağı olan bir kabı gence uzatır. Al bunu, bahçemi gez dolaş, belki duymuşsundur, eşine rastlanmaz güzelliktedir benim bahçem. Ama gezerken bu kaptaki zeytinyağını da mümkün olduğunca dökme. Genç biraz şaşırır ama kabul edilme isteği ve itaatkarlığı ile alır kabı. Dikkatlice tutar. Başlar bahçeyi dolaşmaya. Dikkat eder, efendisinin sözünü hatırlar: mümkün olduğunca dökme. Bahçeyi dolandıktan sonra döner: efendim, gezdim geldim der. Bilir kişi: ver bakalım kabı, dökmüşmüsün der. Kabı alır bakar: oooo neredeyse hiç dökülmemiş der. Genç mahcup bir tavır içinde ama gururlu. Pekiii der bilir kişi, neler gördün bakalım bahçede, sundurmadaki kuşlar ne renkti? bizim genç iyi bir öğrenci modunda: efendim, çok dikkat edemedim, malumualiniz, yağı dökmemek için çaba gösterdim. Bilir kişi: peki oğul bitti dersin der. Genç şaşırır, afallar: ama nasıl ben daha dergahınıza bile giremedim ki. Bilir kişi: hayatta böyledir işte oğul der. verirler eline bi kap yağ, dökmeden sona ulaşmaya çalışır durusun. Aklında alacağın ödüller vardır. Amma velakin, bu dikkat içinde etrafındakileri kaçırır kalırsın elindeki bi tasla yağla. Öyle bir yaşayacaksın ki, evet, elindeki yağı koruyacaksın amaaaaa etrafında olup bitenleride göreceksin, tamam mı?. genç cevabını almış, düşünerek çıkar oradan.


İşte böyleeeeee. Hayat denen zaman diliminin sonlarına geldiğimizde, elimizde bir tas zeytinyağı ile öyle kala kalmamak için: lütfen etrafımıza bir bakalım, gökyüzüne, yanımızda yürüyen kediye, daldan düşen yaprağa. Neden olmasın belki "anı" orda yakalarız.


Sevgiyle kalın. Guguk Kuşunuz.

17 yorum:

beenmaya dedi ki...

"yaşama bağlılık dedikleri bu olsa gerek, belki de yalnızca bir alışkanlık yada refleks. yollar, sokaklar, insan yüzlerinin berisine götüren izler. kesinlikle hedefsiz bir yolculuk bu. çünkü hedef belirlersen bir tek onu görür ve aslında herşeyi kaçırırsın; bin yaşındaki kökleri, altın parıltılı taşları, ağlayan kayaları, damarları, dehlizleri, karanlık ve anlaşılmaz çağrıları. oysa belki de gerçek öykün tökezlediğin taşta yazılı. eğilip bakmalısın ona bir aynaya bakar gibi. ancak böyle başlarsın kendi yolculuğuna dünyanın büyük yollarında. çorak ve ıssız, yabancı topraklarda, hep başkalarına ait topraklarda...

yaydan çıkmış bir ok gibi dalınmıyor gerçeğe; kollara ayrışmayı, parçalanmayı, dağılmayı, her çatlaktan sızmayı göze almak gerek. vurulmayı göze almadan kimse firar edemez. ama kim bir mahkumdan daha iyi tanıyabilir zamanı...

aslı erdoğan
münzevinin ruhuyla sohbet-1

tutsak dedi ki...

Simyacı da Hikayede çok güzel di.Teşekkürler.Amaç ve araç konusunda iki denklem vardır. En sevdiğimi paylaşmak isterim yeri gelmişken.
Birisi çıkmış ve demiştir ki atılan hiç bir ok asla hedefine varmaz.Ve bunu matematiksel olarak ispatlamıştır ama mesele aslında matematik değildir.:)
Der ki; hedefle aranızda varsayalım 10m var okun bu mesafeyi katedmesi için önce yarısını katedmesi gerekmektedir.(10/2=5m) Bunu katedmesi için 5/2=2.5m) bu böyle sonsuza kadar gider ve asla 0 noktasını bulamazsınız sonuç mutlaka 0.00000000000000000000000000001 hatta daha küçük noktalara kadar gider 0 olmadığı içinde ok hedefe asla ulaşmaz. bir tek koşul haricinde okun 0 noktasından atılmış olması.
sonuç: Bir konuda ara hedeflere takılıp kalırsanız asla ana hedefe ulaşamazsınız dır.Para kazanayımda ev alayım,şunu yapayımda bu olsun vs gibi.Ama bu, hedefe odaklanırken yoldaki hiçbirşeyi görmeden geçip gideceğiniz anlamınada gelmez.
Sevgiler

öykü dedi ki...

Dun cok sıkıntılıydım...Izın alıp cıktım yazdım da bunu aslında sonra..
Yurudum cevremdekılereı gozlemledım..agaclar aagaclardakı cıcekler ınsanlar..
Ve farkettım
cokluıkla ıs kosusturması halınde dısardayım ama bunalrı hıccccc gormedıgım o kadar cok zaman var kı.

Belgin dedi ki...

Guguk kusum, Simyaci da hikayede cok güzeldi. Galiba isin sirri dengede, hem etrafindakileri göreceksin, hem de yagi dökmiyceksin. Bu dengeyi bulmak gercekten zor bir is, hele bu zamanda. Her sey o kadar hizlandi ki, birak yagi, etrafi, bazen kendimizi görecek vakit bulamiyoruz, ya da en yakinimizdakileri:)

Öptüm

Ateş Böceği dedi ki...

Hayat dene şey böyledir işte
Ama bu bir seçimdir görmediklerinizden çok göre bildikleriniz varsa kızgınlıktan çok gülümseme varsa gönlünüzde her daim nefretten daha fazla sevme isteği varsa işte ozaman yaşamış sayılırsınız etrafınızda olup bitenlere kayıtız yaşamak gerekir

guguk kuşu dedi ki...

Mayacım benim, ellerine sağlık gönlüne sağlık. bayıldım şu cümlelere:
gerçek öykün tökezlediğin taşta yazılı
yaydan çıkmış bir ok gibi dalınmıyor gerçeğe
vurulmayı göze almadan kimse firar edemez. ama kim bir mahkumdan daha iyi tanıyabilir zamanı
Hiç duymadığım bir yazar ve hiç duymadığım bi kitapla tanışdırdın beni. İyiki varsın. Hayatıma ne çok şey kattın.

guguk kuşu dedi ki...

Belgincim, "Her sey o kadar hizlandi ki, birak yagi, etrafi, bazen kendimizi görecek vakit bulamiyoruz, ya da en yakinimizdakileri"
haklısın, yağ da döküldü, etraf da berbat. ama düzelteceğiz el birliği ile. bende seni öptüm.

guguk kuşu dedi ki...

Tutsakcım, bilgi için çoook teşekkürler. Bilimle desteklenmiş felsefeye bayılıyorum. Haklısın önemli olan gerçek hedefi belirlemek, ne istediğimizi bilmek yani üzüm mü yiyeceğiz yoksa bağcıyımı pataklayacağız. Katkılarını heeeeep bekliyorum. Sevgilerimle.

guguk kuşu dedi ki...

Öykücüm, bi gün kaçamak yapsana. İşim var diye bir saat kaç. Git okul kıran kızlar gibi, bi kahve iç deniz kenarında. İnan kaçarak yapmak çok zevkli oluyor. Kitap oku mesela. Bide yavaş yavaş yürümeyi dene. ben denedim o kadar zorlanıyorum ki. Dalıp yine hızlanıyorum. sonra yeniden yavaşlıyorum. Bütün bunlar öğrenilebilir şeyler. ruhumuzu çok hırpalıyoruz. O bu karmaşaya dayanamayacak kadar narin. kendine iyi bak.

guguk kuşu dedi ki...

Evet ateş böceği, insanız elbet nefret de edeceğiz, bazı şeyleri kaçıracağız... mesele diğerlerini çoğunlukta tutmaya çalışmak. teşekkürler.

umursamaz dedi ki...

bu yazılanlar benı cok etkıledı blogların kuşu.. en cokda "Çünkü hazineyi kendine saplantı haline getirmemiştir. Hayattaki tüm mutluluğunu o hazineyle eşleştirmemiştir. Önüne çıkanlar bu nedenle, ona engel gibi görünmekten çok, fırsat gibi görünmüştür. Aklı ne dünün pişmanlığında ne de yarının kaygısında olan bu çoban önüne çıkanları iyi kötü demeden yaşamıştır. " bu satırları.. hayatımın belli donemlerınde bazı seylerı saplantı halıne getırdıgımı farkkettım. mesela bazı zamanlar oluyor bır muzgı aralıksız 3-4gun boyunca dınleyebılıyorum. sonra bıseye taktmmı takıyorum. en onemlısı de erkek arkadasımı beynımden atamamak. buda benım ıcın bır saplantı.odak noktalarım hep dısarda, ıcıme dönemıyorum. içim, aslım, benlıgım, tek gercegım. yolda yururken bıle Onu dusunuyorum, bunuda abarttım 1,5 yıldır busekılde beynımın sag lopunda sureklı calan bir muzık gibi calıyor, calıyor. artık bende yoruldum bundan, ama unutamıyorum. özlememeyi, bana gerı gelmesı ıcın dua etmemeyı beceremıyorum. bırden cıktı bu yazılanlar. belkı alakasız bile. arıyorum, ama neyı aradıgımı bılmıyorum. tek bıldgım kendımı aramam gerektıgım. ama o olmayınca bır butun gıbı goremıyorum kendımı
nerden nerelere geldı:)
sevgiler guguk kusu,
tesekkurederım bu yazılar ıcın.

guguk kuşu dedi ki...

Pırıltılı cadım, sence özlediğin kişi hangi eksik yarını tamamlayacak, bence onu bir düşün, yani bu bir işaret aslında belki. Ama sen işaret eden parmağa bakıp kalırken, işaret ettiği şeyi kaçırıyor olabilirsin, yani amaç&araç meselesi yine bu ölzem veya takıntı bir araç aslında seni sana götürmek için. canım, hepimizin böyle takıntıları var. beynimizi kemirip duran kurtlar gibi.

umursamaz dedi ki...

evet guguk kusum, bu soruyu sorup cevaplarını yazmam gerek. ve dusunmem..
cokcok tesekkurederım:)
sevgimle..

Adsız dedi ki...

sevgili Guguk Kuşu, hem yazına hem de yorumlara bişey eklemek isterim: Hepsi çok güzel, hepsi farklı açılardan çok doğru.. İşte bütün mesele de herkesin kendi açısından, kendi algısıyla yaşadığı dünyada kendi dengemizi kurup öyle yaşamak: Hayat telaşlı ve hızlı deyip koşturup kendimizi unutmamak, hedefe varacağım deyip bazı şeylere saplanıp kalmamak..

Bir yaşam koçu olarak tüm yol arkadaşlarıma ilk görüşmede söylediğim bir cümle var: Hedefe bir adımda ve tek bir eylemle gidemeyiz.. Gerekiyorsa ikinci, üçüncü.. adımı atmalı, gerekiyorsa plan değişikliği yapmalı, bunu yaparken hedefe odaklanmalı "ay olmuyor" deyip vazgeçmemeli, bi yandan da esnek olmayı da bilmeliyiz.. Aslında bunlar hayatın her alanında geçerli: Eşimizle ilişkimizde de, sevgilimizden ayrılınca da, para biriktirmeye ya da kilo vermeye çalışırken de...

Zira sonuçta tek bir hedef vardır: Huzurlu ve mutlu olmak.. Ve aslında hedef dediğimiz şey sadece vardığımız nokta değil, o noktaya varırken yaptıklarımızın / yapmadıklarımızın / düşündüklerimizi / söylediklerimizin / değiştirdiklerimizin tümüdür..

sevgiler benden..

guguk kuşu dedi ki...

Sevgili Cheetos, herşeyden önce öyle bir zamanda karşıma çıktın ki. Seni tanımaktan dolayı çook mutluyum. Bu yorumun bana çok şey anlatıyor ve beni çok mutlu etti. hep düşünür dururdum: yaa benim bu hayattan beklentim ne? 38 yaşıma geldim, ne istiyorum ben. Kariyer? olsa da olurr olmasa da, iyi o zaman para, olan bana yetiyor, öyle büyük beklentilerim yok ki. Eeee çocuklarımın başarısı: yooo yanımda ve sağlıklı olmaları bana yetiyor. E o zaman ne istiyorum ben. Bi hedefim yok mu? dua ederken tanrıdan dileyeceğim ilk şey ne benim. sonra düşündümki: öyle bir şey isteyeceğim ki, tanrı hemen verecek, ve hiiiç değişmeden kalacak. Tek istediğim: HUZUR du hep de öyle oldu. Şimdi anlıyorum ki en azından doğru yoldayım. Evet cheetos tek adımla olmuyor ve bazen 2. adım birinci adımla çok alakasız olabiliyor, esnek olmak lazım. bu sözünü sık sık kendime hatırlatacağım. Sana çoook teşekkür ediyorum. Ben seni sürekli takip ediyorum zaten. Sen de gözlerini benden ayırmazsan çok sevinirim. Varlığın beni mutlu ediyor.

Adsız dedi ki...

gözüm üstünde, hiç endişen olmasın.. :)))))
iyi varsın güzel kuşum...:)

beenmaya dedi ki...

okumadıysan öneririm sana aslı erdoğan'ı canım. ve o nedemek öyle her birimizi bir diğerinin hayatına varlığıyla bir anlam katıyor zaten öyle değil mi :)))